Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’ân’a) sımsıkı sarılın ve parçalanmayın!

Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’ân’a) sımsıkı sarılın ve parçalanmayın!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Âl-i İmrân Suresi 102-107. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

102 . Ey îmân edenler! Kendisinden nasıl sakınmak gerekiyorsa, Allah’dan öyle sakının (1) ve siz ancak Müslüman kimseler olarak can verin!

103 . O hâlde hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’ân’a) sımsıkı sarılın ve parçalanmayın! (2) Hem Allah’ın size olan ni‘metini hatırlayın! Hani (siz birbirinize) düşmanlar idiniz de (Allah) kalblerinizin arasını (İslâm ile) birleştirdi; böylece O’nun ni‘meti sâyesinde kardeşler oldunuz. Hem ateşten bir çukurun kenarında (küfür içinde) idiniz de sizi oradan kurtardı. Allah, size âyetlerini böyle açıklar, tâ ki hidâyete eresiniz.

104 . O hâlde içinizden, hayra da‘vet eden ve iyiliği emredip kötülükten men‘ eden bir topluluk bulunsun! Ve işte kurtuluşa erenler, ancak onlardır.

105 . Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ihtilâfa düşenler (yahudi ve hristiyanlar) gibi de olmayın! Hem işte onlar yok mu, kendileri için (pek) büyük bir azab vardır.

106 . O gün bazı yüzler (vardır ki) ağaracak, birtakım yüzler de kararacaktır. Artık o yüzleri kararanlara: “(Allah’a olan) îmânınızdan sonra inkâr mı ettiniz? Öyle ise, (vaktiyle) inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azâbı!” (denecektir).

107 . Yüzleri ağaranlar ise, artık Allah’ın rahmetinde (Cennetinde)dirler. Onlarorada ebedî olarak kalıcıdırlar.

1- Abdullah ibn-i Mes‘ûd (ra), Allah’dan gerektiği şekilde sakınmayı: “O’na âsî olmayıp boyun eğmek, nankör olmayıp şükretmek ve O’nu unutmayarak dâimâ hatırda tutmaktır” diye îzâh etmiştir. (İbn-i Kesîr, c. 1, 304)

2- “Ey ehl-i îman! Zillet içinde (aşağılık içinde) esâret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilâfınızdan (ayrılığınızdan)istifâde eden zâlimlere karşı, اِنَّمَاالْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ [Mü’minler ancak kardeştirler!] kal‘a-i kudsiyesi (kudsî kalesi) içine giriniz, tahassun ediniz (sığınınız). Yoksa, ne hayâtınızı muhâfaza ve ne de hukūkunuzu müdâfaa edebilirsiniz. Ma‘lûmdur ki, iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk ikisini de dövebilir. Bir mîzanda (terâzide) iki dağ birbirine karşı muvâzenede (dengede) bulunsa, bir küçük taş, muvâzenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte ey ehl-i îman! İhtiraslarınızdan ve husûmetkârâne (düşmanca) tarafgirliklerinizden, kuvvetiniz hiçe iner.”(Mektûbât, 22. Mektûb, 97)