'Dine Karşı Din'

İdam eden de Müslüman, idam edilen de. İdam eden de ayet-i kerime okuyor, idam edilen de. Bu demek oluyor ki tarih boyunca Müslümanların en büyük düşmanı kâfirler değil, yine Müslümanlar. Tarihin diyalektiği din ile ateizm savaşı değil, din ile dinin savaşı. Ali Şeriati merhumun enfes ifadesiyle “Dine Karşı Din”in savaşı. Yeryüzünde en tesirli uyuşturucu yanlış anlaşılmış ve anlatılmış bir din tasavvurudur. Ama kime göre yanlış?

“Dış güçler”, “dış mihraklar” ve “küresel sistem” gibi klişeler kifayet etmiyor artık hal-i pür melalimizi anlatmaya. Yüz elli yıldır aynı teraneler, aynı tekerlemeler, aynı bahaneler. Bu güçler sistemlerini kurarken, yani başımıza her türlü çorabı örmek için kollarını sıvarken biz nerdeydik? Herkesin en kolay yaptığı şey çözüm reçetesi sunmak. Herkesin çözüm reçetesi var ama hiçbirinin elindeki reçeteyi tatbik etme imkanımız yok. Neden?

Kimi tek çözüm Raşidi Hilafet diyor, kimi cihanşumul bir medeniyet hamlesi diyor, kimi esaslı bir iman inkılabı diyor, kimi geleneksel dindarlığın ciddi bir restorasyon ve ıslahı diyor, kimi tarihselci okuma diyor, kimi literal okuma diyor. Neden yaklaşık iki asırdır dinlemekten bizar olduğumuz bu ideallerden hiçbiri tam anlamıyla gerçekleşmedi? Neden bu kadar tarikat, cemaat, vakıf, dernek olağanüstü faaliyet gösterdiği halde İslam dünyası hızla dünyevileşiyor, ateizm ve deizm gibi rüzgarlar liseli gençler arasında bile esiyor? Yanlış nerde yapıldı acaba?

Evet, tek adres ve tek çare İslam. Amenna, şüphe yok bunda. Ama hangi İslam, kimin İslam’ı? Bu yakıcı soru kıyamete kadar güncelliğini koruyacak gibi. Hali hazırda mutmain bir cevabı yok çünkü. Aradan yüzyıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen doğrudan doğruya Kuran’dan ilham alarak asrın idrakine İslam’ı söyletemedik hala. Yoksa Müslümanlar olarak bunu büyük bir liyakatle başardıkta bize kulak veren mi olmadı?

Eski hal muhal olduğundan koptuk ondan, yeni hali ise kuramadık, derken izmihlalin eşiğine gelip dayandık. Müslüman devletler birbirine düşman, Müslüman gruplar birbirine mesafeli, Müslüman aydınlar birbirine karşı güvensiz. Herkes herkesi kendi mahalline, kendi fikrine davet ediyor. Bu diyarda mürit yok, herkes mürşit. Müslümanlar İslam’ı birbirine tebliğ ediyor, kâfirlere değil. Her grup diğer grupları kendi yorumuna çağırıyor. Zımnen hiçbir grup diğer bir grubun sahih bir yoruma sahip olabileceğine inanmıyor. Bilhassa bizim ülkede herkesin herkesi ve her şeyi yanlış anlaması bir kader sanki.

Tasavvuf islamı, ılımlı İslam, radikal İslam, selefi İslam, tarihselci İslam, mealci İslam, geleneksel islam, modernist İslam… Sahi bu İslamlardan hangisi sahih? Murad-ı ilahiyi tam olarak temsil ve tebliğ eden hangisi? Her yorum başka bir yoruma göre yanlış. Evvelemirde, yani mahiyet-ül nefsü’l emriyede hangisi yanlış veya doğru? Bunu bilmiyoruz. İslam tarihinin hulasası Müslüman’ın Müslüman’la savaşı. Zeyid Müslüman, Velid Müslüman, Haccac Müslüman, Timur Müslüman, Şah İsmail Müslüman, Saddam Müslüman, Kaddafi Müslüman, Selman Müslüman…

Bu elim manzarayı gördükçe keşke diyorum bir deli olsaydım bu dünyada. Akla rağmen akıldan ‘akıllıca’ istifa etseydim. Mal, mülk, para, şan, şöhret, makam, mevki, savaş, siyaset, ticaret, çocuk ölümleri, katliamlar, zulümler, geçim, okuma, düşünme, yazma, envai çeşit haksızlık ve rezillik hiçbiri umrumda olmazdı. En önemlisi maskesiz, yani olduğum gibi görünür, öyle yaşar ve hiçbir şeyden de sorumlu olmazdım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
7 Yorum