Bediüzzaman, felsefe ve hikmet-i cedide

Neden Bediüzzaman Asa-yı Musa isimli eserinin bir nevi başı girişi mukaddimesi olan bir kısımda bir sahifelik bir mektupta felsefe hakkındaki kanaatlerini açıklar? Muhatabı felsefe ve hikmet-i cedide okuyan mektepliler ve muallimlerdir.

Bediüzzaman felsefe ve yeni hikmet kelimelerini kullanır, onları okuyan talebeler ve öğretmenlere hitap ettiğini söyler. Asa-yı Musa’nın ilk muhatabı bunlar mı acaba? Mithat Efendi hikmet-i cedide ile neyi kastettiğini anlatır.

“Ahmet Mithat Efendi felsefeyi, bir araç oluşu ve tarihsel varlığıyla tanımlamıştı. Bu iki tanıma ilaveten, felsefeyi bir kavram olarak da ele alır ve anlamı üzerinde durur. O, her şeyden önce felsefeyi, bir bilgi (ilim) olarak kabul eder. Bizim, bu bilgiye “hikmet”, Avrupalıların “felsefe (feylosofi)” adını verdiklerini belirtir. Ona göre bu her iki adın ortak temel niteliği “tanımlanmamış” olmasıdır. Ahmet Mithat, bu yargısına sözlüklerin (kamus) “hikmet” maddesinde yazdıklarını delil olarak gösterir. Oralardan hikmetin sözlük ve terim anlamlarını alıntılar. Buna göre hikmet, adl, ilim, hilm, nübüvvet, Kuran ve İncil anlamlarına gelmektedir. Ahmet Mithat başka anlamlar da sayar, fakat biz çoğaltmak istemiyoruz. Ahmet Mithat’a göre bu anlamlar, hikmet kavramının Kuran’da kullanılan anlamlarıdır. Dolayısıyla hikmet, İlahi sıfatlardan ve insani sıfatlardan biridir. İlahi sıfat anlamında hikmet, “eşyayı ve yaratılışını son derece sağlam ve açık olarak bilmek”tir (Hikmet, marifetü’l-eşya ve icadüha ala gayeti’lahkâm ve’l-itkan). İnsana ait sıfat anlamında hikmet, insanın varlıklara dair bilgi sahibi olup hayırlı işler yapmak”tır (Hikmeti’l-insaniyye, marifetü’l-mevcudat ve fi’lü’l-hayrât). İlahi sıfat açısından hikmet “bilgi (marifet)” ve “yaratma eylemi (icad)” olurken, insana ait sıfat anlamında hikmet hem “bilgi (marifet)”, hem “ahlâk (fiil)” olmaktadır.”

Bediüzzaman da özellikle bu hikmet-i cedide ve felsefeyi eserinin önsüzünde anlattığına göre muhatabı öğretmenler ve talebelerdir ama onların yeni felsefe okuyanları. Demek acaba Asa-yı Musa onlara mı cevaptır? Anlatıma göre öyledir. Çünkü bir kitabın mukaddimesi onun yani kitabın ne anlattığı ve ne anlatması gerektiğine cevap verir.

“Aziz Sıddık kardeşlerim.
Madem Risale-i Nur makine ile taammüm etmeğe başlamış ve madem felsefe ve hikmet-i cedideyi okuyan mektepliler ve muallimler çoklukla Risale-i Nur’a yapışıyorlar, elbette bir hakikati beyan etmem lazım geliyor.”
(Asayı Musa)

Risale-i Nur’un şiddetle tokat vurduğu ve hücum ettiği felsefe ise mutlak değildir, belki muzır kısmınadır. Çünkü felsefenin;
Hayat-ı içtimaiyeyi beşeriyeye
Ve ahlak
Ve kemalat-ı insaniyeye
Ve sanatın
Terakkiyatına hizmet eden felsefe ve hikmet kısmı ise Kur’an ile barışıktır, belki Kur’an‘ın hikmetine hadimdir, muaraza edemez. Bu kısma Risale-i Nur ilişmiyor.

Müstakim menfaattar felsefeye ilişmiyor, onun için mektepliler Risale-i Nur’a itirazsız, çekinmeyerek giriyorlar, girmeliler.” (Asayı Musa)

“İkinci kısım felsefe ise dalalete ve ilhada ve tabiat bataklığına düşürmeğe vesile olan felsefedir.”

O zaman her felsefe ve filozof, suçlu ilan edilmemiş. Dört alanda felsefe ile dostuz, sosyal hayata, ahlaka, insanları olgunlaştıran düşüncelerini geliştiren felsefe ve sanattan bahseden konular. “Kur’an’ın hikmetine hadimdir, muaraza edemez.” Yukardaki dört alanda hizmet veren ve insanları etkileyen yeni hikmetin birçok filozofu vardır. Bunun yanında Marks, Engels, benzerleri materyalist filozoflar ve Demokritos benzerleri muzırdır. Kur’an ile barışık felsefeyi anlatanlar serseri değildir.

Yeni felsefenin müntesipleri batıda kim biz bunları bilmek zorundayız. Talebe olmak, dışarı açılmak olaylara onun verdiği ölçülerle bakmaktır. Asa-yı Musa yeni hikmettir bu hesaba göre sanata, ahlaka, sosyal hayata, insanın kemalatına hizmet ediyor çünkü.

Mithat Efendi, Bediüzzaman gibi olmasa da yeni hikmetten, felsefeden bahseder.

“Tekrar etmemiz gerekirse Ahmet Mithat, felsefenin çoklu anlam ve tanımını, onun tanımlanamazlığına delil göstermektedir. Bu delilini, Kamuslardan ayrı olarak, Avrupa’daki “ansiklopedi” türündeki eserlerde yer alan tanım çokluğuna işaretle de destekler ve ansiklopedilerdekilerin tümünü yazacak olsa sözün çok uzayacağını belirtir. Burada hemen belirtmeliyiz ki her filozofa göre değişen, filozoftan filozofa farklılık arz eden felsefe tanımlarının olduğu doğrudur. Fakat felsefenin bu çok ve muhtelif tanımlamaları, onun tanımlanamazlığına değil, Ahmet Mithat’ın söylediğinin aksine tanımlanabilirliğine delil teşkil eder. Zira tanımlanamaz olsaydı, Ahmet Mithat’ın belirttiği hiçbir tanımlamanın yapılmamış olması gerekirdi. Hâlbuki yapılan tanımlar ortadadır. Belki, bu kadar çok tanımlama girişimlerine ve tanımlara rağmen filozofların hâlâ tek bir tanım üzerinde uzlaşamadıkları, üzerinde uzlaştıkları bir tanım yapamadıkları söylenebilir. Bu ise tanımlanamaz olmaktan farklı bir şeydir. Ayrıca bir felsefe tanımında uzlaşmak, felsefenin doğasına aykırıdır. Yani her şeyden önce felsefenin gayesi bu değildir. Ahmet Mithat, hikmeti değerlendirirken filozof/hakîm’un anlamına da yer verir.” (Ahmet Mithat Efendi ve “Hikmet-İ Cedide” Ahmet Mithat Efendi and “New Philosophy” Dr. İrfan Görkaş)

Bu konu çok geniş bir konu inşallah devam ederiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.