Başımıza Devlet Kuşu Kondu

Kuşlar en çok yuvalarında vurulur. Durgun su bir zaman sonra bulanır. Durulmak için vakti geldiğinde yuvadan uçmak, menzili terk etmek gerekir. Bebek bile sıcacık kuş yuvası olan annesinin rahmini vakti geldiğinde terk eder.

Şimdilerde insan kendini içine hapsettiği için kuşları kafese hapsetti. Yalnızlığını kuşlarla gidermeye kalktı. Hâlbuki ona düşen göçmen kuş olmaktı. Göçmen kuşlar hicret kuşlarıdır. Daima muhacirdirler. Yeni dünyaları tanımak, daha sıcak iklimlerde kanat çırpmak, daha farklı renklerle, seslerle, görüntülerle tanışmak için sık sık yuva değiştirirler, gökler arasında taşınır dururlar. Umulur ki gittikleri yerlerde onlara seyrederek Rabbinin güzelliğiyle tanışacak birileri vardır.

İnsan şüphesiz rahatına çok düşkün. Kuş sütü içip, kuş tüyü yataklarda uyumak ister. Kuş kadarcık canın varken niye bu dünya uykusu ve telâşı…

İnsan pek hırslıdır; bir taşla iki kuş vurmak ister. Hem dünyayı hem de ahireti gönlüne koyar. Üstüne bir yük düşse deve kuşu gibi başını kuma sokar. Gözü tanede olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulmaz. Oysa garip kuşun yuvasını Allah yapar. İnsan azmetsin, yerde yatan yumurtayken gökte uçan kuşa döner.

İnsan kendini dünyada göçmen kuş gibi bilip de dünyada yer edinmeye kalkmasa Cennette kuşların kanadında kanat çırpacak…

Ebrehe, Allah Resulü (asm) dünyaya teşrif etmezden kısa süre önce fillerden oluşan ordusuyla dünyanın kalbi Kâbe’ye saldırmıştı. O gün Ebâbil kuşları lerzeye gelmiş, âlemlere merhameti getirecek Çocuğu (asm) korumak için harekete geçmiş, koca koca filleri darmadağın etmişti. Ebabiller Ebreheleri mağlûp eder. Sen Ebâbil oldun da filler dize gelmedi mi? Ebabiller Kâbe’yi ve Sevgiliyi (asm) koruyordu; sen neyi koruyorsun?

Yürek bir çift güvercindir. Hz. Muhammed (asm) gelmiş geçmiş, ezelden ebede kanatlanan en güzel göçmen kuştur. Çilesi dolduğunda, hizmeti tamama erdiğinde Hz. Ebubekir’le Medine’ye göç eder. Siretlerine yılanların sindiği adamlar tarafından takip edildiklerinden dağın koynundaki Sevr Mağarası’na sığınırlar. Bir çift güvercin ve örümcek hemen harekete geçer. Örümcek mağara kapısına ağını kurar, güvercinler üstüne yuva kurar.

Barla Sıddıkları Bediüzzaman’dan kuş dilini öğrenirler. İnsan onun yanında dünyayı kuşlardan ibaret sanıyor, yılanlar aklına bile gelmiyordur. Üstadın Barla’daki evi yılan ruhlu insanlardan sığındığı yuva ve mağara olur. Barla Sıddıkları sahabeler misali sabahlara kadar kapısında nöbet tutarlar. Sevr’de Hz. Ebubekirler, Barla’da Sıddıklar. Sevr’de Asr-ı Saadet, Barla’da Asl-ı Saadet...

Âlemlerin Efendisi (sav), “Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semada bulunanlar da size rahmet etsinler” buyurur.

Rabbimiz Kur’ân’da, “Üstlerinde olan kuşlara bakmazlar mı ki, kanatlarını açarlar ve kapayıverirler. Onları Rahmân'dan başkası tutuvermez… Onları havada tutan Rahmân'dan başkası değildir. O her şeyi hakkıyla görür” buyurarak kuşlardan ders almamızı ister. Server-i Kâinat (sav) kuşlardan ve onların gerçek sahipleri çocuklardan dersini almıştı. Onlarda Rabbinin izlerini, eserlerini görmüştü. Onlar üzerinden şefkat ve merhamet dersi vermişti.

“Haksız yere bir kuş veya daha küçük bir hayvan öldüren insana Allah mutlaka onun hesabını soracaktır” buyuran merhamet timsali Peygamberimiz (asm), küçük Ebu Umayr’ın kuşu vefat edince taziyeye gitmişti.

Bediüzzaman merhametten yoksun yürekler tarafından 1927 yılının mart ayında Barla’ya sürgün edilmişti. Barla’ya ayak bastığında kendisine refakat eden asker, kuşlara tüfeğiyle ateş etmeye kalkınca, “Yapma evladım, kuşların yumurtlama dönemidir” diyerek şefkat dersi vermişti. Kuşu vefat eden bir çocuk bu kadar acı çekiyorsa, annesini veya yavrusunu kaybeden kuş ne kadar acı çeker kim bilir… Aslında o asker Bediüzzaman’a zulmeden merhametsiz bahtsızları temsil ediyordu. Bir kuşa bile kıyamayan adam devlete isyan edecek diye sürgün ediliyordu. 

Bediüzzaman bir göçmen kuştur ve o günlerdeki durağı Barla’dır. Barla’ya ayak basar basmaz Muhacir Hafız Ahmet’in evini yuva seçer. Bir gece Üstadın kendini kaybedercesine yaptığı zikirlerle, dualarla, tazarrularla uyanan Hafız Ahmet başına devlet kuşu konduğunu daha o gün fark eder. “Eğer bu zat bizden razı olmadan Barla’dan ayrılırsa Rabbimizin yüzüne bakamayız” diyerek eşiyle birlikte dünyadan ellerini eteklerini çekerek Üstadın hizmetine verirler kendilerini. 

Gerçekten de Barlalılar için Bediüzzaman tam bir devlet kuşu olur. Onların dünya ve ahiretlerini mamur eder. Onları yuvalarından uçurup kanatlandırır, mana âleminin semalarında gezdirir. Onlarla sık sık dağlara çıkıp kuşları seyreder.

Bediüzzaman kuş kalpli Barlalıları ve dağlardaki kurdu kuşu dost edinir. Bir gün Mustafa Çavuş ile dağdan dönerlerken bir grup kuş onları Barla’ya kadar uğurlar. Üstad onlara mendille selam verir. Bu anlara şahit olan Mustafa Çavuş gözlerine inanamaz, gözyaşları içinde kalır.

Peygamberimiz (asm) bir gün kuşlar üzerinden rızık dersi vermişti. “Siz” demişti. “Allah’a hakkıyla tevekkül edebilseydiniz, sizleri de, kuşları rızıklandırdığı gibi rızıklandırırdı. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları halde, akşam dolu kursaklarla dönerler.”

Bediüzzaman Barla’da gariban, kimsesiz bir insandır. İktisat ve kanaatle yaşar. Yanındaki kediler için Rabbinin takdir ettiği nimetten payını aldığını söyler. Peygamberimizin bahsettiği kuşlar gibi yaz aylarında yaklaşık dört ay Barla dağlarında kalır, bu sefer kuşların misafiri olur, onların rızkından payını alır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum