Serdar BİLGİN

Serdar BİLGİN

Ekrem Kılıç ağabeyin şiir poetikası

Ekrem Kılıç Ağabey’i vefatının sene-i devriyesinde rahmetle ve hürmetle yâd ediyorum.

Ekrem Kılıç Ağabeyin şiir poetikasını genel hatları ile çizmeye çalışacağım inşallah!

Ekrem Kılıç Ağabey’i ilk olarak; haftalık olarak yayımlanan Elif Dergisinde, kaleme aldığı şiir ve yazılarından tanımaya başlıyoruz. Sonrasında Sadık Yalsızuçanlar Beyin gayretleri ile yayınlanan “Yeni Şiir Antolojisi” kitabında şiirlerine ve şiirleri hakkında kısa bir değerlendirmeye rastlıyoruz. Yine Risale Haber sitesinde kendine ait köşesinde şiir ve yazılarını okuyoruz.

Ekrem Kılıç Ağabey’in manzum ve mensur birçok eser yazdığını, hatta eserlerini tasnif ettiğini ancak çalışmalarının kitap haline getirilemediğini görüyoruz. Ekrem Kılıç Ağabey, kitap halinde basılacak şekilde bazı şiirlerini tasnif etmiş, içerik ve önsöz hazırlayarak “Bir Ayrı Âlemin Dili” adı altında antoloji sitesinde okuyucunun istifadesine sunmuş. İlk aşama olarak Ekrem Kılıç Ağabeyin bütün manzum ve mensur çalışmaları tasnif edilebilir,  e-kitap haline getirilebilir, sonraki aşamalarda da kitap olarak okuyucuların ya da bu konuda akademik çalışma yapmak isteyenlerin istifadesine sunulabilir diye düşünüyorum.

Ekrem Kılıç Ağabey, kaleme aldığı duyuşlarına şiir yerine manzume denilmesini yeğlemiş; kendisini şair olarak addetmemiştir. Bunu mütevazı kişiliğinin yansıması olarak değerlendiriyorum. Ekrem Kılıç Ağabey; şiiri bir ayrı âlemin dili, efsunlu bir lisan olarak tanımlar. Bu lisan, ilahidir, fıtridir. Risale-i Nurlara ilham olan Kur’an Hâkim’in lisanıdır.  Yarattıkları ile muhabbet kurmak isteyen sâni-i kadîr-i zülcelâl’in lisanıdır. Bu lisan;  sessizliğe ruh, bedene can verir. Bu lisan; Sâni-i Hakîmi, kâinatın mecmuunu, hadsiz nağmelerin envaıyla sadâ veren ve ses verip tesbih eden ve zikredip konuşan bir musiki-i İlâhiyedir. Bu lisan; kanun gibi tel tel gerilen muhabbet etmek isteyen duygulu bir kalbin dokunuşları ile musiki olur, ses verir.  Susayan bir gönlün pınar ile hasbihalinde “su sesi” olur. Şiir varsa muhabbet vardır. Muhabbet varsa musiki de vardır. Ekrem Kılıç Ağabeyin şiir poetikası bu muhabbet üzerine temellenir. Ekrem Kılıç Ağabey, incecik bir duygu telini titretmeye çalışarak okuyucularının his ve mânâ âlemlerine dokunmak ister. Ekrem Kılıç Ağabeyin şiirlerinde kıyıya dalga dalga vuran koca bir deryanın musikisini dinleriz. Ekrem Ağabey, bu musikiyi eskilerden öğrenmiş. Eskilerden derken yarım yüzyıl öncesinin duyuşu ve söyleyişidir bu. Samîmî, sâde ve mütevâzı…

Şiirlerini değerlendirdiğimizde şiirlerinde Klasik Türk Şiirine has bir söyleyiş kendi ifadesi ile eski tarz bir söyleyiş ağır basıyor. Şiirlerinde Klasik Türk Şiiri şairlerinin ve Klasik Türk şiiri söyleyişini sonraki dönemlerde de devam ettirmeye çalışan Yahya Kemal Beyatlı, Mehmet Akif Ersoy vb gibi şairlerin etkilerini görüyoruz. Yine şiirleri üzerinde Klasik Türk Şiiri nazım şekillerinden rubai ve mesnevi nazım şekillerinin etkisi var. Edebi sanatlar ve mazmunlar kullanılmış. Bu unsurlar; genel hatları ile Klasik Türk Şiiri geleneği açısından alışılmışın dışında kullanılmış olsa da şiirlerinde vezin; aruz ölçüsünden hece ya da serbest düzene kaymalar yaşasa da Ekrem Kılıç Ağabeyin şiirlerinde genel olarak Klasik Türk Şiiri kokusunu hep hissediyoruz. Bütün bunları;  Klasik Türk Şiirinde kendi tarzını ortaya koymaya çalışan bir şairin gayretleri olarak değerlendiriyorum.  Bu gayreti de kendisi şöyle ifade eder.

“Hissettiklerimi ifâde etmek isteyince, öğrendiğim yolu tercîh ettim. Duygularım bir âhenk içinde doğuyorsa arûz’u; bunun dışında bir düzene uyuyorsa hece’yi seçtim. Eskilerin kullandığı hiçbir kurala uymayanlar da tabiatıyla serbest oldu.”

Bütün bunlar; yaratılışta verilen kâbiliyetlerini topluma sunma, his ve mânâ âleminde ufacık bir kıvılcım çaktırabilme, incecik bir duygu telini titretebilme gayretinin, tatlı bir telaşenin yansımaları.  Dünyâyı düzeltme değil tatlı telaşe bunlar. Tatlı telaşe, manevi vazifenin alın teridir.  Ekrem Kılıç Ağabey, tam bu noktada şöyle izahatta bulunuyor.

“Dünyâyı düzeltmek şâir ve yazarlara mı kaldı? Biz, yaratılışta verilen kâbiliyetlerimizin ürünlerini topluma sunmakla görevliyiz.  Gerisi gücümüzün çok üstünde... His ve mânâ âleminizde ufacık bir kıvılcım çaktırabilir; incecik bir duygu telini titretebilirsem mânevî vazîfemi yerine getirmiş olurum.“

Şairliği bu noktada mânevî vazife olarak; şiiri de kendini ifade edebilme, Cenab-ı Hakkın şairde tecelli ettirdiği sıfatlarını şiirine yansıtma gayreti olarak değerlendirir.  Şairler, kendini ifade edebildiği, Cenab-ı Hakkın kendisinde tecelli eden sıfatlarını şiirine yansıtabildiği ölçüde şairdir.  Bu ölçünün menbaı imandır, Risale-i Nurdur. O nedenle Ekrem Kılıç Ağabey;  nur feyizleri ile his ve mânâ âlemimizde ufacık bir kıvılcım çaktırabilmeye; incecik bir duygu telini titretebilmeye, mânevî vazifesini yerine getirmeye gayret eder. Hislerinden akan gözyaşlarını bir bahârın çiçeklerine şebnem yapmaya gayret eder. Risale-i Nurların mesleği ve meşrebi şiire inkılap eder.

Şiirlerinde, sözlerin hakikate dokunduğunu, hakikat yumağı olduklarını görürüz. Güçlü sezgileri, mecaz dokunuşları ile dizelerine derinlik katar. İlmiğin örgüye; ipliğin kilime tebdil eylendiğini görürüz.  Duygu ve hakikat yüklü bir kalbin dokumalarına şahit oluruz. Şiirlerinde dün ve bugün vardır. Dostlar, torunlar ve memleket vardır. Oğluna nasihat eden bir baba, hasta bir anne vardır.  Etrafına gayret ve feyz dağıtmaya, yücelerden bir beste duyurmaya çalışan Üstat Hazretlerinin izinden giden bir yüreğin gayreti vardır.

Ekrem Kılıç Ağabeye, bir kez daha Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyorum; Rabbim, mekânını cennet eylesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum