Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

Bediüzzaman’dan 21. yüzyıla 21 ahlaki teklif

İçindekiler

1- “Merhamet-i Umumiyeyi” Sağlayın

2- İnsanlığa Faydalı Hizmetler Sunanları Destekleyin

3- Küresel Yardımlaşmayı Sağlayın

4- İttihad-ı İslam’ı Sağlayın

5- Sulh-u Umumiyi (Dünya barışını) Sağlayın

6- Kimliklere Saygı Gösterin

7- Dinsizliğe Karşı Ortak Hareket Edin

8- Küresel Adaleti ve Hukuku Yayın; Adalet-İ Mahzayı Tesis Edin

9- Amel-i Salihi Yaygınlaştırın

10- Rol Model Bireyler Yetiştirin

11- Toplumsal Dokuyu Doğru Dokuyun

12- Doğru Eğitim Verin

13- Devletleri Hukuk Temeli Üzerine İnşa Edin

14- Medeniyetleri Doğru Okuyun

15- Siyaseti Dine Hizmetkâr Yapın; Dini Siyasete Değil!

16- Aileyi ve Nesli Koruyun

17- İlahi Sanata Kulak Verin

18- Ülkeler de Ahlaklı Olmalı

19- Hürriyeti (Özgürlüğü) Yeniden Tanımlayın

20- Din- Devlet İlişkisi Yeniden Yorumlayın

21-   Çevre Sorunlarını “Kuddüs” ile Çözün

***

Giriş

21. Yüzyıl çalkantılı başlayalı 21 yıl oldu.

Dünyada; sosyal, siyasi, ekonomik, askeri, tüm alanlarda problemler gittikçe harmanlanıyor ve ekonomi ve siyasetle düzelemeyecek sorunlar var.

Korona virüsü bu problemlerden sonuncusuydu; iki yıldır tüm dünyayı sarsıyor.

İnsani krizin zihinsel, ahlaki ve manevi boyutları olan bu sorunların ve bunalımın çapı oldukça geniş bir alanda görülüyor.

Sorunların yayılma hızı, iletişim araçlarının çeşitlenmesi sebebiyle, inanılmaz hızlı, yaygın ve yayılan, sağlık, ekonomi, beslenme gibi pek çok alanda göstermektedir.

Dünyanın bir kısmı açlıktan ve yoksulluktan ölürken, diğer bir kısmı göbeğini okşayarak, bu açlığın ve yoksulluğun nedenleri üzerinde çalışıyor.

Dünyayı yok edebilecek nükleer silahlanma birkaç liderin dudakları arasında bir yerde duruyor; silahlanma yarışı devam ederken, gelişmiş ülkelerin askeri harcamaları birçok üçüncü dünya ülkelerinin milli gelirinden daha yüksek seyrediyor.

Semptomlar çok aşikar.

Çoğu çocuk, on beş milyondan fazla insan, her yıl açlıktan ölürken, yüz milyon insan ciddi şekilde kötü besleniyor; beslenme bozukluğuna bağlı olarak hastalıklara maruz kalıyor.

Dünya nüfusunun %40’ı profesyonel sağlık hizmeti alamazken, gelişmiş ülkelerin silahlanmaya harcadıkları bütçe, sağlık hizmetine erişemeyen ülkelerin normal bütçesinden üç kat fazla.

Gelişmiş ülkeler; sağlıklı içme suyundan yoksun ülkelerde, onlara su bulma kaygısı değil, daha fazla silah satma kaygısı taşıyorlar.

Sosyal hayatta problemler çığ gibi büyüyor.

İşsizlik artıyor istihdam alanları azalıyor.

Suç oranları artıyor.

Kadına şiddet artıyor.

Dekart, Kâinat ve dünya yorumuyla 300 yıldır Avrupa’yı, sonra yüzyıldır ABD’yi; onlar üzerinden tüm dünyayı; sonuçta hepimizin bakışını etkiliyor.

Dekart, kâinatı bir makine gibi algılamamızı öğretti. Bütünü görerek parçaları anlamak yerine parçaları anlayarak bütünü algılamayı savundu.

Ama insan türü, tümü görmeyi hiç istemedi. Duyguları ve menfaatleri buna engel oldu.

Ülkelerin ve dünyanın, sorunlara bakışı, parçaya odaklanma olarak anlaşıldı; bütünü görmeyen parçalarda boğuldu.

Bu öğreti sonucunda makineleşen bir dünya oluşturuldu.

Her şey makineleşti.

Küresel ısınma problemi gibi problemlere, onu parçalara ayırarak tek başına anlamaya ve çözmeye çalışan “izolasyon” görüşüyle bakıldı.

“Sorunlu olanı kes!” denildi ve kesildi.

“Problem çıkaran parçayı değiştir!” denildi, değiştirildi.

“İşe yarıyorsa devam et; işine gelmiyorsa vazgeç!” denildi, kaosa sürüklendik.

“Seni mutlu ediyorsa yap!” denildi, her türlü ahlaksızlığın ve kural tanımazlığın kapısı açıldı.

Böylece parçaların bütün içindeki yeri, ilişkileri, etkileri veya etkilenmeleri gibi çok yönlü fonksiyonları görmezden gelindi.

Birbiriyle bağlantılı olan bu parçalar görmezden gelindiği için bir parçadaki sorunu çözdük; ama bu çözüm ikinci ve daha fazla sorunları sonuç verdi.

Tabiattaki bütünsel zinciri parçaladık.

Oysa yapmamız gereken, her şeyi birlikte, aynı anda, iyileştirmek ve değiştirmekti.

İletişim araçları, bilgi birikimi ve teknoloji sorunlarla mücadele edecek araçlarmış gibi görünse de, tüm bu yeni teknolojiler çözdükleri sorundan daha fazla sorun oluşturdular.

Diğer taraftan uzmanlar ve uzmanlaşma çabaları çözüm üretmekte yetersiz kaldı.

Yönetenler ce sığınakları olan siyasal kurumlar çaresiz; günü kurtarma peşinde.

Bireysel hayat tümevarım zihniyeti yüzünden paramparça oldu. Bu parçalanmışlıktan aile de nasibini adlı. Bireysel hayat aile hayatını da parçaladı.

Bu dağılmaları, hiçbir geleneksel önlem durdurmaya yetmedi.

Dedim ya; sistem bozuk olunca, sosyal hayatın ve sosyal kurumların hepsine bu durum yansıdı.

Özetle; algılarımızın hükümranlığı altında yaşıyoruz.

Kavganın esası “hakikat arayışıdır.”

Avrupa’yı son iki asırdır çalkalayan da hakikati sarsan sonuçta “Hak daima galiptir.” ilkesi kazanacaktır.

***

20. yüzyılın ilk çeyreğiyle ülkeleşen ideolojiler, insanı çekiştire çekiştire, kimi aklını kopardı, kimi kalbini, kimi duygularını, kimi ideoloji de ruhunu parçaladı; zavallı insanın parçalarından geriye kalan bir damla kan oldu.

Aynı zaman diliminde, Anadolu’nun ücra köşelerinde; “garip, yarım ümmi, insafsız memurların sürekli tarassudunda” bir sürgün adam, elindeki kalemiyle koyduğu teşhisler ve sunduğu tekliflerle parçalanmış insanı bütünleştirme çabasındaydı.

Bediüzzaman bunun için şöyle feryat etmişti:

Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor.

Mânevî temelleri sarsılan garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor.

Bu müthiş sârî illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak?

Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi?

Yoksa İslâm cemiyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı?

Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz.

Onun için, ben yalnız iman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum.

***

Bediüzzaman her ne kadar 19. yüzyılın sonundan 20. yüzyılın ortasına kadar yaşasa da, onun mesajları -esas- kendisinden sonraki yüzyıllar için geçerlidir.

Bu yazıda, Bediüzzaman Said Nursi’nin düşüncelerinden seçtiğim 21. yüzyıla yaptığı 21 ahlaki çağrıyı bulacaksınız.

Burada yazılan her teklifi, lütfen bir çekirdek düşünce olarak görünüz.

Her bir teklifin ayrı çalışmalarla ele alınması gerekiyor.

Bediüzzaman’ın bu tekliflerini anlamak veya anlamaya çalışmak için “başlama noktası” önemlidir. Bu tamamen “hakikat” çerçevesinde, dünyayı algıladığımız görüş açısını değiştirmekle mümkün.

Bediüzzaman’ın yaptığı da budur: Dünyayı ve kâinatı algıladığımız görüş açısını değiştiriyor. Dünya savaşlarından fırsat bulan düşünürlerin geldiği nokta, artık Dekart’ın parçalar üzerinde ayrı ayrı düşünme yöntemi değil, bütünü görmek ve bütünsel ilişkiler üzerinden holistik düşünmedir.

Sorunları küçük parçalara ayırarak anlamaya çalışmak yerine; ona bütünsel bakmaktır.

Dünya, manevi olarak bir “algılama krizi” yaşıyor.

Saatin bozuk parçasına odaklanmak veya vücutta sorunlu bir organı kesip atmak yerine, bu sonuçları doğurmayacak “önleyici sistem” yaklaşımı gerekiyor.

Hiçbir ülke önleyici düzenlemeler yapmıyor; bunun yerine, “işine yarıyorsa devam, yaramıyorsa kopar at!” mantığı hakim oluyor.

Faydacı veya pragmatist düşünce dünyadaki manevi buhranın nedenlerinden biri olarak, hakikatin katili ve dünyadaki sömürgeciliğin temelini teşkil ediyor.

“İşe yarıyorsa iyi, işe yaramıyorsa kötü!”

“Gerçekten insan çok zalim ve çok cahildir.”

Bediüzzaman 21. yüzyıla verdiği mesajlara geçmeden sosyolojik olarak insanların tarihsel serüveninde bulunduğu noktaya işaret eder ve değerlendirmelerini buna göre yapar:

21. Yüzyıl, İnsanlık Tarihinin Hangi Dönemini Temsil Edecek?

Bediüzzaman insanlık tarihini sosyolojik açıdan şu kategorilere göre ele alır ve değerlendirir.

“Vahşet ve bedevilik devri”, “Memlukiyet (Kölelik) devri”, “Esir devri”, “Ecir devri”, “Malikiyet ve Serbestiyet devri” (Lemeat ve Yirmi Sekizinci Mektup /  Altıncı Risale Olan Altıncı Mesele / Üçüncü Nükte)

“Ecirlik” dönemi ilk sanayi devrimi (1.0) su ve buhar gücünü kullanarak mekanik üretim sistemleri ile ortaya çıkmıştı. Ecir devri uzun yıllar bu dönemi kapsadı.

Nitekim İkinci sanayi devrimi (2.0) elektrik gücünün yardımıyla seri üretime geçmişti.

Ücretliliğin sonuna gelindiğinde, Üçüncü sanayi devrimiyle birlikte (3.0) dijital devrim, elektroniklerin kullanımı ve BT (Bilgi Teknolojileri)'nin gelişmesiyle üretim daha da otomatikleştirildi. Burada serbestiyet ve malikiyet dönemi başlamıştı. Bu dönemde Üretim Süreçlerinin Otomasyonu (20. Yüzyıl) gelişti. 1971 İlk mikro bilgisayar (Altair 8800) ve 1976 Apple I (S. Jobs ve S. Wozniak) gelişti.

Dördüncü sanayi devrimi (4.0)  teknolojilerin ve değer zinciri organizasyonları kavramlarının kolektif bir bütünüdür. Siber-Fiziksel sistemlerin kavramına, nesnelerin, internetine ve hizmetlerin internetine dayalıdır. Bu da 21. yüzyıla yöneliktir.

Bediüzzaman’dan 21. Yüzyıla 21 Ahlaki Öneri

“Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor.”

Bediüzzaman, bir eserinde, iki büyük savaş sonrası Batının girdiği manevi buhrandan nasıl çıkabileceğine dair bir yol haritası verir. (Sözler, On Üçüncü Söz) Burada hem bu metinden hem Risale-i Nur’un farklı metinlerinden çıkardığımız 21 ahlaki tevhide -şimdilik- kısa işaretlerde bulunacağız:

İşte 21. Yüzyıl Nesline 21 Ahlaki Teklif!

1- “Merhamet-i Umumiyeyi” Sağlayın

İnsan türü yorgun bir geçmişten geliyor. Özellikle son yüzyılda yaşadığı dünya savaşları ve sonrasında galebe eden şiddetli zulümler ve diktatörlükler nedeniyle perişandır.

“Merhametsiz tahribatlar”, (24. Söz, 5. Dal) bir düşman yüzünden milyonlarca insanı öldüren veya perişan eden olaylar, insanın âli ruhunu yaralamıştır.

“Mağluplar zaten perişan” olduğu gibi, galipler bile mağluptur bu yolda.

Umumi merhameti yaralayan ve kaynak hortumculuğu yapan sömürgeciliğe son verilmesi ve dünyanın her tarafındaki insanların, ırkları, milliyetleri, kültürleri, renkleri, dilleri ne olursa olsun küresel merhametten nasibini alması, sağlanmalıdır. BM bunun için var!

Toplumsal ve küresel merhameti öne çıkarın. Merhameti destekleyin ve görünür yapın. Sivil toplum bu konuya öncülük edebilir. İşin odağında olan sivil toplumu ve yardımlaşmayı destekleyin. (Sözler, On Üçüncü Söz)

2- İnsanlığa Faydalı Hizmetler Sunanları Destekleyin

Avrupa’nın düşmanı, yine Avrupa’dır. İnsanlığın fıtratını yerinden oynatan, sapık ideolojilerin beşiği; sömürgeci, zalim, siyasi sömürgeci, başkalarına zulmetmeyi esas alan, zorba Avrupa’ya karşı, “İsevîlik din-i hakikîsinden (İslam) aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi san'atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden bu birinci Avrupa” ile muhatap olunuz. (Lem’alar, Beşinci Nota)

3- Küresel Yardımlaşmayı Sağlayın

Bütünsel bakışa göre, dünyanın neresinde fakir, aç ve sefalet içinde yaşayan insan varsa, bunun nedeni, dünyanın öbür tarafında, faizle şişmiş göbeğini kaşıyan ülkeler veya insanlardır.

Kısa vadede kazanacağı paraların hesabını yapan, çıkar ilişkileriyle acımasız israf kapılarını açan zalimlerin geçimini faize endekslemiş bu güruhun önü kesilmelidir.

Hepsi de Fransız “ihtilal-i kebiri”nin nâmeşru çocukları olan 20. yüzyılın yaşadığı bütün ihtilâlât-ı beşeriyenin madeni bir kelime olduğu gibi, bütün ahlâk-ı seyyienin menbaı dahi bir kelimedir:

Birinci kelime: "Ben tok olayım; başkası açlıktan ölse bana ne!"

İkinci kelime: "Sen çalış, ben yiyeyim."

Birinci cümle havas tabakasını avam üzerinde zulme, ahlâksızlığa, merhametsizliğe sevk etmiştir.

İkinci kelime ise avâmı kine, hasede, mübarezeye sevk edip rahat-ı beşeriyeyi birkaç asırdır selbettiği gibi, şu asırda sa'y, sermaye ile mübareze neticesi insanoğlunun huzuru kaçmıştır.

Çözüm olarak, küresel ekonomide adil olun. Faizi kaldırın, zekâtı yayın, gelir dağılımında adil olun. Dünya nimetleri herkese yeter. (Yirmi Beşinci Söz, Birinci Şule, Üçüncü Şua, İkinci Cilve)

4- İttihad-ı İslam’ı Sağlayın

İslam âlemini rahat bırakın. İslam alemi kendi kendine yeter; kendi içinden ivme kazanmaya yeteneklidir. Özellikle Türkiye için “alem-i İslam bir ihtiyat kuvvetidir.”

İnsanlığın mutluluğu, huzur ve barış içinde yaşayabilmesi için, İslam dünyasını güçlerin kontrolünden çıkarın. İslam dünyasına karşı gösterilen ikircikli tavırlardan, ikiyüzlülükten ve İslamofobi tuzağından kurtulsunlar. (Emirdağ Lahikasi-II 57. Mektup)

5- Sulh-u Umumiyi (Dünya barışını) Sağlayın

Dünya barışının gerçekleşmesi için ülkeler arasındaki diyalogların artırılması gerekir. “Umum beşerde sulh-u umumî için, yani beşerin ifsad edilmemesi için çareler aranıyor, paktlar kuruluyor.” (Emirdağ Lahikası II, 110. Mektup)

Bunun için siyasi, toplumsal ve ekonomik alanlarda, küresel barış içinde, dünyanın nimetlerinden adil bir şekilde faydalanın.  Dünya siyasetini menfaat odaklı politikalardan kurtarıp, insanlık için kullanın.

Hakikati arayan Avrupa ve ABD, aradığının İslam hakikatleri olduğunun farkında olmalıdır. “Hakaik-i İslâmiye, beşeri esfel-i sâfilîn derece-i sukutundan kurtarmaya ve ru-yi zemini temizlemeye ve sulh-u umumiyi temin etmeye vesiledir.” (Tarihçe-i Hayat, Isparta Hayatı -  Reis-i Cumhura Ve Başvekile Mektup)

6- Kimliklere Saygı Gösterin

Kimliğimizle tanındığımız dini ve milli mensubiyetlerimiz ayrımcılık nedeni değil, tanışma ve etkileşme nedeni olmalıdır.

Din ayrımcılığına karşı çıkıldığı gibi, ırkçılığı da ortadan kaldırın. İnsanları renklerine, dillerine ve dinlerine göre kategorize etmeyin.

İnsanların küresel dağılımındaki hikmeti anlayın:

"Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık; sonra da, birbirinizi tanıyasınız diye milletlere ve kabilelere ayırdık." Hucurat Sûresi, 49:13.” "Sizi taife taife, millet millet, kabile kabile yaratmışım, tâ birbirinizi tanımalısınız ve birbirinizdeki hayat-ı içtimaiyeye ait münasebetlerinizi bilesiniz, birbirinize muavenet edesiniz. Yoksa, sizi kabile kabile yaptım ki, yekdiğerinize karşı inkârla yabanî bakasınız, husumet ve adâvet edesiniz değildir." (Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup, Üçüncü Mebhas)

7- Dinsizliğe Karşı Ortak Hareket Edin

“İman” edenler kardeştir. Tek Allah’a inanan insanlar hukukullahı muhafaza etmelidirler. Ehl-i kitap “Ehl-i mektep” olduğundan, onların ilmi çalışmaları ve bilimsel faaliyetleri, onları “Tek Allah inancına” götürmektedir. Ehl-i kitap, birlikte ilim yoluyla, dinsizliğe karşı mücadele vermeli, Tevhid inancı çizgisinde insani değerleri korumalıdır.

"Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze gelin." Âl-i İmrân Sûresi, 3:64. Kur’ani hakikati geçmiş asırlarda ıskaladınız; hakikati bu asırda gösteriniz. “

En ziyade kendine güvenen ve Kur'ân'ın sözlerine karşı kulağını kapayan şu asr-ı hazır ve şu asrın ehl-i kitap insanları, Kur'ân'ın “Ey ehl-i kitap” hitab-ı mürşidânesine o kadar muhtaçtır ki, güya o hitap doğrudan doğruya şu asra müteveccihtir ve “Ey ehl-i kitap”lâfzı, "Yâ ehle'l-mekteb" mânâsını dahi tazammun eder; bütün şiddetiyle, bütün tazeliğiyle, "Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze gelin." bütün şebâbetiyle, sayhasını âlemin aktârına savuruyor. (Sözler, Yirmi Beşinci Söz / Birinci Şule / Üçüncü Şua/ İkinci Cilve)

8- Küresel Adaleti ve Hukuku Yayın; Adalet-i Mahzayı Tesis Edin

Medeni siyaset, toplumun rahatı için ferdin rahatını feda eder. Hatta azınlıkta olan zalim birilerinin emriyle koca toplumu yok eder.

Oysa olması gereken adalet, Kur’an’ın sunduğu insani adalet, tek bir mâsumun hayatı kendi rızası olmadıkça toplumun selametine feda edilemez. Bir masum insanı öldürmek insanlığı öldürmek gibidir. İşte bu adalet-i mahzayı; tam adaleti beşerde tesis ediniz. Allah’ın, hukuk önünde eşit yarattığı bir varlığa farklı muamele yapmak insanlığın kendi yok etmesi demektir. (Sözler, Lemeat, 33)

Küresel ölçekte hakiki adaleti sağlamaya teknolojik olarak da yetkinsiniz. Uzay gözetleme sistemleri sayesinde dünyada gizli bir nokta dahi kalmazken, hangi türden olursa olsun, suçu, onu işleyenle sınırlı tutup adalet-i mahzayı sağlayınız.

9- Amel-i Salihi Yaygınlaştırın

Salih amel, müsbet harekettir. Bütüncül bakışla, bir parçayı bütün içerisinde olması gereken yere koymaktır. Bir şey olması gereken yerde istimal edilmezse o şey için zulüm olur; beş duyu organımızın fonksiyonlarına göre kullanılması gibi.

İnsan fıtratı hakperesttir. Doğru konuşmayı, doğruyu söylemeyi, doğru davranmayı, haktan yana tavır koymayı, zulmün karşısında durmayı fıtraten ister.

İnsanın fıtratı mükerrem olduğundan, kasten hakkı arıyor. Bazen yanlışlıkla eline batılı hak zannederek alsa da farkına vardığında onu hemen bırakır.

Salih amel dini metinlerdeki anlamından başka, dünyevi işlerimizi doğru yapmaktır.

İşlerimizi yerinde, zamanında, dozunda, meşru dairede yapmaktır.

Parçaları, bütün içindeki yerinde kullanmaktır. (Sünuhat)

Küresel semavi ahlakın bugün farklı sapkınlıklarla bozulmasının sebebi, sâlih amel eksikliğidir. Erkeklerin kadınlaşması, kadınların erkekleşmesi buna delildir.

Kur’anda “Asr” suresinde, “Asra yemin olsun ki, insan hüsrandadır. Yalnız sâlih amel işleyenler ile hakkı birbirlerine tavsiye edenler kazançlıdır.” buyrulmaktadır.

Bu ayete göre salih davranışları yayınız.

10- Rol Model Bireyler Yetiştirin

Gurur ve kibrinden yanına yaklaşılmayan,

Menfaati için her şeye dalkavukluk yapan,

Menfaat göreceği kişileri yüceltip, beklentisi olmadığı kişilere selam bile vermeyen,

Onun bunun ayağını öpecek kadar alçalan, hayattaki amacı nefsini tatmin etmek kuvve-i şeheviyesini beslemek olan, çıkarcı, hodgam insan yetiştirmekten vazgeçiniz.

Böyle insanlar yönetilebilir mi?

Böyle insanlar yönetebilir mi?

Bu model insanlığı perişan etti.

Bu modelin insanı, ülkelerini içten içe çökertti.

Bu model tipi dünya savaşlarına sebebiyet verdi.

O halde insan modelini değiştirelim.

İhlası esas tutup, sırf Allah’ın razı olacağı davranışlar gösteren;

Cenneti bile bir maksad haline getirmeyen;

Allah’tan başka kimseden beklentisi olmayan;

İzzet sahibi bir aziz olarak, hakikate karşı mütevazı, zalime karşı kılıç, kardeşine karşı halim ve selim, haddini bilen,

İlahi beklentilerden başka beklentisi olmayan bir müstağni,

İnsanca yaşamak isteyen, faziletli olmak için çalışan “ideal” bir model nesil yetiştirelim. (Sözler/On İkinci Söz/ İkinci Esas).

11- Toplumsal Dokuyu Doğru Dokuyun

Bireyleri rol model olan toplumun kendisi de rol model olabilecek niteliklere haizdir. Sosyologlar, sosyal hayata dair rol model bir toplum profilini şu şekilde belirleyebilirler:

Önce olmaması gereken sosyal algılar ve davranışlar nelerdir?

Sosyal hayatta toplum dayanışması kuvvet üzerine kurgulanırsa, bundan tecavüz çıkar.

Sosyal hayatta hedef menfaat ise, böyle bir toplumda, zaten adil olmadığı için, boğuşmalar görebilirsiniz.

Hayatı bir mücadele olarak gören toplumda, çarpışmak, kavga, cinayet, yok etmek gibi davranışları görmek normal olur.

Toplumsal bütünleşmeyi ırkçılık paydasında yapmaya çalışırsa, orada zayıflar güçlüler tarafından sürülür veya asimile edilir.

Önerilen sosyal algı ve davranışlara gelince…

Sosyal hayatta toplum dayanışması “hak, hukuk” üzerine kurgulanırsa, bundan sosyal bütünleşme çıkar.

Sosyal hayatta hedef fazilet ve ilahi rızayı kazanmaksa, böyle bir toplumda, zaten adalet olduğu için, sosyal dayanışma görebilirsiniz.

Hayatı bir yardımlaşma olarak değerlendiren toplumda, ihtiyaç sahiplerini aramak, bulmak, yardım etmek gibi davranışları görmek normal olur.

Toplumsal bütünleşmeyi “insanilik” paydasıyla, dindaşlık, esnaflık ve vatandaşlık kimlikleriyle sağlamaktır.

Sosyal hayatta amaç, toplumu, bireylerin şahsi heveslerinin tecavüzlerinden korumak, toplumsal manevi terakkiye ulaşmaktır.

Tüm amaç; hem dünyevi ve hem uhrevi mutluluğa erişmektir. (Sözler/On İkinci Söz/ Üçüncü Esas)

12- Doğru Eğitim Verin

Toplumların varlıklarını devam ettirebilmeleri uyguladıkları eğitim sistemine; sistemin nasıl bir insan ve toplum modeli oluşturmak istediğine bağlıdır.

Çocukları fıtratlarına göre eğiten bazı başarılı sistemler doğru ve güvenilir nesiller yetiştirmektedir.

Doğru eğitim nedir?

Doğru eğitim, akıl ve kalp birlikteliğini kullanmayı öğreterek çocukları ve büyükleri “hakikat avcısı” yapan eğitimdir.

Bizim düşmanımız cehalettir.

Dünyayı yok edecek olan da cehalettir.

Cehalet, zarureti (fakirliği) doğurduğu gibi, toplumsal kurallarda sapmalar meydana getirir. Toplumsal bölünmelere yol açan ihtilaflar başlar, kaos doğar; biri diğerini yok etmeye çalışır.

Yanlış eğitim, en medeni sayılan toplumlarda bile Anomiye (Anarşi) yol açar.

Çözüm; anarşiyi, karmaşayı, kaosu önleyecek doğru eğitimdedir.

“Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san'at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz.” (Divan-ı Harbi-i Örfi, 4. Cinayet)

13- Devletleri Hukuk Temeli Üzerine İnşa Edin

İleri demokrasi anlayışı; üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü esas alır. Üstünlerin hukuku kuvvet üzerine kurgulandığı için üstünlerin çıkarına çalışır. Buna cehalet ve vahşet destek verdiğinde korkunç ve zalim yöneticilerle yüz yüze gelebiliriz.

Kuvvet kanunda olmalıdır. Kanunlar kendisine baskı yapılsa bile, tavizsiz uygulanırsa, şahıs baskısı oluşamaz. Aksi takdirde önüne gelen herkes küçük birer diktatörcük olur.  (Münazarat,/ Sualler ve Cevaplar)

14- Medeniyetleri Doğru Okuyun

İnsanlık tarihi medeniyet oluşturma açısından iki ana akıma sahne olmuştur. Bediüzzaman bu iki ana akımı “Nübüvvet” ve “Felsefe” olarak isimlendirmiştir. (Lemeat, 25)

Bu iki ana damar çoğu kez çatışmış, bazen nübüvvet hakim olmuş, felsefe ona tabi olmuş; bazen felsefe hakim olduğunda nübüvvet silsilesini yok etmeye çalışmıştır. Felsefe silsilesinin kurduğu medeniyetlerde kısmi başarılar olsa da bunlarda “nübüvvet imzası” olduğu içindir.

“Mevcut Garb Medeniyeti”ni “felsefe” silsilesine ait bir medeniyet olarak nitelendiren Bediüzzaman, yine de medeniyetler arası etkileşimi dikkate vererek, başarılı konularda nübüvvet silsilesinin etkisinden söz eder.

İslam medeniyeti ile hazır garb medeniyetini 5 esasta karşılaştırır:

Nokta-i istinad: “Kuvvet” (güç odaklılık). Güç varsa tecavüz ve tearuz vardır. Oysa tecavüz ve tearuzdan sınırında kalmama anlamında hıyanet çıkar.

Hedefi: Menfaat. Menfaat olan yerde husumet ve izdiham artar. Bundan cinayet çıkar.

Hayata Bakış: Hayatı bir mücadele alanı olarak görür. Oysa mücadele nizayı ve ithamı doğurur; karşısında ise kendini savunmayı doğurur. Buradan da sefalet çıkar.

Toplumsal Hayat: Sosyal hayatta grupları ırkçılık/unsuriyetle birleştirmek ister. Oysa unsuriyet başkasını yutmakla ancak doyar. Bu da tam bir yok oluştur (soykırım)

Nihai Vizyonu: Mevcut medeniyet hevâyı ve hevesi pompalayıp, toplumda sefahati teşvik etmiştir.

Oysa bu durumda ahlak kayboluyor; insan neredeyse bir mutant (memsuh) hale geliyor. İnsanlığını kaybediyor.

Sonuçta mutant (memsuh) inanlar güruhu yetişiyor: “Şu medenîlerden çoğu eğer içi dışına çevirsen, görürsün: Başta maymunla tilki, yılanla ayı, hınzır; sîreti olur suret.”

***

İslam medeniyeti ise kaynağını Kur’an’dan alır. Şeriatteki rahmet, semâ-i Kur'ân'dandır.

Kur’an medeniyetinin esasları müsbettir.

Mutluluk çarkı 5 müsbet esas üzere döner.

Nokta-i istinadı: Kuvvete bedel haktır. Hakkın daim şe'nidir adalet ve tevazün (denge)dir.. Bundan toplumsal barış çıkar, şikayetler ortadan kalkar.

Hedefi:  Menfaat yerine fazilettir. Faziletin şe'nidir muhabbet ve tecazüb (çekim)dir.. Bundan mutluluk çıkar ve düşmanlıklar ortadan kalkar.

Hayata Bakış: Hayattaki düsturu, çarpışma, kavga, öldürme yerine, yardımlaşma düsturunu benimser. Bu sonuçta, ittihad ve tesanüdü sağlar; toplumsal hayat canlanır.

Kişisel gelişim: İnsana layık terakki ve refah içinde yaşayabilmek için, hevâ heves yerine hidayet yolunu tercih etmektir. O hüdânın şe'ni de insana lâyık bir tarzda terakki ve gelişmişliktir.

Ruhun en evvel ihtiyacı nurlanmak ve tekamül etmektir.

Toplumsal Hayat: Kitleleri bir arada yaşatabilmek için menfi milliyet ve unsuriyet (ırkçılık) yerine, dini, vatani, mesleki kardeşlik gibi çok sayıda paydalarda buluşmak pekala mümkündür.  Burdan samimi kardeşlik ortaya çıkar.

Böyle bir topluma hariçten tecavüz gelse,  kendini rahatlıkla ve kolaylıkla müdafaa edebilir.

15- Siyaseti Dine Hizmetkâr Yapın; Dini Siyasete Değil!

Siyaset, doğru yapıldığında halka hizmetkarlıktır.  Yüksek hamiyettir. Ancak doğası gereği tarafgirliktir de. “En iyi benim!” demektir.

Din ise umumun malıdır; tarafgirlikle yan yana gelemez.

Hiçbir siyaset dini kendine alet edemez; etmeye de hakkı yoktur. Dini kendine daha fazla has gösteren siyasetlerden kaçınılmalıdır.

Din ahlakın kaynağıdır; ahlaki davranışlar üretir. Oysa siyaset ahlakı tüketir.

16- Aileyi ve Nesli Koruyun

Ahlaki boyutta fıtrat-ı selimenin sesine kulak verin; sapkınlıklardan uzak durun. Toplumsal rollerde yıpranmalar yaşanması, gelecekte rol karmaşasına ve bazı sapkınlıklara neden olabilir. Bu nedenle kadınlar yuvalarını ihmal etmemelidir. (Lemeat)

İnsan türünün dünya cenneti ailesidir. Aile aynı zamanda bir sığınma evidir. Herkes kendi dünyasını ailesinde yaşar. Mutluluk kaynağı ailedir.

Ailede rollerin işbirliği içinde olması gerekir. Burada vefa, hürmet, şefkat, fedakarlık, merhamet gibi sıfatlar öne çıkmaktadır.

Eşler yalnız bu dünyada değil, ahirette de birlikte olacaklarını düşünmelidirler. Ailede fertler, rolleri gereği, pederâne, ferzendâne, kardeşâne, arkadaşâne münasebetler içinde bulunmalıdırlar.

“Ebedi hayat” inancının verdiği düşünme biçimi,  eşlerde şu fikrin yeşermesini sağlayacaktır:

"Bu haremim, ebedî bir âlemde, ebedî bir hayatta daimî bir refika-i hayatımdır. Şimdilik ihtiyar ve çirkin olmuş ise de zararı yok. Çünkü ebedî bir güzelliği var, gelecek. Ve böyle daimî arkadaşlığın hatırı için her bir fedakârlığı ve merhameti yaparım"

Bu düşünce, eşlerde karşılıklı muhabbeti, şefkati ve merhameti sonuç vereceği için, gayr-i meşru teşebbüslerle hayvanlar aleminde olduğu gibi sair hislerin, hürmeti ve merhameti mağlup edip, aile hayatını dinamitlemesine fırsat vermeyecektir.

Bu konuda aileyi yıkmaya, parçalamaya ve en hafifi, karşılıklı muhabbeti ve merhameti bozmayı sonuç verecek “İstanbul Sözleşmesi” gibi sözleşmelerden kaçınılmalıdır.

Ancak, bu konuda da bize uygun bir sözleşme metnini neden yazmıyoruz?

Sosyologların, sosyal psikologların, psikologların, ahlakçıların ve siyasetçilerin işbirliği yapmaları kaçınılmazdır.  (Dokuzuncu Şuâ / Mukaddime /  Birinci Nokta / Üçüncü Delil)

17- İlahi Sanata Kulak Verin

Sanatın, Allah’ın Esma-i Hüsna’sının birer tecellisi olduğu unutulmamalıdır. Esasen insanın hoyratça kullandığı tabiat, insan gibi şuurlu bir varlığın bakım ve tasarrufuna verilmiş bir emanettir.

İnsan kâinattaki sanatı çok geç anladı. Zaten 300 yıllık anlayışın, yani “tabiata hükmeden insan” algısı, tabiatı zaten aşağılıyor; onu istediği gibi kullanacağını sanıyordu.

Bu yüzyılın tokatlarıyla; çevre sorunları, sera gazı salınımı gibi, hoyratlığın sonucu başımıza gelen iklim değişiklikleri gibi musibetler, bu zalim insanın icraatının sonucuydu.

Oysa insan-kâinat ilişkisi bütüncül olarak ele alınmalıydı. Ne yazık ki İlahi mesajı unutturmak ve insanı tanrılaştırmak isteyen materyalizm, kendisi çuvalladığı gibi, insanlığı da çuvallatırdı.

Bediüzzaman’ın şu veciz ifadesine bakın:

Sâni-i Zülcelâlin âlem-i ekberdeki san'atı o derece mânidardır ki, o san'at bir kitap suretinde tezahür edip, kâinatı bir kitab-ı kebir hükmüne getirdiğinden, akl-ı beşer, hakikî fenn-i hikmet kütüphanesini ondan aldı ve ona göre yazdı. Ve o kitab-ı hikmet, o derece hakikatle bağlı ve hakikatten medet alıyor ki, büyük Kitab-ı Mübînin bir nüshası olan Kur'ân-ı Hakîm şeklinde ilân edildi.” Yirminci Mektup / İkinci Makam / Dördüncü Kelime / Beşinci Fıkra)

18- Ülkeler de Ahlaklı Olmalı

Uluslararası ilişkiler siyasi ve ekonomik açılardan günümüzde daha karmaşık şekle girmiştir. NATO ve Varşova paktı ile “Bağlantısızlar” şeklinde üçe bölünmüş soğuk savaş yıllarının yerini, halkları daha önce düşman olan farklı ülkeleri de görmek isteyen insanlar almıştır.

Sınırlandırmalara karşı tepkiler çığ gibi büyürken, insanlar yaşayacağı ülkeyi seçme özgürlüğü istemektedirler.

Suriye savaşı gibi savaşlar nedeniyle göçmen sayısı ve göçmen krizleri artmıştır.

Sömürgeci Batı, Afrika başta olmak üzere, sömürdüğü ülkelerin nüfus işgali altına girmiştir. Kader!

Ülkeleri baskılamak amacıyla kullanılan terör; özellikle “İslami Terör” iddiası, tüm bu göç yollarını tıkamak amacıyla, kasıtlı olarak gündeme getirilmek istenmektedir.

İsrail’in işgaliyle başlayan çatışmalarda, dünya kamuoyunu önce “Araplar eşittir terör” ile sonra “Müslüman eşittir terör” şeklinde yapılan IŞID tarzı kara propaganda hedefini tam olarak tutturamamış; Batıda İslam’ın yayılmasındaki hızı da kesememiştir.

Öte yandan devletler, insanlığın şu anda karşı karşıya kaldığı ve acilen bir şeyler yapması gereken iki temel sorunu çözmeleri gerekmektedir:

Nükleer silahlanma ve Ekolojik tehdit

Bediüzzaman, ülkelerin adil olmaları gerektiği konusunda özellikle kavramların doğru ve yerinde kullanılmasına dikkat çeker:

“Zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş. Hıyanet, hamiyet libasını giymiş. Cihada, bağy ismi takılmış. Esarete hürriyet namı verilmiş. Ezdad, suretlerini mübadele etmişler.”

“Menfaat üzerine dönen siyaset canavardır.”

“Aç canavara karşı tahabbüb, merhametini değil, iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister.” (Lemeat)

19- Hürriyeti (Özgürlüğü) Yeniden Tanımlayın

Kanaatimce, “hürriyet” 19. yüzyıldan başlayarak 20. asır boyunca en çok konuşulan kavramlarından biri olmuştur. Hala konuşulacak görünüyor.

Ancak hürriyete yüklenen anlam kişisel hürriyetten siyasi hürriyete kadar, hayatın her alanını ilgilendirmektedir.

Hürriyet davranışlarla görünür olur.

İnsan davranışlarını biçimlendiren hürriyettir.

Eğitim, davranışları biçimlendirse de, o eğitim özgür değilse, özgür davranışları yansıtamaz.

Toplumsal hürriyet toplumu oluşturan bireylerin hürriyetinin toplamıdır.

Özgürlüklerin bir lütufmuş gibi verilmesi, “Fikir hürriyet” ile “din ve vicdan hürriyeti” düşmanı diktatörlükler tarafından, ateist rejimler altındaki dindar vatandaşlarını hayattan silmek amacıyla Demokles kılıcı olarak kullanıldı. (Yirmi Dokuzuncu Mektup / Altıncı Risale Olan Altıncı Kısım / Altıncı Risale Olan Altıncı Kısımın Zeyli)

Burada Bediüzzaman’ın önerdiği hürriyet davranışı “ne nefsine, ne gayrıya zararı dokunmaması” şeklindeki davranıştır.

Bu da yetmez, kâmil hürriyet, “Hürriyetin kemâli, firavunluk taslamamak ve başkasının hürriyetini hafife almamaktır.”

Allah’tan başka kimseye kul olmama davranışıdır.

21. yüzyıl özgür insanlar çağı olacaktır.

Eğer insanlık, hürriyeti hayvanlık gibi algılarsa, sonu hüsran olabilir. Kesinlikle bu özgürlüğün sınırları, meşruiyeti, amacı birlikte değerlendirilip kendi ahlaki temsillerini yapabilmelidir.

20- Din- Devlet İlişkisi Yeniden Yorumlayın

İnsanlar farklıyken bir arada yaşayabiliyorsa orada “birlikte yaşama kültürü” oluşmuş demektir. Özgürlüklerin hakim olduğu insanlığın bu döneminde, farklı inançlar, farklı kültürler ve farklı mensubiyetler bir arada yaşayabilmelidir.

Bu çerçevede devleti bir sopa olarak kullanmak, devletin öngördüğü inanışları kabul etmeyenleri dışlamak veya cezalandırmak insan hak ve hürriyetlerine, din ve vicdan hürriyetine yakışmaz.

Hangi din adına yapılırsa yapılsın, zulüm zulümdür.

İslam, “insanların elinden ve dilinden emin” olduğu bir dindir. Devlet her ne olursa olsun, tüm dinlerin mensuplarına kendi dinini yaşama ortamı sunmalıdır. “Dinde zorlama yoktur”, ayetinin gereği olarak Batı tarzındaki laiklik uygulamalarının dengelilik açısından örnek alınacak yönleri vardır.

Eski hal muhal ya yeni hal veya izmihlal.

21-   Çevre Sorunlarını “Kuddüs” İsmiyle Çözün

İnsan türünün sanayileşmeyle başlayan en büyük sorunu çevreye verdiği zarardır.

İnsanın girmediği yerler ne kadar temiz ve nezihse, girdiği yerler de o denli pis ve haraptır.

Oysa çevreyi ziyalandıran bir hikmet ve muhit bir rahmet vardır.

Tabiattaki bitkiler ve hayvanlar, insan türünün zulmü altındadır.

Bediüzzaman’ın söylemiyle, “Tezyin, tevzin, tanzim, tanzif, muhit birer ziyadırlar ki, o Şems-i Ezelînin şualarıdırlar.”

Bu pozitif düşüncenin “evrene hakimiz, istediğimizi yaparız” anlayışının çarpık uygulamaların birer sonucudur.

“Evet, kâinat sarayını ter temiz tutan bu ulvî, umumî tanzif, elbette ism-i Kuddûsün cilvesi ve muktezasıdır. Evet, nasıl ki bütün mahlûkatın tesbihatları ism-i Kuddûsa bakar; öyle de, bütün nezafetlerini de Kuddûs ismi ister.” (Lem’alar, Otuzuncu Lem’a, Birinci Nükte)

Son Söz: 21. Yüzyıla 21 Ahlaki Mesaj

Bediüzzaman “Leyle-i Kadirde Kalbe İhtar Edilen Bir Mesele-i Mühimme” başlıklı Onüçüncü Söz’de, şu müjdeyi verir. “Dünya hayatının bütün bütün fâni ve muvakkat olması ve medeniyet fantaziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olduğu umuma görünmesiyle;

  • Fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidadatın ve mahiyet-i insaniyesinin umumî bir surette dehşetli yaralanmasıyla,
  • Gaflet ve dalâletin, sert ve sağır olan tabiatın, Kur'ân'ın elmas kılıcı altında parçalanmasıyla,
  • Gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı, en geniş perdesi olan siyaset-i rû-yi zeminin pek çirkin, pek gaddârâne hakikî sureti görünmesiyle,

Elbette ve elbette, hiç şüphe yok ki: “Şimalde, garpta, Amerika'da emareleri göründüğüne binaen, nev-i beşerin mâşuk-u mecazîsi olan hayat-ı dünyeviye böyle çirkin ve geçici olmasından, fıtrat-ı beşerin hakikî sevdiği, aradığı hayat-ı bâkiyeyi bütün kuvvetiyle arayacak.”

NOT: Bu makale, bu konuda özetin özetidir. Genişletilmesi için daha fazla çalışmaya ihtiyaç şüphesizdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum