Ebed Yolcusu Molla Said

Bediüzzaman’ın Entelektüel Hayatı- 2

Molla Said ebed yolcusudur. Ebede uzanıp giden arzuları vardır. İçinde daima met-cezirler yaşar. Bir anda birden fazla zamanda ve mekanda bulunmak ister. Bu kabına sığmaz cevval ruh onu daima yeni yerlerin, düşüncelerin, hallerin keşfine sürükler. Görmek, görünmek, göstermek ve ispat etmek ister. Görmediği şeyi yazmaz.

Kainattan haberdar olmak ve kainattan haber vermek ister. Çok sonraları “Kainattan Halık’ını soran bir Seyyahın müşahedatıdır” başlıklı Ayetül Kübra ve Münacat başlıklı 3. Şua gibi eserler ortaya koyacak olan Molla Said’in bu eserlerindeki ebedi ve edebi üstünlüğü daha çocuk yaşlarında yaşadığı bu ruh hallerinde aranmalıdır.

Hizan Şeyhi’nin Huzurunda

Sürekli hareket halindeki bu engin ruh onu bir müddet sonra Pirmis köyüne, oradan da Hizan Şeyhinin yaylasına sürükler. Tahakküme tahammülsüzlüğü burada da “sorun” olur. Medresedeki talebelerle kavga eder. Dört talebe birleşip, kendisini rahatsız eder. Küçük Said, Şeyh Seyyid Nur Muhammed Hazretlerinin huzuruna çıkıp, durumu arz eder: 

-Şeyh efendi, bunlara söyleyiniz, benimle dövüştükleri vakit, dördü birden olmasınlar, ikişer ikişer gelsinler.

Seyyid Nur Muhammed, Said’in bu mertliğinden hoşlanır:

-Sen benim talebemsin, kimse sana ilişemez!

Abdurrahman Taği Hazretlerinin Medresesi

Bu hâdiseden sonra “Şeyh Talebesi” ismiyle yâd edilir. Burada bir müddet kaldıktan sonra, biraderi Molla Abdullah ile beraber Nurşin köyüne gelir. Ahali ve talebelerle birlikte Şeyhan yaylasına giderler. Burada biraderi Molla Abdullah ile kavga eder.

Bunun üzerine Tagî Medresesi müderrisi Mehmed Emin Efendi, küçük Said’e seslenir:

-Ne için kardeşinin emrinden çıkıyorsun?   

Said:

-Efendim, şu tekkedebulunmak hasebiyle, siz de benim gibi talebesiniz. Şu halde burada hocalık hakkınız yoktur!

Olayın ardından gündüz vakti bile herkesin güçlükle geçebileceği büyük bir ormandan geceleyin geçerek Nurşin’e gelir.

Karşılıksız Hediye Almayan Molla Said

O tarihlerde Doğu Anadolu’daki medrese sistemine göre icazet almış bir âlim, istediği köyde bir medrese açardı. Hoca bedelsiz olarak ders verirdi. Medrese talebelerinin bütün ihtiyaçları imkanı varsa medrese sahibi, imkanı yoksa halk tarafından temin edilirdi.

Molla Said daha sonra Medresetüzzehra olarak çerçevesini çizeceği İslam tarihi içinde bir çok yönüyle yepyeni eğitim modelinin ilk örneklerini burada vermeye başlar. Bu değişik medrese anlayışının en belirgin örneği zekat konusundadır. Molla Said diğer medrese hocalarının aksine hiçbir surette zekat ve sadaka gibi başkasının minnet eseri olan bir dünyevi varlığı kabul etmez. Bu şekilde karşılıksız hiç bir şey almama geleneğini hayatının sonuna kadar sürdürür.

O günlerde Molla Said’in bu tavrı kısa bir süre sonra hızlı bir dünyevileşme sürecine girecek dünyanın değişen şartlarına şimdiden cevap vermek anlamı taşıyordu. Bunun sebebi ve hikmeti, başta İkinci Mektub olmak üzere bir çok Risalede beyan edilmiştir.

Evet  onun bu tavrı Molla Said’in istikbalde Risale-i Nur’la göreceği iman hizmetinin kemal derecesindeki ihlasla îfası ve bu hizmetin meydana gelebilmesi içindi. “Uhrevî hizmetin mukabilinde hiçbir şey taleb etmemek” şeklindeki kudsî düsturun özlü bir fihristesi, daha küçük yaşında iken rahmet-i İlahiye tarafından ruhuna yerleştirilmişti.

Çağa Rengini Verecek Rüya

Molla Said Nurşin’de bir süre kaldıktan sonra Hizan’a döner. Bir zaman sonra medrese hayatını terk ederek babasının yanına gelir. Bahar aylarına kadar burada kalır. O sırada hayatında en önemli dönüşümü gerçekleştirecek bir rüya görür:

Kıyamet kopmuş, kâinat yeniden dirilmiştir. Molla Said, Peygamber AleyhissalâtüVesselâm’ı nasıl ziyaret edebileceğini düşünür. Sonunda Sırat Köprüsünün başına gidip, orada durmak hatırına gelir. “Herkes oradan geçer, ben de orada beklerim” der ve Sırat Köprüsünün başına gider. Bütün Peygamberan-ı İzam Hazretlerini birer birer ziyaret eder. Son olarak Peygamber Efendimizi de ziyaret eder. Hazret-i Peygamberden ilim talep eder. Hazret-i Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm da ümmetinden sual sormamak şartıyla Kur’ân ilminin kendisine verileceğini müjdeler. Bu hal ile uyanır.

Nitekim rüya kısa süre sonra tesirlerini gösterir. Molla Said ilim noktasında kısa sürede öyle bir mesafe kat eder ki, çocuk yaşta asrın alimi olarak tanınır.

Molla Said Arvas’da

Bu rüya ilim tahsili için onda büyük bir şevk uyandırır. Babasından izin alarak, tahsil yapmak üzere Arvas nahiyesine gider. Burada Molla Mehmed Emin Efendiden ders talep eder. Molla Mehmed Emin Efendi kendisine ders vermek yerine,  talebelerinden birine okutmasını tavsiye eder. Bu durum Molla Said’in izzetine ağır gelir. Bir gün Molla Mehmed Emin Efendi ders okuturken, Molla Said itiraz eder:

-Efendim, öyle değil!

Bu vesileyle ilmi üstünlüğünü bir kez daha ispatlar.

Mîr Hasan Veli Medresesi

Bu olaydan sonra Arvas’dan ayrılarak Müküs’teki Mîr Hasan Veli Medresesine gider.

Müküs, bugünkü ismiyle Bahçesaray, kaynağı cennetten geldiği söylenen Dicle’nin suyunu besleyen topraklar üzerine kurulan bir ilçedir. 

Mîr Hasan Veli Medresesi seçkinci bir eğitim anlayışına sahiptir. Alt derecedeki talebelere ilgi gösterilmez. Bunun üzerine, Molla Said o medresenin usûlünde sıra ile okunması gereken yedi ders kitabını terk ederek, sekizinci kitaptan okumaya başlar.

Birkaç gün Mîr Hasan Veli Medresesinde kaldıktan sonra Vastan kasabasına gider. Vastan’da bir ay kadar kalır. Akabinde Molla Mehmed ismindeki bir zâtın refakatinde Erzurum iline bağlı Bayezid’e hareket eder.

Bayezid: İlk Tahsil Yeri

Bayezid Molla Said’in bilinen anlamda tahsile başladığı ilk yer olur.  Bu zamana kadar daha çok “Sarf” ve “Nahiv” gibi Arapçadaki gramer kuralları üzerine meşgul olarak  “İzhar”a kadar okur. Bayezid’de Şeyh Mehmed Celalî Hazretlerinin rahle-i tedrisinde yaptığı bu tahsili üç ay kadar devam eder.

Yoğun bir medrese tahsiline başlayan Molla Said adeta dünya ile bağını keser. Dünyanın zahiri şeyleri ile alâkadar görünmez. Hangi ilimden olursa olsun sorulan suale tereddütsüz derhal cevap verir. Harikulade zekası ile yirmi dört saat zarfında “Cem’-ülCevâmi”, “Şerh-ülMevakıf “, “İbn-ül Hacer” gibi kitapların iki yüz sayfasını kendi kendine anlamak suretiyle mütalaa eder.

Burada kaldığı sürede o dönem medreselerde okutulan kitaplarla birlikte pozitif bilimlere ait pek çok kitabı da okur. Genç yaşta klasik medrese eğitiminin sınırlarını aşan engin bir birikime sahip olur. İcazetini aldıktan sonra Doğubeyazıt’tan ayrılır.

Risale-i Nur’un İlk İşaretleri

Molla Said Bayezid’de Doğu Anadolu’daki eğitim usulüne göre “Molla Câmî”den nihayete kadar tamamlar. Her kitaptan bir veya iki ders olmak üzere on derste muvaffak olur. Kalan kısmını terk eder.

Bir gün Şeyh Mehmed Celalî Hazretleri bunun sebebini sorar.

Molla Said daha sonra en güzel şekliyle Risalelerde karşılığını bulacak bir üslup ile cevap verir:

-Bu kadar kitabı okuyup anlamaya muktedir değilim. Ancak bu kitaplar bir mücevherat kutusudur, anahtarı sizdedir. Yalnız sizden şu kutuların içinde ne bulunduğunu göstermenizin istirhamındayım. Yani bu kitapların neden bahsettiklerini anlayayım da, bilâhare tab’ıma muvafık olanlara çalışırım, der.

Molla Said’in amacı gerçekte fıtratında bulunan icad ve teceddüt fikrini medrese usullerinde göstermek ve bir teceddüt, bir yenilenme vücuda getirmek, haşiye ve şerhlerle vakit kaybetmemektir.

Bu anlayışla hareket eden Molla Said, klasik medrese sisteminde yirmi sene tahsili gereken ilimlerin ve fenlerin özünü ve özetini üç ayda tahsil ve ikmal eder. Bu süreç yirmi üç yılda yüz otuz kitap olarak te’lif edilen ve kelam ilmi sahasında yepyeni bir çığır açan “Risale-i Nur”un çekirdeklerini oluşturur. Çocuk yaşta gaybî  bir dil ile çağının hastalığını teşhis eden Molla Said’in onbeş senede tahsili mümkün olan ilmi üç ayda elde etmesi bu gerçeği haykırmaktadır. Evet, bir zaman gelecek, on beş sene değil, bir sene bile iman ilmi dersini verebilecek bir medrese bulunmayacaktır. Böyle bir zamanda on beş senelik dersi on beş haftada verebilecek Kur’ânî bir tefsir çıkacaktır. Molla Said de onun hizmetinde bulunacaktır.

Bu gaybî işaret yıllar sonra Risale-i Nur olarak meyvelerini verir. Evet medreseler kapatılmıştır. Fakat her bir Risale bir medrese, her bir nur talebesi bir öğretmen olur. Türlü engellere rağmen iman hakikatleri memleketin dört bir tarafında kalplerde hükmetmeye başlar. Kısa bir süre sonra iman hakikatleri bütün dünyanın imanî bir anayasası olacak şekilde dünyaya yayılır. Bu vesileyle milyonlarca insanın ebedi hayatının kurtarılmasına vesile olur. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum