Bir Küfrevi’den dersler

Kız kardeşim Zübeyde, annemin neredeyse Şanso Panso’su. Hazreti Küfrevi’nin bir hanımefendi torunu zaman zaman Erzurum’a gelirdi, annem onun kendisinde en çok kaldığı aşığıydı. Meleksimat ve konuşunca en paslı ruhları uyarır, peygamber rüzgarları estiren bir hanımdı. Annem ona “Şeyihzade” derdi, Erzurum’a gelince yarenlerdiler. Yine bir gün gelirler, benim büyük kız kardeşim Zübeyde‘ye “tarikat al” der Şeyhzadem. Zübeyde de çantasında Risale-i Nurlar’la dolaşır, her gittiği yerde açar, okur, heyecan, aşk, istiğrak oluşurdu. İhlas, Allah ne verse vermiş. Şehzade’nin dersine otururlar mübarek zatın hayranları çok, o sırada Şehzade Zübeyde’ye “Küçük derviş çantandaki kitabı aç ve oku“ der. O da büyük bir heyecanlı Ayet’ül Kübra’yı alır, aşkla kalbi pat küt atarak okur ve etrafı çınlatır, Şehzade’nin yüzü güler.

Ayet’ül kübra

"Evet, bu dünya memleketine ve misafirhanesine gelen her bir misafir, gözünü açıp baktıkça görür ki: Gayet keremkârâne bir ziyafetgâh ve gayet san'atkârane bir teşhirgâh ve gayet haşmetkârâne bir ordugâh ve talimgâh ve gayet hayretkârâne ve şevk-engizâne bir seyrangâh ve temâşâgâh ve gayet mânidarâne ve hikmetperverâne bir mütalâagâh olan bu güzel misafirhanenin sahibini ve bu kitab-ı kebîrin müellifini ve bu muhteşem memleketin sultanını tanımak ve bilmek için şiddetle merak ederken, en başta göklerin nur yaldızıyla yazılan güzel yüzü görünür. 'Bana bak, aradığını sana bildireceğim.' der."

Burada insan aklını tatmin edecek görsel ilahi deliller gösterir Bediüzzaman.

"O hadsiz masnuatın yüz bin çeşit ve ayrı ayrı tarz ve şekilde olan suretleri, gayet muntazam, mizanlı, ziynetli olarak, mahdut ve mâdud ve birbirinin misli ve basit ve câmid ve birbirinin aynı veya az farklı ve karışık olan çekirdeklerden, habbeciklerden o iki yüz bin nevilerin farikalı ve intizamlı, ayrı ayrı, muvazeneli, hayattar, hikmetli, yanlışsız, hatâsız bir vaziyette umum efradının sûretlerinin fethi ve açılışı ise öyle bir hakikattir ki, güneşten daha parlaktır ve baharın çiçekleri ve meyveleri ve yaprakları ve mevcudatı sayısınca o hakikatı ispat eden şahitler var diye bildi. 'Elhamdû lillâhi alâ nimeti'l-îman' dedi."

Burada yaratılan varlıklar ve canlılar ve nebatatın nasıl Allah'ın yaratması ve tanzimi ile yaşadıklarını anlatır Bediüzzaman.

Kız kardeşim bu dersi okuduğunda oradan birisi “Şeyhim biz seni dinlemeye, irşadından nasib almaya geldik, sen bize bu cırbağayı dinletiyorsun” der. Şehzade, Bediüzzaman ile aynı toprağın nübüvvet mayasını ve havasını koklamıştır. Birden dizlerinin üstüne ayağı kalkar ve “Artık bundan sonra Bediüzzaman’ı okuyacaksınız, o kitaplar bu asrın iman ve ibadet buhranına derman kitaplar, ha Lailaheilllah de, ha Ayet'ül Kübra’yı oku. Allah her devrin ve şartların ilacını zamanında gönderir, şimdi onlar ilaç, biz de işimizi görüyoruz" diye cevap verir.

Zübeyde bu cevabın arkasından daha da okumaya başlar.

"İman, altı rüknünden çıkan öyle bir vahdânî hakikattir ki, tefrik kabul etmez. Ve öyle bir küllîdir ki, tecezzî kaldırmaz. Ve öyle bir külldür ki, kabil-i inkısam olmazlar. Çünkü, her bir rükn-ü imanî, kendini ispat eden hüccetleriyle, sair erkân-ı imaniyeyi ispat eder. Her biri her birisine gayet kuvvetli bir hüccet-i âzam olur. Öyle ise, bütün erkânı bütün delilleriyle sarsmayan bir fikr-i bâtıl, hakikat nazarında bir tek rüknü, belki bir hakikati iptal edip inkâr edemez. Belki adem-i kabul perdesi altında gözünü kapamakla, bir küfr-ü inadî yapabilir."

Yukardaki cümlelerde imanın altı şartının birbiriyle nasıl mantiki bağlarla bağlı olduğunu anlatır Bediüzzaman.

Zübeyde dersi okur ve akabinde gider şehzadenin ellerini öper ve duasını alır, o da küçük sofuyu, Nur talebesini tatyib eder.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.