Bir Hac serüveni

Bir Hac serüveni

Risale-i Nur Enstitüsü Şanlıurfa Şubesi tarafından düzenlenen seminerde Hac farizasını yerine getiren Ekrem Uçar intibalarını anlattı

Risale-i Nur Enstitüsü Şanlıurfa Şubesi tarafından düzenlenen seminerde Hac farizasını yerine getiren Ekrem Uçar intibalarını anlattı.  Fotoğrafla eşliğinde yaptığı sunum dikkatle takip edildi. İşte Hac Serüveninden notlar…
 
Şanlıurfa’dan Adana’ya Gidiş
§        16.11.2009 Gece 10:35...
§        Hac Yolculuğunun başlangıcı...
§        Tekbirlerle uğurlanma...
 (Allah-u Ekber… Allah-u Ekber…La İlahe illallah…)
§        Hacca gitme sevinci...
§        Sevdiklerimizi arkada bırakıp, sevgililerin sevgilisi Resulullah (SAV)'in ayak bastığı, yaşadığı, nurlandırdığı topraklara doğru yola çıkıyoruz...
Adana Hava Hava Limanına Varış...
      Sabah 4:00...
      İhrama giriyoruz... (“Hacca gelenler, sosyal ve ekonomik statülerini gösteren dünyevi elbiselerini,makam ve mevkilerini ortaya koyan üniformalarını,zevklerini,kültürlerini ve karakterlerini yansıtan her türlü göstergeleri bırakıp,Allah önünde herkesin eşit olduğunu sembolize eden iki basit giysiye bürünmüş olurlar.”)
      Hava Alanında Emekli Öğretmen Muhabbet Abla ile Eşim tanışıyor… Dini konular dahil kendini her konuda çok iyi yetiştiren bu değerli hanımefendi ablamızla Şanlıurfa’ya dönene kadar hiç ayrılmıyoruz…
      Pasaport kontrolleri yapılıyor..
      Adana Müftü Yardımcısının bilgilendirme brifngi çok faydalı geçiyor ve bizleri uğurluyor..
      10:30 'da Cidde Hava Limanına uçuyoruz...
Cidde'ye Uçuyoruz...
n      Uçağın en ön kısmına oturuyoruz...
n      Suudi Havayollarına ait uçağın hosteslerinin tamamı başörtülü...
n      Yaşlı bir teyzenin tanıdığının yanına gitmek için ikide bir kalkıp koridorda dolaşması üzerine; hostes:”Teyze otur...Bu otobüs değil...uçak...” demesi gülüşmelere neden oluyor...
n      Arapça ve Türkçe; tehlike durumunda yapılacaklar tek tek anlatılıyor..
n      Adananın üzerinden uçuyoruz...Binalar ve Seyhan Nehri yukarıdan çok güzel görünüyor...Yollar siyah bir şerit gibi görünüyor...
n      Bulutların üzerinden uçuyoruz... Bulutların arasından arabistan topraklarına bakıyoruz...
Cidde Hava Hava Limanındayız...
      Uçakta,Temettü Haccına niyet ediyoruz...
      Kafilemiz Adana 16.Kafile... Kafilemiz 4 gruptan oluşuyor. Adana, Mersin, Malatya ve Şanlıurfa..
      Cidde Hava Limanı çok büyük... Uçakların biri iniyor...Biri kalkıyor...
      Hava Limanında erkek ve bayanların yan yana namaz kıldıklarına şahit oluyoruz... Pasaportlara, her görevli bakıyor...”Turkii...” diyor. Biz de: ”Turkii...Turki” şeklinde başımızı sallıyoruz...
      Bir kaç kontrol gişesine gidiliyor. Her kontrol gişesinde; size arapça bir şeyler soruluyor ve pasaportlara mühürler basılıyor... (Arapça bilmemenin ezikliği başlıyor...)
Cidde'den Mekke'ye Yolculuk...
      4 otobüsle Mekke'ye doğru yola çıkıyoruz...
      Bir benzin istasyonuna ait tesiste mola veriyoruz...
      Otobüs durur durmaz içeridekilerin hepsine pet şişelerden zemzem ve küçük bir paket gıda(Hurma,Kek ve Meyve Suyu) veriliyor.
      22 gün kalacağımız otele varıyoruz...
Eşyalarımızı otele yerleştiriyoruz
İlk kez KABE'yi, canlı görme heyecanı...
      Dinlenmeden direk otelden ayrılıyoruz... Bütün müslümanların 5 vakit yönünü çevirdiği KABE'yi, Beytullah’ı yakından görmek ve ilk ziyaretimizi yapmak için 15 dk.lık mesafeyi koşar adımlarla yürüyoruz...
        Kalbimiz, hızlı hızlı atmaya başlıyor... İçimizi büyük bir sevinç kaplıyor...
      Kutsal mekana yaklaştıkça manevi hava daha da güzelleşiyor...
Huzurun kaynağı KABE'ye varış...
n      “Bir mekanda; zikreden, ibadet eden, Kur’an okuyan insanlar çoğunlukta ise; o yerin havası güzelleşip, insana huzur veren ve kalbini okşayan bir psikolojiyi insana yaşatır.”
n      99 kapıdan kutsal mekana giriş yapılabiliyor... 45. kapıdan giriş yapıyoruz...
n      Koridordan yürüyerek; ortasında kabenin bulunduğu ve üstü açık olan tavaf alanına geçiyoruz...
Karşımızda KABE... Namazda yöneldiğimiz kıblemiz... Gözümüzün nuru... Kalbimizin süruru... karşımızda
 
Kabe'deki İlk Dua ...
n      KABE, dünyada görülebilecek en güzel mekan.. İnsan gözü, böyle harika bir manzaranın karşısında donup kalıyor... Gözleri kamaşıyor... Böyle bir manzarayı görmeyi nasip eden Rabbimize şükürler ediyoruz...
n      Kabe'deki İlk duanın geri çevrilmediğini bildiğimden: ”Bundan sonraki dualarımı kabulünü...” niyaz ediyorum...
İlk Tavaf...
§       Kainatta maddenin en küçük parçası olan atomdan, en büyük galaksilere varıncaya kadar her şey tavaf halindedir. Atomda elektronlar bir kalp mesabesindeki çekirdek etrafında baş döndürücü bir hızla dönerken, galaksiler de milyarlarca yıldız sistemleriyle galaksinin merkezi etrafında akıl almaz bir hızla dönmektedirler. Sanki hepsi kendilerini var eden ve yaratan Yaratıcı’ya ibadet etmektedirler. Kur’an’da ifade edildiği gibi, her biri bir yörüngede seyretmektedir.” (Haccı Anlamak-Diyanet Yay.)
§        KABE, gezegen sistemine benzer şekilde dönerek tavaf ediliyor...
§        Tavaf yapılırken her milletten insanla karşılaşıyorsunuz... Aynı Allah'a inanan tüm dünya insanları yanyana, omuz omuza tavaf halkasna katılıyor... Kabenin etrafında tavaf eden sayısız halkanın dışında üst katlardaki her geniş balkonda da tavaf yapan insanlar var...
§        En üst kattan aşağılara bakıldığında halka halka genişleyen ve katlarda da devam eden halkaları görüp manzaranın tadına doyamıyorsunuz....
§        Aşağı katta kabenin etrafında tavaf yapmak her zaman mümkün olmıyor...Genelde burası çok kalabalık oluyor...
 
İlk Umre'nin Tamamlanması ...
      Kabe'de: “Lebbeyk... Allahumme Lebbeyk! Lebbeyke la şerike leke lebbeyk! İnnel Hamde ve’n Nimete leke ve’l Mülk, la şerike lek”(Telbiye)(Türkçesi:“Buyur Allah’ım buyur! Emrindeyim buyur! Buyur Allah’ım! Senin hiçbir ortağın yoktur. Buyur Allah’ım! Şüphesiz hamd sana mahsustur. Nimet de senindir, mülk de senin. Senin hiçbir ortağın yoktur.“ sesleri yankılanıyor...
      “Dünyanın dört bir tarafından gelen renkleri,dilleri,ülkeleri ve kültürleri farklı,fakat gayeleri aynı olan milyonlarca müslümanın hep birlikte seslendirdikleri ortak bir and,ortak bir parola olarak kutsal iklimde sürekli yankılanır.”
      İlk tavaflarımızı (Kabe'nin etrafındaki tavaf ile Safa-Merve arasındaki sa'y) tamamlıyoruz...
      Saçlarımızın traş edip ihramdan çıkıyoruz...
      Otelimize geri dönüyoruz..
 
KABE yakınında kıldığım ilk Cuma...
      Öğleye doğru cuma namazı için Mescid-i Haram'a gittim...Yer bulmak mümkün değil...İnsanlar yer blmak için sabahın erken saatinden beri yerlerini tutmuşlar...
      Mescidin içi, dışı,bahçesi ağzına kadar dolmuş bir şekilde... Kavurucu bir sıcak var...İnsanlar sıcağa aldırmıyor... Herkeste yer bulma telaşı var...
      Mescidin çok uzağında yolun kenarında, safın arasına sıkışarak ancak kendime yer bulabiliyorum...Diz üstü oturarak namaz saatinin gelmesini bekliyorum....Buna da şükür...
      Karşımızda bulunan duvarın üstüne; Suudi Televizyonuna ait büyük kamera konulmuş...Kameraman çekim yapıyor...
      Beyaz rengin hakim olduğu giysileriyle insanlar çok güzel bir manzara oluşturuyorlar...Namaza duran insanlar, kilometrelerce alanda saf tutmuşlar...
      “Dilleri,renkleri,ırkları,ülkeleri,kültürleri,sosyal ve ekonomik durumları farklı olan milyonlarca müslüman, aynı inanç ve aynı duygular içerisinde yek vücut olduklarını,kardeş olduklarını,bir bütün olduklarını yaşayarak  idrak ederler.”
      Bediüzzaman Hazretlerinin: ”Dünyanın herhangi bir yerinde namaza duran insanın, kabeden başlayıp gittikçe büyüyen bir halkanın içinde bulunduğunu düşünerek namaz kılması...” şeklindeki bir düşünce ve mana hatırıma geliyor…
      Yakın halkada bulunma şerefini bana bahşeden Rabbime; sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum...
      Kabe imamı güzel sesiyle arapça hutbe okuyor.. Risale’den öğrendiğimiz arapça kelimelerin faydasını görüyorum...
Kabe’ de İbadet Yapma Lezzeti…
      Kabe'de yapılan her ibadetin sevabının milyonlarca kat sevaba bedel olduğu düşüncesi; ibadetlerdeki lezzeti daha da anlamlı kılıyor ve doyulmaz yapıyor…
      Kabe etrafında yapılan ibadetleri sıralayacak olursak; NAMAZ KILMA, KUR’AN VE CEVŞEN OKUMA, TAVAF YAPMA, ZiKiR, DUA, …v.b.
      Burada kılınan her bir vakit namazın sevabının, normal mekanlarda kılınan namazın sevabının 100.000 katı olduğunu Din Görevlilerimizden duyuyor ve hiçbir vakit namazını bu mekanın dışında kılmamaya gayret ediyoruz…
      Dünya müslümanları omuz omuza ibadet ediyor, Kur’an okuyor, hiç tanımadığı ve dünyanın her tarafında yaşayan müslüman kardeşlerinin bu kutsal mekanlarda duasına ortak yapıyor…
      Aynı anda 100 Binlerce müslüman kabenin etrafındaki balkonlarda(bodrum kattan 8.kata kadar) Kur’an okuyor…
      Herkes zikir ve ibadetle meşgul…Bu anı kayda alan melekler gökyüzünden bu mekana fevc fevc iniyor…
      Nurani hava tüm bünyenizi kaplıyor…İbadetleri halisane ve samimane yapan bu insanların; “tüm günahlarının affedilmesi ve annesinden doğduğu gün gibi olabileceği” sırrı burda saklı galiba…
      Yrd.Doç.Dr.Cüneyt GÖKÇE Hocamızın ifadesiyle; “Kilometreler sıfırlanıyor…”
 
Yaşlanmadan Hacca Gitmenin Önemini Anlıyoruz…
      Safa-Merve’de yürümekte zorlanan yaşlı amcaların bizlere imrenerek: ”Ahh…Evladım…Biz de gençken gelmiş olsaydık!...”sözleri kulaklarımdan gitmiyor…
      Tavaf sırasında yaşlı ve sakat insanların bu hallerine rağmen kilometrelerce mesafeden buralara gelmeleri insanı duygulandırıyor… Halime şükretmedeki yetersizliğimi anlıyorum…
      Kimi yaşlıların güzleri bile kapanmış… Kabe’nin ve bu kutsal mekanların güzelliklerini göremiyorlar…
      Tavaf sırasında sakat arabalarından herkes kaçıyor… Sakat arabasının ön tarafında bulunan ayakların bırakıldığı demir, tavaf yapan müslümanlara çarpıyor… Bu nedenle kiralanan arabayı sürenleri sürekli:   “Tarikk…Tarikkk…Tarikk Haciiii” diyerek yolun açılmasını istediklerini sürekli işitiyoruz…Birkaç kez sakat arabası ile ayaklarıma çarpıldığını hatırlıyorum… Allah(C.C.) kimseye bu acıyı tattırmasın…
      Özellikle üst katlarda; sakat arabalarıyla tavaf yaptırılan çok sayıda müslüman var…Sakat arabaları Kabe’nin bahçesine sokulmuyor…Bu güzellikten de mahrum kalıyorlar…
      Kabe’nin yakınında tavaf yaptığım sırada; yaşlı bir amcanın bastonunu çıplak olan ayağıma saplaması ve içimin geçtiği o anı hatırlamak bile istemiyorum…
      Kimi kör, kimi sağır, kimi topal, kimi felçli, kimisi de yaşlı bu insanlar tavaf sırasında yaklaşık 400 riyal ödemek zorunda kalıyor…Yakınları bile kendilerini gezdirmek istemiyor… Herkes kendi derdine düşmüş…Adeta burası bir haşir meydanını andırıyor…
      Felçli bir insanın yeşil ışığın yanından geçerkenki yüz hali hala gözlerimin önünden gitmiyor…
ARAFAT’a Çıkıyoruz…
      24 Kasım 2009… Akşam saat 07:00’de Arafat’ta yapılması gerekenlerle ilgili bir bilgilendirme toplantısı yapıldı…
      25 Kasım 2009 sabahı kahvaltımızı yaptık… Arafat bölgesinde gece kalınacağını ve üşümemek için tedbir alınması gerektiği söylendiğinden herkes çantasını ona göre hazırladı… Yanlarına battaniye alanlar bile vardı… Kilometrelerce yol gidilecekti… Çok eşya götürmemeye çalıştım..
      “Hac, Arafat’(ta olmak) tır.” (Ibn Mace,Menasik,57)
      “Arafat, zamanların en bereketlisi olan Arefe Günü, mekanların en mübareği olan Arafat’ta, Hz.Muhanned(SAV) gibi yüzünü Kabe’ye çevirip, sırtını Cebel-i Rahme’nin(Rahmet Dağı’nın eteklerine vermek, Rahman’ın rahmetine nail olabilmek, bütün müslümanların derdine derman bulabilmek, günahlardan sıyrılıp gözyaşlarıyla dolabilmek, cehaletten kurtulup marifetullah ile olabilmek için bir irfan ve marifet mektebidir...”
      Allah Resulü(S.A.V.), Arafat’a çıkınca adeta İnsan Hakları Beyannemesi olması gereken; Veda Hutbesi’ni burada okumuştur…
      Haccın en önemli farzı olan Arafat’a çıkmak için kefen misali ihram’a giriyoruz…
      Hazırlıklar tamam… Otobüslerin gelmesini bekliyoruz…
      Arafat Bölgesi’ne yağmur yağdığını ve her tarafın çamur olduğunu öğrendik…
      Hemen şemsiye satın aldık. Eşyalarımızın arasına şemsiyeyi de ekledik…
      Otobüsler geldi. Arafat Bölgesine intikal ettik… Hacı olmak için tüm mekkedeki hacı adayları değişik saatlerde bu bölgeye taşındı…
      Bize ayrılan çadıra yerleştik…
ARAFAT BÖLGESİNDEYİZ
      Milyonlarca çadır kurulmuş…Her milletten insan haccı olmak için bu kutsal alana gelmiş durumda…
      Beyaz ihramlarıyla insanlar her tarafı kaplamışlar… Çadırlardan yükselen “Lebbeyk!...Allahumme Lebeyk…” sesleri Arafat meydanına ve gökyüzüne yükseliyor…Burası adeta haşir meydanı gibi…
      İhramlı olduğumuz için yüzümüze konan sineği bırakın öldürmeyi kovmaktan bile çekiniyoruz… (Sinek, ihramlı olduğumuzu biliyor…)
      Hava çok soğuk olduğu için üzerime süeterimi giyiyorum…İhramlı olanın yüzünün örtülmemesi gerekiyor… Hac arkadaşlarımızdan birinin abdest almak için çıkardığı saatinin arasında kalan birkaç kılın koptuğunu ve cezaya girdiğine şahit oluyoruz…
      Arafat programı çerçevesinde hafızların okuduğu Kur’an ziyafeti bizleri mest ediyor…
      Bugün 26 Kasım 2009 Perşembe…Bu gün Arafat günü…
      Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Fikri Karaman, Arafat ve Hac ile ilgili bilgiler veriyor…
      Ardından bir emekli Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı, Vakfe duasını yapıyor… Yaptığı etkileyici dulara gözyaşları altında amin diyoruz… Ailemize, Sevdiklerimize, Nur Talebelerine, Bizden dua isteyen Dostlarımıza ve tüm Türkiyedeki mü’minlere dualar ediyoruz… Etkileyici ve samimi dua, tüylerimizi diken diken ediyor…
      Hac özlemi ile yollara düşen ve buraları görmeden vefat eden hacı adaylarının olduğunu… Hacca gitmek için yüz binlerce insanın sıra beklediğini ve bizlerin çok şanslı olduğunu söyledi… Bizleri hüngür hüngür ağlattı… Rabbimize şükrettik.
      Arafat’ta yapılan duaların geri çevrilmediğini söyleyince; yanıma kaydettiğim ve gittikçe genişleyen dairelerin içine yazdığım kardeşlerime, tanıdıklarıma ve hastalara(Özellikle Hamit Çiftçi Hocamın vefat eden oğlu Furkan’a…)(İnşallah Ahireti için kabul olmuştur…) tek tek dua ettim…
      Son konuşmayı da; Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu yaptı…
       Yapılan etkili konuşma bizleri memnun etti… Her hacıya üç öğünlük, kumanya yemeği verildi… Yürüyerek Cebel-i Rahme tepesine çıktık.
      Haccın en önemli farzını da yerine getirmenin memnuniyeti yüzlerden okunuyor…
      Tepenin üzerinde süslenmiş ve kiralanabilen bir deve gördük… Önünde hatıra fotografı çektik…
      Cebel-ür Rahme, Hz.Adem ile Hz.Havanın cennetten kovulduktan sonra dünyaya geldikleri ve buluştukları tepe imiş…
      Tepenin karşısında ise Arafat Tepesi var… Hz.Muhammed (SAV), burada meşhur Veda Hutbesini yapmıştır…
      Arafat çadırımıza geri dönüyoruz… Arafattan gün batımına kadar kalmak gerekiyor… Gece orada kalmak istiyoruz…Hava yağmurlu olduğundan geri dönmek zorunda kalıyoruz…
Müzdelife’ye Gidiyoruz…
      Gece yarısı saat 10:00… Müzdelife’ye doğru otöbüslerle hareket ediyoruz… Müzdelife’den 70 adet nohuttan büyük fındıktan küçük taş toplamak gerekiyor…
      Arafatta öğlen ile ikindi namazı birleştirilerek kılınmışken; müzdelifede akşam namazı yatsıya tehir edilerek birleştirilerek kılınıyor…
      Arafattan Müzdelife’ye doğru insanlar adeta sel gibi akıyor… Her tarafta beyazlara bürünmüş insanlar var… İğne atsan yere düşmez…
      İnsanlar, Müzdelife’de toplayacak taş bırakmamış… Uygun taş bulmakta çok zorlanıyoruz…
      Değerli dostum Hasan Yiğit’in Müzdelife’de olduğunu Din Görevlimiz Abdullah Hoca bana aktarıyor..Hasretle birbirimize sarılıyoruz…
      Müzdelife’den Mina’ya kadar yürümemiz gerekiyor… Araçlarla; sadece yaşlı, sakat ve hastalar taşınıyor… Mahşere benzer şekildeki mahşeri kalabalık Mina’ya akıyor…
      Herkes kendi derdine düşmüş ve sadece kendi yükünü taşıyor… Bir çok kişinin eşyasının bir kısmını ağırlık olmasın diye Arafat’ta bıraktığına şahit oldum…
      Zorlu yürüyüş maratonu başlıyor… Kafile halinde yürüyoruz… Kaybolmamak ve rehber ihtiyacından dolayı bir çok kişi kafile ile beraber yürümek zorunda kalıyor…Yanımızda su bulunmadığından sıkıntı çekiyoruz… Yol boyunca tekbirler getiriyoruz… Arabalar tıklım tıklım ve insan selinden dolayı kağnı hızında gitmek zorunda kalıyorlar…
      Araçları durdurmaya çalışanlar oluyor…Kimse durmuyor… Burası adeta haşir meydanı…Yürüyor…Yürüyor ve yine yürüyoruz…
Mina’ dayız…
      Kafilemizdeki bir hac arkadaşımız, küçük çocuğunu da hacca getirmiş…Yükleri ile beraber çocuğu da taşımak zorunda kalıyorlar…Çocuğu taşımaktan bitap düşmüş olduklarını görüyorum… 
      Bu durum beni rahatsız ediyor…Dayanamıyor çocuklarını taşımak istediğimi söylüyorum… Çok seviniyorlar… Çocuk mışıl mışıl uyuyor… Kilometrelerce yolu yürüyoruz… Yorulunca aileye çocuğu veriyorum…Tekrar alıyorum… Kafiledeki diğer kişiler de gayrete geliyor… Onlarda çocuğu taşımak için adeta yarışa giriyor…
      Televizyon ekiplerinin köprünün üzerinden çekim yaptıklarını görüyoruz… Coşkulu insan kalabalığının şeytanı taşlamaya gidişi tüm dünya televizyonları tarafından seyircilerine ulaştırılıyor…
      Artık kocaman ve dev tünellerden geçiyoruz… Dev klimalar tünelleri buz gibi yapmış durumda… Klimaların fan sesleri tünellerin içinde yankılanıyor…Tekbir sesleri tünelden yankılanarak insanı coşturuyor…Adeta kendimizi savaşa giden biri olarak hissediyoruz…Kafileden bazı arkadaşların: “Şeytanın kafasını kıracağım…Gözünü çıkaracağım” sözü bizi güldürüyor…
      Birbirimize nefsimizi, içimizdeki şeytanı ve kötülüklerle mücadele etmemiz gerektiğini söylüyoruz…
      Son tüneli de geçip 4 kattan oluşan şeytan taşlama binasına ulaşıyoruz…İnsanlar çeşitli katlara yönlendirilip izdiham oluşmaması sağlanıyor… En üst kata gidip büyük şeytana 7, orta şeytana 7 ve küçük şeytana 7 ‘şer taş atıp yolumuza devam ediyoruz….
      İzdiham oluşmaması için her katlara yürüyen merdivenlerle çıkılıyor ve üst katlardan meyilli yollarla karşı yola gidiliyor… Kafile Hocamız bize bir pikap kiralıyor… Beraber otelimize dönüyoruz…Kişi başı 30 Riyal ödüyoruz…(12 TL) Bazı arkadaşların 100 Riyale(40 TL) otele döndüklerini öğrendik…
Kurban Bayramının 1.Günü…
      Bu gün bayramın birinci günü…Ailemizi ve arkadaşlarımızı arayarak bayramlarını tebrik ediyoruz…
      Öğleden sonra Harem’e gidiyoruz…İkindi namazını kılmak için Merve Tepesi’nin kenarındaki büyük yuvarlak sütunun altına seccademizi seriyor…Kur’an okumaya başlıyoruz…
      Yan tarafta oturan Gaziantepli bir ablaya ve annesine(Rahmet Nene) eşim kabuksuz yemiş ikram ediyor…110 yaşındaki annesi yanında duruyor… Umre için 3 ay önce gelmişler… Sürekli Harem’de kalarak ibadetle meşgul olmuşlar… Annesinin tüm ihtiyaçlarını karşılayan kızı ile mermerlerin üzerinde yatarak günlerini geçirmişler… Cep telefonumla kendilerinin aileleri ile görüşmesini sağlıyorum…Telefon görüşmesinin sonunda: “Arafat Tepesinde   televizyoncuların kendilerini çektiklerini ve tüm akrabalarının kendilerini gördüğünü” bizlere aktarıyorlar…. Veda edip kendilerinden ayrılıyoruz…
Kurban Bayramının 2.Günü…
      Tarih 28.11.2009…Günlerden Cumartesi.. Bu gün şeytanı 2.kez taşlıyacağız… Kafileden bir grup insanla Mina’ya otobüsle gidiyoruz…
      Yoldaki insan seli otobüsün çok fazla ileri gitmesine müsade etmiyor… Şeytan Taşlama Alanının çok berisinde indiriliyoruz…
      Beraber otobüse bindiğimiz kafilemizdeki hacı arkadaşlarımızla yürümeye başlıyoruz…
      Kafiledekilere yetişmeye çalışan dul, astım ve kalp problemi olan bir teyzenin yürümekte zorlandığını farkediyoruz…
      Kendisine şeytan taşlama binasına gitmede yardımcı oluyoruz…
      Teyzenin dilinden bir dakika bile dua eksik olmuyor…
      Dönüş için çok uğraşmamıza rağmen bir taksi veya araç bulamıyoruz… Çaresiz bir otöbüse biniyoruz… Teyzenin, hasta olduğunu söyleyerek kendisine bir yer ayarlıyoruz… Otele gitmek için yola çıkıyoruz… Otöbüs bizleri otele değil de; Harem’e götürüyor… Bir sevk-i İlahi ile buraya yönlendiriliyoruz…
      Teyzenin tavaf yapması için üçümüz bir çalışma başlatıyoruz… Çok uğraşmamıza rağmen fiyatların yüksekliğini görüyoruz. Ucuz bir kiralık araba bulamıyoruz… Arabayı kendimiz sürecek olmamıza rağmen; fiyatlar 200 ile 400 riyal arasında değişiyor…
      Çabalarımız sonuç veriyor…Babusselam tarafında sebil olarak araba verildiğini öğreniyoruz…Bizimle dolaşan ablanın arapça bilmesinin faydasını görüyoruz… Kuyruğa girip emanet olarak sıfır bir sakat arabası alıyorum…Teyzeye hem tavaf hem de sa’y yaptırıyorum…
      100 riyale bir taksi tutup sevinçle otelimize dönüyoruz…
Bayramının 3.Günü…
      Bu gün 29.11.2009 Pazar… Bayramın 3.Günü…
      Bu gün Büyük, orta ve küçük şeytana 7’şer taş atıp haccın farzlarını tamamlayacağız.. Kafile Başkanımız, Diyanetin, şeytan taşlamaya öğleden sonra 3 ten önce kimsenin gitmemesi gerektiğini söylediğini ve bizim kafilenin 3 te gideceğini ilan ediyor…
      Sabahın erken saatinden akşam geç saatlere kadar; otelimizin önündeki yoldan ve kaldırımlardan akın akın insanlar Harem’ e aktı… Bir türlü insan kalabalığı bitmedi…
      Saat 15:00’da otobüsle şeytan taşlamaya gittik…Yolda bir çok aracın üzerinde taşlamadan dönen hacıları gördük…
      Şeytanları taşlayıp otele geri döndük…
      Gece 10:30’da tavafa gitmeye karar verdik.. Kafilede 2 yaşlı nene vardı…
      Oteldeki 2 neneyi sakat arabasıyla tavafa götürmeye karar verdik.. Urfa Kafilesinin Din Görevlisi bir nenenin arabasını ben de diğer nenenin arabasını kullanarak onları Harem’e götürdük…
      Nenelere Tavaf yaptırdıktan sonra sa’y yaptırdık.
      Otele geri döndük..
Cevşen Okuduktan Sonra Yaptığımız Duanın Kabulü…
      Bir öğretmen arkadaşla cevşen okuyarak tavaf yapmaya başladık…
      Kendisine böyle kutsi mekanda duaların çok çabuk kabul edilebildiğini, milyonlarca insanın Kur’an okuduğunu, zikir yaptığını, namaz kıldığını ve dua ettiğini ve burada huzur veren bir nurlu, manevi atmosferin oluştuğunu söyledim… O da beni tasdik etti… Peygamber Efendimiz(SAV)’in ve değerli sahabelerinin bu topraklara ayak bastığını anlattım…
      Hacer-ül Esvedi öpmek istediğimi belirttim. Yağmur yağması için beraber dua ettik… 6.şavtta bardaktan boşanırcasına yağmur yağdı… Hacer’ül Esved’e çok yaklaşmamıza rağmen başarılı olamadık… Tavafı çabuk bitirip, tavaf namazını balkonda kıldık…
 
Veda Tavafı Yapıyoruz…
      Gece saat 2:00 de Hacerül Esved’i öpüyorum…
      Veda tavafını yapıp buruk bir şekilde otelimize dönüyoruz..
      Son bir kez Kabe’yi seyredip 2.katta Kabe görünecek şekilde hatıra fotografı çektiriyorum…
      Cenab-ı Hak tüm mü’minlere Hacca gitmeyi nasip etsin… AMİN…