Fâtihler Ayasofya’yı yeniden fethedecek

“Fâtih “size bir zararım dokunmayacak” der gibi elinde sevginin ve barışın simgesi olan bir Kırmızı Gülle giriyordu içeri. Bu bir aşkın habercisiydi. İstanbul’a, Ayasofya’ya duyulan sonsuz sevginin habercisiydi. Yaradılanı Yaradan’dan ötürü hoş gören bir medeniyet giriyordu İstanbul’a. Hoşgörü giriyordu, sevgi giriyordu.

Fâtih onların tüm beklentilerinin aksine yeni Hıristiyan reâyasına, sevgi ve hoşgörü ile yaklaşıyordu. Hatta Fâtih, Batı Hıristiyanlığına karşı Doğu Hıristiyanlığını himâyesi altına alarak Rum Ortodoks Patrikliğini resmen kuruyordu. Bu ne kadar siyâsi bir manevra gibi görünse de aslında Hıristiyanların bilhassa da bugünkü Yunanistan halkı dâhil tüm Rumların, mânevi hayatlarını da etkileyecek dini bir olaydı da. Bu nedenle Ortodoks Rumlar, hatta Ermeniler, Fâtih’i “Saint” yâni aziz olarak ansalar yeri vardı. Bir milleti yok etmek, soykırım yapmak yerine onu yeniden yeni bir anlayışla inşa etmek “azizlik” beratını hak ediyordu.

İşte Fâtih ve Devlet-i Âliye-i Osmâniyye bunu yapıyordu. Fâtih’in mânevi ve dini hayatlarındaki değerinin farkında olmayan bazı Rumlar, elbette Ayasofya’daki Hilal’i sökmeyi ve oraya Haç takmayı düşüneceklerdi. Çünkü onlar yüz yıllardır Türklük ve İslâmiyet düşmanlığıyla yetiştirilmişlerdi. Onlar Ayasofya’nın kilise olmasını istemeseler şaşılırdı aslında. Çünkü bu Yunanlı gençler, Fâtih’in ve Türklerin varlıklarının sebebi olduğunu bilmiyorlardı. Bu onlara öğretilmemişti. Onlar kendilerinin kökünü kazıyabilecek bir Devletin, nasıl kendilerini yüz yıllarca barış ve adalet içinde yönettiğinin farkında bile değillerdi. Şu anda var olmalarının sebebinin Osmanlı hâmileri olduğunu bilmiyorlardı. Bunlar onlara öğretilmemişti çünkü.

Fâtih, İstanbul’un sembolü olan Ayasofya’ya doğru sâkin adımlarla ilerliyordu şimdi. “İstanbul bir gün fetholunacaktır, onu fetheden asker ne güzel asker, onu fetheden kumadan ne güzel kumandandır” müjdesine nâil olmanın verdiği kıvançla Ayasofya’ya doğru gidiyordu. Hıristiyan tebaa ise kendilerine gelerek kurtaracak olan “Tanrının Kuzusunu yâni Hz.İsa’yı” bekliyorlardı. Hatta “Melekler gelecek ve bu barbar Türkleri durduracaklardı.” Ancak düşündükleri gibi olmadı ve bütün itikatları sarsıldı. İşte Hz.İsa Fâtihle müşahhaslaşmış, Ayasofya kapılarından içeri giriyordu. İşte tüm melekler Osmanlı ordusu ile el ele vermişler, Türklerle birlikte İstanbul sokaklarında gezip duruyorlardı. Fâtih ve askerleri Ayasofya’ya girmişti sonunda. Korku içinde kiliseye doluşmuş olan Hıristiyan tebaa kendilerini bekleyen âkibetin ne olduğunu merak ediyorlardı. Şâir yürekli Fâtih’in dudaklarından ise Sâdi’ye âit şu mısralar dökülüyordu:

Perde-dârî mî küned der tâk-ı kisrâ ankebût
Bûm-i nevbet mî zened der kal’a-ı Efrâsiyâb

Örümcek, Kisrâ’nın penceresinde perdedarlık yapıyor/ Baykuş, Efrasiyab’ın kalesinde nevbet vuruyor/bekliyor

Ardından Fâtih-i İstanbul emir verdi:
-Tez bir müezzin ezan okuya! Ayasofya bundan sonra bir Câmidir ve biz bu mahalde bundan gayri her vakit namaz eda eyleyeceğüz.

Aşk-ı cân ile bir asker koştu ve ilk ezanı okudu. Kilise içine sığınan halk şaşkınlıkla olan biteni izliyor, yüreklerine ferahlık veren ezanın sesiyle endişelerinden bir nebze kurtuluyorlardı. Fâtih’in kendilerine doğru tebessümlerle bakmasından sevgi dolu insanların eline düştüklerini anlamışlardı. Ardından ise Fâtih’in emânı yetişmişti. Türklere karşı silahla çatışmaya girmeyen herkese eman verilmişti.. Tüm Hıristiyan Rumların canı artık emniyetteydi.

Fâtih ve ordusu Ayasofya Câmiinde Akşemseddin Hazretlerinin imamlığında ilk namazlarını huşu içinde kılmışlardı. Şehidler de onlarla beraber namaza durmuş, huşu içersinde hep birlikte Rablerine teşekkürler etmişlerdi. Daha sonra Fâtih “İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem” sözleriyle başlayan bir hitâbeyle Ayasofya Câmiini Vakıf Kurumu hâline getirmişti. Fâtih İstanbul civarındaki diğer kiliselere ise hiç ses çıkarmamış, pek çok Kilise ve Havra cemaatleriyle birlikte o günlerden bugüne kadar gelmişlerdi. “

Buraya kadar anlattıklarımı Şehitler Vadisi Çanakkale Açılımı adlı kitabımdan alıntıladım. Şunu biliyoruz ki geçmişle övünüp durmak bizi hiçbir zaman kurtarmaz. Mâziden ibret alıp yepyeni bir hâli inşa etmeyenleri bekleyen tehlike ise izmihlâldir. Bugün geldiğimiz noktada Ayasofya, sabırla ibadete açılmayı bekleyen hüzünlü bir mekandır. 

Fâtih Sultan Mehmed, rûhaniyatı dışında, elbette yeniden çıkıp gelmeyecektir. Elbette Akşemseddin Hazretleri, mânevi tasarrufatı dışında, yeniden aramızda olmayacaktır. O halde bugünün Ayasofya’sındaki kilidi açacak “Fâtihlere” ihtiyaç vardır.

Bilindiği gibi Fâtih demek “kilitleri açan” demektir aynı zamanda. İsim olmaktan öte bir ünvandır Fâtih kelimesi. İsimleriniz ne olursa olsun, hepimizde birer Fâtihçe yön olabilir. Şimdi ise şu asrın Fâtihleri olmak gibi bir imkan önümüze sunulmuştur. O halde neden geride kalalım ki?
Ayasofya Camiinin ibadete açılması için 26 Mayıs’ta Ayasofya meydanında toplanıp namaz kılan Fâtihlerden birisi de neden siz olmayasınız? Anadolu Gençlik Vakfı tarafından düzenlenen bu anlamı buluşmaya katılıp neden Ayasofya ibadete açılsın diye haykırmayasınız?
Bu ülke kısa sürede çok büyük değişimler yaşadı. Değişimi biz istedik ve biz gerçekleştirdik aslında…

Yeni gelişmeler gösteriyor ki, Ayasofya’nın ibadete açılma süreci başlamış durumdadır. Müslüman Türk milletinin bu isteği açık bir şekilde göstermesi oldukça lüzumludur.
İşte 26 Mayıs’ta saat 13:00’de  bu yüzden Ayasofya’da olmamız gerekiyor. Ancak böyledir ki Ayasofya, Müslümanların birliğini sağlayan bir sembol olduğunu cümle âleme gösterecektir.

26 Mayıs’ta alalım seccâdemizi ve gidelim Ayasofya’ya. Secdelere, tekbirlere, Yasinlere, salavatlara kavuşmak özlemiyle, öyle mahzun, öyle kederli bekleyen Ayasofya Camii’nin yanında olduğumuzu tüm dünyaya gösterelim.
Hüç şüpheniz olmasın ki, orada bizleri Akşemseddin Hazretleri, Fâtih Sultan Mehmed Han ve İslam ordusunun şehidleri tekbirlerle karşılayacaklardır.
Bizler de o şehidlerimizi ve Ayasofya’yı “Es-Selâmu Aleykum Dâre Kavmin Mü’minin” diye selamlayacağız…

Sonra Ayasofya’nın ibadete açılması için dualar edeceğiz. İşte bu andan sonra kilitler çözülmeye başlayacaktır.
Çünkü yüz binlerce Fâtih, fiili olarak dua edecekler ve onlardan birisinin dahi duası kabul olsa, Ayasofya ibadete açılacaktır. İnşaallah… (OD)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum