Bunu Ramazan'da da idrak edemezsek ne zaman anlayabiliriz?

Colin Turner'ın yazısı (İngilizce aslından çeviri: Muhammed Şeviker)

Ramazanın hikmetlerinden biri, muhtaçlığımızın farkına yoğun şekilde varmamızı sağlamasıdır.

‘İhtiyaç duymak’ doğuştan, fıtri bir şeydir. İhtiyaç asli bir insani karakteristiktir: bizler muhtaçlığımızın tanımladığı, belirlediği yaratıklarız. Ve biz bir sebebe binaen muhtaç yaratılırız. İhtiyaç gerçek Malikin kim olduğunu anlamada kilit [niteliğindeki bir husus]tur. İhtiyaç, gerçek malikiyetin [kimde olduğunun] farkında olmanın kapısını açan bir anahtardır. İhtiyaç, özümüz itibariyle bizim birer hiç olduğumuzu göstermek için vardır.

Böyle olunca, modern insanın kendi varoluşsal fakirliğinin farkına yoğun biçimde varacağı düşünülebilir. Çünkü modern toplumun ihtiyaçlara neredeyse saplantı derecesinde bir takıntısı bulunmaktadır. Aslında, bütün fiilleri, gayretleri ve davranışları harekete geçiren/ sevk eden ihtiyacın tatminidir. Bu ‘hak ediş toplumu’nda, --‘ihtiyaçlar’ şeklinde paketlenen- arzuların tatmin edilmesi temel bir insan hakkı telakki edilir. İhtiyaç duymak, birçok yönden, düşünmenin yerine geçmiştir ve hatta modern insan, “ihtiyaç duyuyorum, öyleyse varım” amentüsü ile yaşayan biri olarak ayırt edilebilir.” Bugün ihtiyaçlara birer kutsal varlıkmışlar nazarıyla bakılmaktadır: ihtiyaçlar ilahlarımız ve putlarımız olmuştur ve biz onları yerine getirmek için her yolu dener, her çareye başvururuz. Bunun sonucu olarak, bir ihtiyacı göremezden gelmek ve bir arzuyu bastırmak, günahın seküler eşdeğeri hâline gelmiştir. Kendini niye mahrum ediyorsun ki? ‘Doğal’ içgüdülerini niye bastırıyorsun? Arzularına niçin hayır diyorsun?

Maalesef, modern insan kolaylıkla ispat edilebileceği üzere, bütün insanların en muhtacı iken, aynı zamanda kendi zaaflarını inkâr etmede de en iyisidir de. Ve işte bunun için ihtiyaçlar tatmin edilmek zorundadır. Zira eğer modern insan ihtiyaçlarını tatmin edemezse kendisinin gerçekten zayıf olduğu gibi dehşet verici bir hakikatle yüz yüze gelecektir. Modern insan, eğer anında doyuma ulaşamazsa, kendisinin varoluşsal olarak fakirliği gibi korkunç bir gerçekle yüzleşecektir. Dolayısıyla, o arzuyu mümkün olduğu kadar kısa sürede tatmin etmek telaşına girecektir. Endişe etme! Keyfine bak! Her istediğini yap! Mutlu ol!

Ve modern insan, asli zaafının farkında olma [duygusu]nu bastırmak için ihtiyaçlarını hemen tatmin etmek zorunda olduğundan, ‘ihtiyac’ı, onu kendine Verenin murat ettiği biçimde kullanmamaktadır. İhtiyaç, onu daha mütevazı ve şuurlu kılmak yerine, daha mağrur, daha cahil ve daha zulümkâr hâle getirir. İhtiyaç, kalbini Rabbine açmak yerine, onun gözünü kör eder, kulağını tıkar, kalbine mühür vurur. Kendisinin özgür –zira ihtiyaçlarını her istediğinde tatmin edebilmektedir- olduğunu düşünerek, kendi vehmi/hayali özgürlüğünün gitgide daha azat kabul etmez bir kölesi olur.

Ümit edelim ki Ramazanda oruç tutan herkes ihtiyacın gerçek mana ve maksadını anlamaya başlasın; bu manaları hayata taşısın. Eğer bunu bu ayda idrak edemezsek ne zaman* anlayabiliriz* ki?

***

One of the wisdoms of Ramadan is the way that it makes us acutely aware of our neediness.

‘To need’ is something innate. Need is a basic human characteristic: we are creatures who are defined by our neediness. And we are created needy for a reason. Need is the key to understanding who the true Owner is. Need is the key that opens the door to true awareness of ownership. Need is there to show us that, in and of ourselves, we are, and we have, nothing.

You would think, then, that modern man would be acutely aware of his existential poverty. Because modern society has an almost monomaniacal obsession with needs. Indeed, it is the satisfaction of need that drives all actions, all endeavour, all behaviours. In this ‘entitlement society’, the gratification of desires – repackaged as ‘needs’ – is considered to be a basic human right. In many ways, needing has taken the place of thinking, and one may even characterise modern man as one who lives by the credo “I need, therefore I am.” Needs are looked upon today as though they are sacred: needs have become our gods, our idols, and we move heaven and earth in order to satisfy them. As a result, to ignore a need or to suppress a desire has become the secular equivalent of sin. Why deny yourself? Why suppress your ‘natural’ instincts? Why say no to your desires?

Unfortunately, while modern man is arguably the neediest of all men, he is also the best at denying his weaknesses. And that is why needs have to be satisfied. For if he fails to satisfy his needs, modern man will be confronted by the frightening truth that he is actually weak. If he fails to get instant gratification, modern man will be faced with the terrifying reality of his own existential poverty. Hence the rush to gratify that desire as quickly as possible. Don’t worry! Enjoy yourself! Do what you want! Be happy!

And since modern man has to quickly gratify his needs in order to suppress awareness of his underlying weakness, he does not use ‘need’ in the way in which its Giver intended. Instead of need making him more humble and more aware, it simply makes him more arrogant, more ignorant and more oppressive. Instead of opening his heart up to his Creator, need blinds his eye, stops up his ear and places a seal on his heart. Thinking that he is free – because he can gratify his needs whenever he wishes – he becomes more and more enslaved by his own illusory freedom.

May everyone abstaining in Ramadan come to realise the true meaning and purpose of need. If we cannot realise it during this month, when *can* we realise it?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.