Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

Empati nedir? Neden insan kâinatı kendi âyinesinde görür?

Ayna nöronlardan “insan âyinesi”ne

Temel’le başlayalım:

Temel ömründe hiç ayna görmemiştir.

Bir gün yolda bir ayna bulur.

Alır; önüne arkasına bakar.

Aynada kendisini görünce şöyle der:

“Affedersiniz, içerde sizin olduğunuzu pilemedum.”

***

Ayna Deneyi

Şimdi dünya çapında kullanılan, ancak ABD’de Psikoloji çalışmalarında en çok kullanılan malzemelerden biri, bizdeki lokumun puflusu olan “Marshmallow” şekerlemeleridir.

Çocukların şekere karşı zafiyetinin olduğunu biliyorsunuz.

Roy F. Baumeister ve arkadaşlarının “İrade” konusunda yaptıkları boylamsal araştırmalarda marshmallow deney malzemesi olarak bolca kullanılmıştır.

Mesela, yaşları 3-4 arası olan bir grup denek çocuğu malum şekerlemelerle “irade kullanma” testlerinden geçirdikten sonra, araştırmacılar bu çocukları 30 yıl boyunca izlediler.

33 yaşına geldiklerinde ilk ve izleme testlerinden topladıkları sonuçlarla son durum arasındaki farkı yorumladıkları meşhur 30 yıl süren boylamsal araştırma, irade konusunda çok değerli bulgular elde etmiştir.

Bu yazıda “İrade ve eğitimi” konusunda daha sonra ele alacağımız çalışmalardan söz etmeyeceğiz. Bunun sonucunu da biraz merak edin!

Bu yazıda Baumeister ve arkadaşlarının yaptığı bir başka deneyden “Aynalı oda” deneyinden söz edeceğiz.

Amacım, insanın aynalarla dansını anlatmak değil.

Yazıyı okumaya devam edin…

Baumeister, “Willpower: Rediscovering the Greatest Human Strength” (İrade: İnsanın En Büyük Gücünü  Yeniden Keşfetmek” başlıklı kitaplarında şu deneyden söz ederler:

Dini bayramlardan biri olan Paskalya’da (Easter) şeker toplayan (bizdeki gibi) çocuklar üzerinde şöyle bir uygulama yapıyorlar.

İki odayı ayrı ayrı düzenliyorlar.

Bir oda; ortada sade bir masa ve sandalye ile masada çeşitli şekerlemeler ve Marshmallow ile dolu büyükçe bir kavanoz bulunuyor.

İkinci oda ise ilk oda gibi döşenmiştir, masa ve şekerlemeler yerinde; ancak bu odanın dört duvarı ayna kaplı.

Bu arada iki odada da kameralar çekim yapıyor.

Kapıyı çalan çocuklar tek tek eve alınıyor ve onlara şekerlerin odada olduğu söyleniyor. İçeriden sadece bir şeker alabilecekleri tembihleniyor.

Duvarlarında ayna olmayan ilk odaya giren çocuklar masanın üzerindeki şekerlemeleri gördüklerinde, tek şeker tembihini unutup, hızla ceplerini doldurdukları gibi iki üç tanesini de yuvarlıyorlar.

Çocuk bu odadan çıktıktan sonra, diğer odaya girip oradan da şeker alması isteniyor.

Bu ikinci odaya, yani aynalı odaya giren çocuklar içeri girdiklerinde etrafa hızla göz atıp, masanın üzerindeki şekerlemeleri fark ediyorlar.

Ancak bir sorun var!

Odaya girdiklerinde etraflarına bakan çocuklar, dört tarafı aynalarla çevrili odada kendi yansımalarını görüyorlar; hem de bir tane değil, dörtlü yansıma adedince kendisinden olan bir kalabalık görüyorlar.

Kendi kendilerini gördükleri halde, birinci odanın aksine, çocuklar bu defa masadaki şekerlemeden bir tane alıp nazikçe dışarı çıkıyorlar.

Aynalarda kendi yansıması olduğunu bildikleri halde çocuğun kendini disipline etmesinin, iradi bir şekilde şeker alımındaki kontrolü titizlikle uygulamasının sırrı nedir?

“Denetim.”

İnsanlar, çocuklar bile olsa, birileri tarafından denetlendiğinde, gözlendiğinde veya takip edildiğinde daha dikkatli, daha iradeli ve daha duyarlı davranma eğilimindedir.

Yanlış anlaşılmaktan, yanlış davranış göstermekten ve sosyal olarak ayıplanmaktan çekinirler.

Aynalarda yansıyanın kim olduğunu önemi yok; duygu kontrolüne destek veren bu gizemli durum, insanın kendi kendini denetlemesinin önündeki ego engelini aşamayanlara, onu denetleyen bir “Murâkib” olduğunu “mukarrabîn” varlıklara işaretle, “Kirâmen Kâtibin” mekanizmasını ifade etmez mi?

O halde, aynadaki ben, ben olsam bile, bu ben ile neden karşı karşıya gelmekten çekiniyorum?

***

Şimdi şu sorulara cevap verebilir misiniz?

1- Birinin çok üşüdüğünü gördüğünüzde, bu kişi TV ekranında bile olsa, sizi de bir üşütmek tutar mı?  Sonra o kişiye soğukta üşümemesi için atkınızı veya başka bir eşyanızı vererek yardım etmek istemez misiniz?

2- Çok acıkmış bir hayvan – kedi, köpek-  gördüğünüzde o hayvanın hislerini hissedip, onu beslemek istemez misiniz?

3- Ağlayan bir çocuğu gördüğünüzde ona yaklaşıp neden üzgün olduğunu sormaz mısınız? Onunla konuşurken siz de üzgün bir yüz ifadesi ve üzgün bir ses tonu kullanmaz mısınız? Belki beraberce de ağlarsınız!

4- Aynı sırayı paylaştığınız sınıf arkadaşınızın sınavdan düşük not alması ve üzülmesi karşısında, ona sözel veya fiili yardım etme duygusuyla yardımcı olmak istemez misiniz?

5- Yağmurlu bir havada şemsiyesiz her tarafı ıslanmış birini gördüğünüzde siz de kendinizi ıslanmış gibi hissedip onu arabanıza almak ve gideceği yere kadar götürmek istemez misiniz?

6- İzlediğiniz bir futbol maçı esnasında, tuttuğunuz takımın oyuncusunun gole giderken yaptığı atak karşısında sakince oturur musunuz, yoksa golü atacak olan sanki sizmişsiniz gibi ayağa fırlayıp topa vurmak için ayağınızı kaldırdığınızın farkına varır mısınız?

7- Dram yüklü bir Türk filmini veya TV dizisini izlerken, siz de hüngür hüngür ağlamaz mısınız? Ya da Şabanlı filmlerde gülmekten yerlere yatmadınız mı?

8- Bayramlarda neden herkes neşelidir, mutludur ve herkes gülümser bir yüz ifadesine sahiptir? Bu güleç yüzler arasında siz asık surat durabilir misiniz?

9- Bunu da eğitimciler cevaplasın: Neden çocuklar babalarını, annelerini, ailedeki diğer üyeleri öncelikle taklit ederler? Sonra gençlik yıllarında sevdikleri bir şarkıcı veya hayallerine girmiş başka bir kahramana / idole benzemek isterler? Hatta denilir ki, “Çocuklarınızı eğitmenize gerek yok, zaten size benzeyecekler!” Taklit etmek neden kolaydır?

10- Karşınızdaki esneğinde siz niçin esniyorsunuz? Karşınızdaki yüzünü ekşittiğinde niye ekşitiyorsunuz?

***

Ayna Nöron Nedir?

Buraya kadar “ayna” analojisine çokça atıf yaptım.  Çünkü “ayna” kavramı beyindeki 100 milyara yakın sayıda nöron ağının bir bölümüne verilen isimdir.

Yukarıdaki sorulara verdiğiniz cevaplarda da görüleceği gibi, insanın bizzat kendisinin veya başkalarının yaptığı eylemleri, beyninde eş zamanlı olarak hissedip eşleştirmesini sağlayan nöronlar “ayna nöronlar” olarak sınıflandırılır.

Bir canlının herhangi bir hareketi kendisi yaptığında ve aynı hareketi yapan birini gözlemlediği durumların her ikisinde de ateşlenen nöronlar için kullanılan bir terimdir.

Bu nöronlar, gözlemcinin sanki karşısındakinin hareketini kendisi yapıyormuş gibi yansıtma eğilimine girdiğinde, aktifleşir. Tıpkı bir ayna gibi yansıtırlar ki, ismi buradan gelmektedir.

Bilişsel nörobilim ve bilişsel psikoloji alanından birçok araştırmacı bu sistemin algı/aksiyon bağlantısıyla vücudumuzda fizyolojik bir hareket sağladığını ileri sürmüşlerdir.

Eğitimci araştırmacılar da, ayna nöronların çocukların veya yetişkinlerin eylemlerini anlamak, taklit ile yeni beceriler öğrenmeleri gibi önemli faydaları olabileceğini iddia etmişlerdir.

Kavramın mucidi İtalyan Giacomo Rizzolatti'nin araştırma grubu, ayna nöronların şefkatin ve dolayısıyla duygusal empatik deneyimin biyolojik temelini oluşturduğunu varsaymaktadırlar.

UCLA’dan Marco Iacoboni gibi nörologlar insan beynindeki ayna nöron sisteminin bize diğer insanların eylem ve niyetlerini anlamakta yardımcı olduğunu savunmaktadır.

Kişinin kendi empati yeteneği yanı sıra, başkalarının empatik yeteneklerini teşvik etme, özellikle çocukların ve ergenlerin psikolojik tedavisi ile ilgili merkezi bir öneme sahiptir. (Kaynak- https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/22957393/)

Beyin cerrahı ve sinirbilimci V. S. Ramachandran’a göre, beynimizdeki yüz milyar civarındaki nöronun, “ayna” işlevi gören kısmı tahminen “yüzde 10 ila 20 nöron civarındadır. Motor nöronlar için daha yüksek bir yüzdedir. Belki yaklaşık yüzde 20 diyebiliriz. Duyusal nöronlar için yaklaşık yüzde 10'dur. Ancak bu rakamlar o kadar da doğru değil.” şeklinde konuşuyor. https://greatergood.berkeley.edu/article/item/do_mirror_neurons_give_empathy

Ayna Nöronlarımız ile Birbirimize Bağlıyız!

Ne kadar düşündürücü değil mi?

Daha önce yazdığımız iki yazıda da kâinatta yer alan muazzam evrensel bağlanmanın, insan beynindeki bağlanmalarla bir farkının olmadığını Bediüzzaman’ın aşağıdaki ifadeleriyle belirtmiştim.

Her şey her şeyle bağlıdır.

Bir şey her şeysiz yapılmaz.

Bir şeyi halk eden, her şeyi halk etmiştir.

Öyleyse, bir şeyi yapan Vâhid, Ehad, Ferd, Samed olmak zarurîdir.” (Nokta Risalesi ikinci Bürhan) Kaynaklar: https://www.risalehaber.com/farkinda-misiniz-22814yy.htm   ve

https://www.risalehaber.com/neden-dusunuruztefekkur-sirasinda-beynimizde-neler-oluyor-22791yy.htm

Ayna nöronlarla, yüz kaslarımız, başkalarının mimiklerini izlerken birkaç milisaniyede etkinleşmektedir.

Birinin beden dilini gözlemlediğimizde o dilin amacına uygun olarak beynimize öyle sinyaller gidiyor ki, bu durum kendi yüz kaslarımızın hareketlenmesine, dilde etkinleşmesine ve bedensel haritamızda değişimlere kadar varabilmektedir.

Böylece kişi karşısındakinin duygularını kendi duyguları gibi algılayabilmektedir.

Onun için bir sorundan sonra çocuklarla veya yetişkinlerle konuşurken onu dinlediğinizi hissettirerek “Seni anlıyorum!” deyin!

Dokunma için de benzer bir durum geçerlidir.

Biri bize dokunduğunda, beynimizin duyusal bölgesinde bulunan somatosensör korteksteki nöron uyarılmaktadır. Hatta bazı insanlarda, biri ona dokunduğunda, o da karşı atakla dokunana dokunmak şeklinde tepki vermesi Anadolu’da “huy” olarak niteleniyor. Gıdıklama davranışı da öyledir.

Neden Her Hareketi Taklit Etmiyoruz?

Karşımızdakinin Her Yaşadığını Neden Yaşamıyoruz?

Bu durumu, Christian Keysers ve Valeria Gazzola ikilisi, bir diğer insanın yaptığı şeyi gözlemlediğimiz sırada birincil motor korteksin bazen kapalı olmasıyla açıklıyor.

Yani, bazen ayna nöronların gönderdiği uyarılar motor nöronlar tarafından eyleme dönüştürülemiyor.

Cinsiyetler Arasındaki Ayna Nöron Farklılıkları

Yawei Cheng ve ekibinin yaptığı bir dizi araştırmanın sonucunda, dişilerin erkeklere nazaran, ayna nöronlardan gelen uyarılara verdikleri motor tepkilerin daha fazla olduğunu gözlemlediler.

Bu da dişilerin neden empati kurmaya erkeklerden daha yatkın olduğunu açıklıyor.

Kimbilir, bu dünya düzeninde pek çok yük kadınların omzunda değil mi?

Sinirbilimcilere göre, ayna nöronlar, insan empatisinin, lisanın ve diğer hayati süreçlerin temel taşı olarak görülüyor.

Dolayısıyla bu ayna nöronlar, ağrı çeken insanları hissedip empatiye kurmaya davet ediyor.

Kazalar, belalar, depremler, yangın, sel felaketi, insani musibetlerden savaş ve savaşta acı çeken masumlar; çocuklar, kadınlar ve ihtiyarların durumunu izlediğimizde tüm duygularımız diken diken oluyor; sanki savaşta bombalanan Suriyeli bir aile değil, kendimiz oluyoruz.

Ayna nöronlarının yaptığı şey bu, acınızla empati kurmamıza izin veriyor. tam empati kurmak için aynı şartları yaşamamız gerekse de, kendimize bazen bir iğne batırarak bunu deneyebiliriz.

Tüm empatinin temeli budur.

Burada toplumda insanların (mü’minlerin) bir vücudun azaları gibi olması, birbirinin acısını hissetmesi “insani” bir davranış olmasının sebebi, mü’min insanın hem insanlık açısından hem de kainattaki ilişkiler üzerinden geliştirdiği tefekkür bakımından daha fazla ayna nöronlara sahip olmasıdır.

Ayna nöron sayısı, sosyalleşmiş gruplarda daha fazladır.

Yardım kuruluşlarında çalışan gönüllülerin, annelerin ve babaların, sosyal küçük grupların, cemaatlerin ve benzeri mensuplarındaki ayna nöron sayısı daha fazladır; bu fazlalık doğuştan değil, farklı nedenlerden dolayı sonradan kazanılmıştır.

G. Rizzolatti’nin dediği gibi, biz sosyal varlıklarız.

Hayatta kalmamız, başkalarının eylemlerini, niyetlerini ve duygularını anlamamıza bağlıdır.

Ayna nöronlar, diğer insanların zihnini yalnızca kavramsal akıl yürütme yoluyla değil, taklit yoluyla anlamamızı sağlar. Burada önemli olan düşünmek değil, hissetmektir.

Nöronlar çevremize tepki vermemize izin verir. Örneğin, elinizi sıcak bir tavaya koyarsanız, elinizdeki his, nöronlar aracılığıyla merkezi sinir sistemine aşırı ısı ve ağrı sinyalleri gönderir ve ardından elinizi sıcak tavadan çıkarmak için koldaki kasları uyarır.

Başkasının esnemesini gördükten sonra biz de esneriz.

Ayna nöron vesilesiyle duygusal bir film izlerken sahnedekiyle birlikte ağlarsınız.

Ekşi bir şeyler yiyenin yüz ifadesi size de hemen bulaşır. Ağzınızın suyu akar. Hatta burayı okuyunca bile beyninizdeki görsel olarak canlanan kesilmiş ve suyu damlayan limon figürü ağzınızın sulanması için yeterlidir.

Bediüzzaman’ın “Âyine” Nöronları

“Ayna” veya Risale kavramıyla “Âyine”, Bediüzzaman’ın, girift, karmaşık ve anlaşılması zor konuları, kolayca anlaşılmasını sağladığı bir analojik kavramdır.

Bu kâinatın “Esma-i İlahiyeye bir âyine olması” varlıkların tamamının bir yansıtma (tecelli) özelliği olduğunu; aslında âyineler ile onda tecelli edenler arasındaki ilişkiyi mükemmel bir şekilde ifade eder.

Âyine varsa tecelli eden bir şeyler olmalıdır.

Âyineye önce sahibi bakar; sonra diğerlerine baktırır.

Gördüğümüz varlıklar ve olaylar üzerinden, ayna nöronlarda tecelli eden şey öncelikle Esma-i Hüsnadır.

Bilinmeyi isteyen o Zât, kâinatı bir ayna olarak; isim ve sıfatlarına tecelli malzemesi yapmış.

Sinirbilimciler tecelli örneğini bu tür nöronlara verdikleri tanımlayıcı kelime olarak “Ayna” (mirror) kelimesini kullanmışlardır.  Bu kelime, ilkin Giacomo Rizzolatti tarafından -sıkı durun- 1996’da kullanıldı.

Oysa bu kavramı bu tarihten nerdeyse bir asır önce analojik olarak “Bediüzzaman” kullanmıştır.

Bakın ne diyor:

“Evet, herkes kâinatı kendi âyinesiyle görür.”

Herkes varlıkları kendi “ayna nöronları” üzerinden değerlendirir.

İnsanın kâinatı kendi “âyinesinde” görmesi ne demektir?

Herkesin ayna nöronlarıyla evreni algılama, varlıklara anlam yükleme, onları hissetme, manalarını yorumlama ve sonuçta onları ya bir Rabbin himayesine bağlama veya tesadüf ve tabiat gibi saçmalıkların çukuruna atıp boğdurmaktan başka ne olacak ki?

Ayna nöronların verdiği bu his, insana önemli sorumluklar yükler.

“Evet” dediğimiz günden beri insanlığın; bireysel ve toplumsal ayna nöronları çoğalıyor.

Ayna nöron sayısına göre inşalardaki hamiyet ve sorumluluk duygusu, sosyal sorumluluk hissi gibi empatiye dayalı davranışlar zirveye çıkıyor.

Onun için “en çok ve en mükemmel” ayna nöronların sahibinin “Ümmeti!” nidasıyla bizimle alakadar olan o Nebi (sav) gibi,

“Ah davam!” diyen Bediüzzaman gibi; işlenmiş nöron sayısının çokluğuna göre, evliya, asfiya gibi…

Ayine nöronlarımız ne kadar gelişmişse, insan veya tabiattaki tüm varlıklara karşı, onların hukukunu koruma görevimiz de bir o kadar ağırlaşmış demektir.

Âyine nöronlar nedeniyle insan “eşref-i mahlukat” tır.

Ayna nöronlarını geliştirmeyip, Temel fıkrasındaki gibi kendini fark etmeyenler için yaşamak acıklı bir dramdır.

Ayna nöronlarımız, mahlukatın bir mektup gibi okunmasını ve mektubu göndereni tanımasını ister.

Empati ve hisleri maksimum düzeyde olan başta peygamberler olmak üzere ayna nöronları gelişmiş zâtlar ayna nöronlarını etkili bir şekilde kullanmışlardır.

Ayna Nöronlar Neden Beynimize Takıldı?

Çünkü insan, varlılar içinden seçilmiş bir sorumlu; ayine nöronları aracılığı ile tüm varlıklar üzerinde derin özelliklere ve ona paralel derin bir sorumluluğa sahiptir. Bu özellikler şunlardır:

  1. İnsan bu kainatta hem bir ölçüt (kriter) hem bir ölçü aleti olarak yaratılmıştır. Ayna nöronlarımızla bunu anlayabiliriz.

  2. Her bir insanın (ferd) bir kişisel âlemi vardır; bu alemi anlamlandıran ölçüt onun “itikad-ı kalbîsi” (inançlar dizisidir) ki, bunlar ayna nöronlara bağlıdır.

Meselâ, gayet meyus ve matemli olarak ağlayan bir insan, gerçek böyle olmadığı halde, mevcudatı ağlar ve meyus suretinde görür.

Gayet sürurlu ve neş'eli, müjdeli ve kemâl-i neş'esinden gülen bir adam, kâinatı neş'eli, güler gördüğü gibi;

Mütefekkirâne ve ciddî bir surette ibadet ve tesbih eden adam, mevcudatın hakikaten mevcut ve muhakkak olan ibadet ve tesbihatlarını bir derece keşfeder ve görür.

Öte yandan, gafletle veya inkârla ibadeti terk eden adam, mevcudatı, hakikat-i kemâlâtına tamamıyla zıt ve muhalif ve hata bir surette tevehhüm eder ve mânen onların hukukuna tecavüz eder. (23. lem’a)

“Neden, İbadeti terk eden hem kendi nefsine zulmeder”

Çünkü ibadet ayna nöron çoğaltma ameliyesidir.

İbadet, tabiatla ve kainattaki İlahi yasalarla, kainattaki mekanizmayla uyumluluktur.

İbadet, günlük hayatımızı düzenleyen, ilişkilerimizi belirleyen, iletişimi kuran ötekini hatırlatan, evrensel sistemin çarklarına uyumu kolaylaştıran ayna nöron üretme eylemidir.

İtikatsızlık, ibadetsizliği doğurur.

İtikatsızlık, ayna nöronlara, ibadet şualarının yansımasını engelleyen bir settir.

Bunun nedeni ise, ayna nöronların sırlarının -ayna arkasında bulunan ve yansıtmayı sağlayan sırların- çözülmesi, tecelli kabiliyetini kaybetmesidir.

Fonksiyonsuz aynalar ise kırılmaya mahkumdur.

Demek ki, âyinde tecelli olabilmesi için “sırlar” çok önemlidir!

“Çünkü, insanın hilkatinden maksat, mahfî hazine-i İlâhiyeyi keşif ile göstermek ve Kadîr-i Ezelîye bir burhan, bir delil, bir mâkes-i nurânî olmakla Cemâl-i Ezelînin tecellîsi için şeffaf bir mir'at, bir ayine olmaktır.” (Mesnevi-i Nuriye, Zerre Risalesi)

Geçme dikkat et!

Taklidin Kaynağı Ayna Nöronlardır.

Taklit, insanın öğrenmesi, sosyal gelişimi ve iletişimi için büyük bir role sahiptir. Enstrümantal (bir ders aracı yoluyla) öğrenme, ilişkisel (Diğer isnanlaral temas kurararak, iletişim tabanlı) öğrenme duygusal süreç tabanlıdır.

Burada öğreneceğimiz şeye karşı ilgi ve tutumumuz değer kazanır.

Oysa taklit yoluyla öğrenme bir yöntem olsa da, karmaşık, zorlayıcı ve tehlikelidir.

Marco Iacaboni ve ekibi tarafından yapılan deneylerde, motor taklit olarak adlandırılan süreçler hakkında bilinçsizce yapılan taklitlerin (başta bahsettiğimiz, birisinin diş ağrısından kaynaklanan kıvrandırıcı acıyı kendimizde hissetmemiz gibi) ayna nöronlar aracılığıyla gerçekleştiği bulundu.

Ek olarak, ayna nöronların aynı zamanda karşıdakinin ne yapmak istediğini ve ne hissettiğini de anlamamıza yardımcı olduğu sonucunu çıkarabiliriz.

İletişimciler, reklamcılar ve pazarlamacılar da artık bu yöntemi kullanıyorlar.

Vingerhoet’ın (2014) yaptığı son araştırmasında gönüllü deneklere duygusal iki filmden birini izlettikten sonra duygu durumlarını sordu.

Filmlerden biri “Hayat Güzeldir (Life is Beautiful)”, diğeri ise “Hachi: A Dog’s Tale (Hachi: Bir Köpeğin Hikayesi)” idi.

Filmden sonra üç aşamalı form doldurtuldu; filmden hemen sonra, filmden 20 dakika sonra ve filmden iki saat sonra birer form doldurmaları istendi.

Film seyrederken ağlamayanlar herhangi bir değişiklik bildirmezken, ağlayanların ruh halinde önemli iyileşmeler kaydedildiği belirtiliyordu. Yani insanlar ağlayıp rahatlamışlardı. (https://www.researchgate.net/publication/41089914_The_Role_of_the_Superior_Temporal_Sulcus_and_the_Mirror_Neuron_System_in_Imitation)

Aslında Birbirimizin Duygularını Kendi Beynimizde Kopya Ediyoruz.

Ayna Nöronlardan Nasıl Faydalanabiliriz?

  1. Güzel görün, güzel düşünün! Güzel düşünen mutlu olur. Mutluluk, yüz ifadesine daha doğrusu, dış aleme yansır. Sizi mutlu gören diğer insanlarda da mutluluk hormonu faaliyete geçer. Mutlu birey, mutlu toplum projeleri yapanlar, öncelikle mutluluğun gerçek kaynağını bulmalıdırlar. Ayrıca, avantajımız şu ki, mutluluk üzüntüden daha bulaşıcıdır. Kendini mutlu hisseden insanlar, pozitif enerji yayar.

  2. Başta peygamber efendimiz (sav) olmak üzere mutlu ve pozitif insanları örnekleyin. Onların hayatlarını örnek alın. Mutlu kelimesinin akrabası olan Umutlu olmayı elden bırakmayın.

  3. İbadetlerinize özen gösterin; günde 5 defa dağıtılan mutluluklardan faydalanın. Böylece itikad-ı kalbinizi korursunuz. Ayrıca, sizi mutlu kılacak olan sağlığınıza önem verin; bunun için egzersiz yapın, daha fazla gülümseyin, beslenmenize dikkat edin.

  4. Kendi duygusal durumunuz ve bunun ne kadar bulaşıcı olabileceği konusunda temkinli olun. Mutluluğunuzu bozabilecek olaylara tepki vermek yerine, yaklaşım gösterin.

Yanlış Taklid İkaz Edilmelidir.

“Ey nefis! Ehl-i dünyaya, hususan ehl-i sefahete, hususan ehl-i küfre bakıp, surî ziynet ve aldatıcı gayr-ı meşru lezzetlerine aldanıp taklit etme. Çünkü sen onları taklit etsen, onlar gibi olamazsın. Pek çok sukut edeceksin. Hayvan dahi olamazsın. Çünkü senin başındaki akıl, meş'um bir âlet olur; senin başını daima dövecektir. (24. söz, 4. meyve)

Çocuklar Neden Taklit Etme Eğilimindedir?

Çocukların beyni 3 yaşına kadar %70’i tamamlanır. Hayat devam ettikçe gelişmeye devam eder. Çocuk öğrendikçe beynindeki içi boş nöronları öğrendiklerini kayıt altına alır ve öğrendikleri arasında dendirtler aracılığı ile ilişkisel bağlantılar kurulur.

Öğrenme ya kitabidir ya da sosyal (örtük) öğrenmedir.

Kolay olanı örtük öğrenmedir. Yani çocuk, bir kitaptan okuyup öğrenmekten çok, büyüklerinden gördüğü davranışlarından daha fazla öğrenir.

Her öğrenme beyindeki nöronların işlenmesi demektir. Büyüklerinden veya çevresinden öğrenmesi (örtük öğrenme) tamamen ayna nöronların işidir ve bunu yapmak kolaydır.

Çocuklar bu nedenle fıtri olarak kolayı izlemeye ve taklit yoluyla öğrenmeye daha fazla eğilimlidir.

Bu nedenle erkek veya kız çocukları hemcinsleri olan en yakınlarına bakarlar: Annelerine ve babalarına, sonra ailenin ve akrabaların diğer üyelerine, büyüdükçe bu halka genişler.

Onun için denilmiştir ki; “Çocukları eğitmenize gerek yok, zaten onlar size benzeyeceklerdir!”

Eğer büyük yaşlardaki insanlardan da taklit yoluyla öğrenen varsa, onların kolaycı, tembel ve zahmetsiz bir şeyler öğrenmeye çalışanlar olduğunu varsayabiliriz.

Ayna Nöronlar, İnsula Bölgesi ve  Empati

Ayna nöronları olmasaydı, muhtemelen diğer insanların düşünceleri, duyguları ve eylemlerinden habersiz olurduk.

Ayna nöronlar, sadece diğer insanların eylemlerini değil, aynı zamanda bu eylemlerin arkasındaki niyetleri ve duyguları da görmemize de izin veriyor.

Başkalarının davranışlarını yorumlamak ve tahmin etmek için mantıksal düşünme süreçlerini kullanan beynimiz, başkalarını düşünerek değil, hissederek anlar. Ayna nöronlar, diğer insanların niyetlerini ve davranışlarını anlamamıza ve yüz ifadelerini yorumlamamıza izin veriyor.

Burada ayna nöronlar aracılığıyla sahip olduğumuz şefkat ve merhamet, hikmet ve hakikat Rahim, Rahman ve Hakim isimlerinin tecellisi olarak ayna nöronlarda tecelli eder.

Tecelli nedir? Tecelli, ayna nöronların hakikati yansıtmasıdır.

Her şeyin her şeyle bağlantısını düşündüğümüzde, kâinatta empatinin imparatorluğunu ilan edebiliriz.

Empatinin kaynağı şu kudsî metindedir:

“Hoş gören gözün ziyneti, lütuf ve şefkatle hüsn-ü nazar etmekte ve kalbin nuru dahi rıfk ve rahmettedir. Hakka tevfikle (başarı ihsanıyla) çıkılır. "Kulum Beni nasıl tanırsa, onunla öyle muamele ederim." (Buharî, Tevhid: 15,35; Müslim, Tevbe:1) misbahıyla aydınlanmayı ihtiyar eden, saadete erişir. (Münazarat-Dipnotu s.81)

Hamiyet Duygusu ve Ayna Nöronlar

Âyine nöronların bir meyvesi olan “Hamiyet”, empati duygusunun zirvesidir.

Diğerkam olmak, insanın sosyal hayattaki sorumluluklarının farkına varmasıdır.

Güzellikleri ve nimetleri paylaşmaktır.

Aynı gemide olduğumuzun farkına varmaktır.

Acıyı paylaşmaktır.

Yardımlaşmaktır.

Kardeşliktir.

Komşusu açken tok yatamamaktır.

Toplumsallık, arkadaşlık, akrabalık, dostluktur.

Rahmetin cemaatte olmasının hikmetidir.

Cemaatle namaz kılmanın sırrıdır.

Ramazanda, oruç tutarak fakirin halini anlayabilmektir.

Zekat ve sadaka verebilmektir.

“Sohbetteki insibağ”dır sohbetin bağlayıcılığı ayna nöronlarla gerçekleşir.

Yüz yüze olmak, konuşana yüzünü dönmektir. Abese suresinin hikmetidir.

Sohbet-i Nebeviyedeki iksirdir; sahabelerin mertebesidir ki, veliler onlara ulaşamıyorlar.

ÇünküResul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın, sahabenin nazarlarına temessül ve tezahür etmesiyle ayna nöronların erişilemez sayıya ulaşmasıdır ki, bir sahabeyi bir anda en yüksek mertebeye çıkarır. (27. söz)

Sinirbilimciler, şefkatle bağlantılı belirli beyin alanlarını belirlediler.

Journal of Neuroscience’da yayınlanan bir makalede Max Planck ve arkadaşları benmerkezci eğilimlerin insan için doğuştan olmasına rağmen, beynin bir parçasının empatiyi tanıdığı belirlendi. Beynini bu belirli kısmına “sağ supramarjinal girus” denir.

Bu beyin bölgesi düzgün çalışmadığında veya özellikle hızlı kararlar vermemiz gerektiğinde, araştırmacılar kişinin empati yeteneğinin önemli ölçüde azaldığını gördüler. Beynin bu bölgesi, kendi duygusal durumumuzu diğer insanlarınkinden ayırt etmemize yardımcı olur ve empati ve şefkatten sorumludur.

Bu bölgenin verdiği sonuçlar, lüks hayat yaşayanların daha az empatik olduklarını ortaya çıkarmıştır.

Hoş ve rahat bir durumda olduğunuzda, başka birinin acısıyla empati kurmak daha zordur.

Nörobiyolojik düzeyde, düzgün işleyen bir supramarjinal girus olmadan beyniniz kendini başka birinin yerine koymakta zorlanır.

Bunu laboratuvarda test etmek için, Max Planck araştırmacıları iki kişilik ekipler halinde çalışan katılımcıların hem hoş hem de hoş olmayan eşzamanlı görsel ve dokunsal uyaranlara maruz kaldıkları bir algılama deneyinden elde ettiler.

Bu deneyde bir partner hoş uyaranlarla ve diğeri hoş olmayan uyaranlarla karşılaştığında büyük farklılıklar ortaya çıktı.

Bu senaryoda, yani hoş uyaranları olan kişinin empati kapasitesi düştü. Katılımcıların kendi duyguları, diğer kişinin duyguları hakkındaki değerlendirmelerini çarpıttı.

Kendilerini iyi hisseden katılımcılar, partnerlerinin olumsuz deneyimlerini gerçekte olduklarından daha az şiddetli olarak değerlendirdiler.

Buna karşılık, tatsız bir deneyim yaşamış olanlar, partnerlerinin iyi deneyimlerini daha az olumlu değerlendirdiler.

Bu Nasreddin hocanın, eşekten düştüğü andaki durumunun anlaşılmasını beklediği çevresine “Bana eşekten düşmüş birini getirin!” söylemindeki hakikattir.

Şimdiye kadar, sosyal sinirbilim modelleri, insanların empati için bir referans olarak sadece kendi duygularına güvendiklerini varsayıyordu. Ancak bu, yalnızca tarafsız bir durumdaysak veya muadilimizle aynı durumda olursak işe yarar. Aksi takdirde, beyin, bir başkasının acısı, ıstırabı veya rahatsızlığına dair benmerkezci algı eğilimine karşı koymak ve düzeltmek için doğru supramarjinal girusu kullanmalıdır.

Bu açıdan bakıldığında bulgular psikopatların empati kuramadıklarını belirtiyorlar. Psikopati, "empati ve pişmanlık eksikliği, yüzeysel duygulanım, kayıtsızlık, manipülasyon ve duygusuzluk" ile karakterize bir kişilik bozukluğu olarak değerlendirilmektedir.

Cellatlar merhamet bilmezler

Psikopatili bireyler başkalarının acı çektiğini hayal ettiklerinde, araştırmacılar, empati duygusu ve başkalarına ilgi duymak için gerekli beyin alanlarının aktif hale gelmediğini ve duygusal işleme ve şefkatli karar vermede yer alan diğer önemli bölgelerle bağlantılı olmadığını buldular.

Özetle, Temel Haklıydı!

“Affedersiniz, içerde sizin olduğunuzu pilemedum.” demişti Temel aynaya baktığında gördüğü yabancıya; haklıydı!

Temel, ayna nöronlarda farklı bir kişiyi gördüğünde özür de dilemişti.

Ama biz, ayna nöronlarda ben-sen-o-onlar-filancalar, şu millet, şu ırk, şu din mensubu olabilir; onlara da bu aynada yer olduğunu fark etmeliyiz.

Ayna Nöronlarımızı daha fazla işlemeye, daha fazla empati ve sempati kurmaya, adalet, merhamet ve şefkat gibi insani değerleri yaşamaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

Kısaca insan olmaya ihtiyacımız var!

Kaynaklar
Craig AD (2009). How do you feel--now? The anterior insula and human awareness. Nature reviews. Neuroscience, 10 (1), 59-70
https://www.news-medical.net/health/What-are-Mirror-Neurons.aspx
https://www.apa.org/monitor/oct05/mirror
http://www.scholarpedia.org/article/Mirror_neurons
https://www.psychologytoday.com/us/blog/all-about-addiction/201907/look-in-the-mirror-neuron-empathy-and-addiction
https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/24012546/
https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/23990890/

https://www.psychologytoday.com/us/blog/the-athletes-way/201310/the-neuroscience-empathy

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum