Eski-Yeni

İçerdeyim, saatlerdir elektrik yok. Şükür ki hava çok soğuk değil. Elektrik kesilince hayat duruyor. Her şeyimiz elektriğe bağlı. Bir hafta bütün yurtta elektrikler kesilse hayat ne hale gelir acaba? Modern dünya bir manada elektrikten ibaret gibi. İnsan tarihin hiçbir döneminde tabiatın bağrından bu kadar kopmamıştı. Modern insan hayata gözlerini açınca bütün temel ihtiyaçlarını hazır buluyor. Her gün yediğimiz yumurta ve et. Ama hiç kimsenin tavuğu, koyunu, keçiyi, sığırı gördüğü ve merak ettiği yok. Çocuklarımız yumurtanın ve etin marketlerde imal edildiğine inanıyor artık. 

Eski insanların bütün hayatı temel ihtiyaçlarını karşılamakla geçiyordu. Yazın tarlada saatlerce çalışıyorlardı. Kışın aynı şekilde. Yıkanmak için suyu sarnıçlardan taşıma, ocakta ısıtma, harabe durumdaki evin kapısının arkasında sabunsuz soğukta yıkanma. Öyle bizim gibi hijyenik hastalığı ve takıntısı yoktu. Bütün çalışma yaşamda kalabilmek içindi. İnternet, doğalgaz, telefon, araba, uçak, televizyon hiçbiri yoktu. Neolitik dönem insanını düşünemiyorum hiç. Gerçi on dokuzuncu yüzyıla kadar bütün dünya az-çok neolitik bir görünüme sahipti.         

Bizim köylere elektrik doksanlara yakın gelmeye başladı. İki binli yıllara kadar da günde dört beş saat ancak veriliyordu. İki bin beş yılında Viranşehir’de vekil öğretmenlik yaptığım köyde elektriğe hasret yaşıyordum. Her hafta sonu beş altı kalın mum götürürdüm. Çoğu kitabı o mumların ölgün ışığı altında bitirdiğimi hatırlıyorum. Bin beş yüz sayfalık Don Kişot ve aynı hacimde üç ciltlik Karamazov Kardeşler şimdi aklıma gelenler. O yıla kadar üç olan gözlük derecem o yıl içinde dört buçuğa kadar yükselmişti. Mahrumiyetler insanı olgunlaştırır ve geliştirir ama aynı zamanda bitirir de.

Ortaçağ insanı ortalama otuz beş yıllık bir ömre sahipti ve yine ortalama yıkanma süresi iki ayda birdi. Savaşlar, kıtlıklar, hastalıklar, salgınlar, doğal afetler işin cabası. Bugünkü kısmi müferreh seviye insanlık tarihinde bir milat. Eskiden zengin birinin en fazla yapacağı lüks şeyler belli idi. Mükellef bir yeme-içme ve temiz bir giyinme. Akşam olunca karanlık basar, elektrik yok, internet yok, telefon yok, radyo yok, televizyon yok. Yapabileceği tek şey alışkanlığı varsa kitap okumak. Cılız bir idare lambasının altında ne kadar okuyabilecekse! Yolculuk yapmak istediğinde at arabasına binmek zorunda. Yüzlerce kilometreyi at arabası ile gitmek bizim açımızdan tam bir işkence.

Bugün uçakla İstanbul’dan Berlin’e iki saatte gidiyoruz, yolda canımız sıkılıyor. İmkanlar ne kadar artarsa can sıkıntısı o kadar artıyor. Topkapı’da Harem’i gezmiştim ve Osmanlı Padişahlarına sadece acımıştım. O günden sonra Harem hakkında batılı seyyahların anlattıkları birçok egzotik hikayelerin asılsız olduğuna kanaat getirdim. Kuytu, karanlık, rutubet kokan öylesi bir yerde ne kadar keyif çatılabilirdi ki! Bugün en alt düzeyli bir memurun doğalgazlı evinde yaşadığı rahatlığı geçmişin hiçbir padişahı yaşamadı.

İnsanlık tarihi nereden nereye geldi. Modern dünya aklın ve bilimin zaferi. Kadın hakları, insan hakları, hayvan hakları hepsi bu zaferin neticeleri. İki batı var: barbar batı, medeni batı. Modern dünyanın bütün güzellikleri medeni batının eseri. Bunu derken barbar batının barbarlıklarını görmezlikten gelmiyoruz elbet. Bu ikinci batı olmasaydı bugün insanlığın neolitik görünümü devam ediyor olacaktı. Batı-perest olmak büyük bir yanlış fakat anti-batıcı olmak daha büyük bir yanlış.

Hâsılı, Rahmân'ın nimetlerini saymakla bitiremez insan.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.