Asli görev

İnsanlık hali işte, bir anı bir anına uymaz.
An gelir, kendi iç âlemine kapanır, kabuğuna çekilir.
An gelir bir radar gibi her tarafla ilgilenir.
An gelir sadece bir noktaya odaklanır, burnunun dibini bile görmez.
An gelir önceliklerinin sırasını şaşırır…
Kısaca insan işte, ne yapacağı belli olmaz…
***
Gerçi öyle bir zamanda yaşıyoruz ki; adeta düşüncelerimiz, duygularımız, önceliklerimiz tamamen görme endeksli olmuş. Sanki gözlerimizin peşine takılmışız, gözler nereye kayarsa tüm istidat ve duygularımızla oradayız.
Tabi ki zaman da öyle bir zamanki yerinde oturduğun halde tüm dünyayı, tüm olayları, tüm çarpıklıkları görebiliyorsun.
Dünya bir tuşun içine girmiş…
Bazen kendini Amerika’da Obama’nın yanında Afganistan’la ilgili projelerini tekrar gözden geçirdiğini görürsünüz.
Artık kıtalar ötesi projelerle dünyanın yönetilmesinin nerdeyse imkânsızlaştığını anlarsınız.
Bazen Taliban militanlarıyla aynı koğuşta “kurtlar vadisini” seyrederken intihar saldırılarına nasıl hazırlandıklarını öğrenmeye çalışır, bazen orta doğuda, Irak'ta, Filistin’de, Lübnan’da, Suriye'de bir genç olursun...
Bütün hayalin hür kalmak olur.
Bazen İran’da Amerika’ya meydan okur olursun. Bazen Tayland’da ihtilal yaparsın.
Gün gelir İsrail askerine taş atan Filistinli bir çocuk olursun.
Bazen gözlerin bilim adamlarına takılır "12. gezegen"i bulur, uzayda farklı cisimlerin çoğaldığına şahit olusunuz.
***
Bazen başbakanın basın toplantısına katılır “Avrupa Birliğine girecek miyiz?” diye soru sorarken, “ihtilal anayasanın da ne zaman değişeceğini” sormak istersiniz.
Bazen dış işleri bakanına takılır “pergel” siyasetinin manasını öğrenmeye çalışırsınız.
Belki sorunun muhatabı değildir ama her nedense Sayın Davutoğlu’na Hırant Dink’i sorarsınız.
Zira Türklerle Ermeniler arasındaki yakınlaşmanın ve işbirliğinin önemini öğrenmek istiyorsunuz.
Tabii ki dışişleri bakanını görmüşken İsrail’i de sormak istersiniz. Son büyükelçi skandalıyla ilgili herkesten farklı bir soru sormak için… Çünkü İsraillilerin tutumundan öteye büyükelçimizin tutumu da hoşunuza gitmemiştir. Büyükelçiler o tür tuzakları önceden hissedecek donamıma sahip değiller mi acaba?
Tam o arada bir tahliye sizi tekrar dürter.
Ağca tahliye olmuştur.
Bir anda kafanız yüzlerce soru üşüşür.
CIA Türkiye Masası Şefi Paul Henze nin sözü aklınıza takılır.“Ağca kime çalıştığını hiç bir zaman bilmedi.”
Evet, ülkemizin en karanlık sayfalarından birisi daha belleklerde yerini almaya başlamıştır.
Gerçekten Ağca kime çalışmıştır?
12 Eylülü kim yapmıştır?
Subay üniformasıyla nasıl hapisten kaçmıştır?
Acaba Ağca bu sefer Ergenekon için yargılanacak mı?
Yoksa Ağca’yı direk Gladyo mu yönlendirmiştir?
Gladyo da kim, ya da ne?
Evet, dedim ya yüzlerce soru cirit atmaya başlar kafanızda…
Sonra çok daha garip bir şey dikkatinizi çeker. Daha doğrusu durup dururken 20 yıl öncesinde yaşanan bir olay tüm ülkenin gündemine düşer.
Hürriyet gazetesinin manşetten ölüm tehdidi savurduğunu öğrenirsiniz.
Üstelik o dönemin cumhurbaşkanına…
Sonra bu günkü versiyonunu düşünürsünüz.
Neden durup dururken o zamanın manşetleri tekrar manşet olmaya başladı?
Şimdi öyle bir tehdit mi var?
“-Bu ülke nasıl idare edilmiş bunca zaman” diye düşünürken Taraf gazetesinin yeni bombasıyla irkilirsiniz.
Kafanıza yine bir “balyoz” iner.
“-Yahu buda neyin nesi? ben nerdeyim?” diye tam kafanızın bulandığı bir anda birden telefonunuzun çaldığını görürsünüz.
***
Arayan Risale Haber editörüdür.
Çok farklı bir atmosfere sokar sizi. Dünya çapındaki hizmetlerden bahseder. Öylesine güzel müjdeler verir ki, bir anda Bediüzzaman’ın “ricalar”daki haleti siz de yaşarsınız.
Dünyanın karamsarlıkları, ülkenin geçtiği uçurumları, idare şekli, hiçbir şey aklınıza gelmez.
Ve işte o zaman anlarsınız ki sizin asli göreviniz farklıdır.
Siz asli görevinizi yaparsanız her şey gerçekten aslına dönecektir.
Onun için ruhen bu kadar hırpalanmaya değmez.
Editör konuşurken Risale Haber hayalinize takılır.
İçinizde ılık bir rüzgâr eser.
Yıllar yılı “ah” çekerek uzaktan birçok abiye bakıp yanaşamadığınız nice harika simaların sanal da olsa aynı yerde isimlerini okuduğunuzda geleceğe yönelik başta “ittihad-ı nur” ardında “itihad-ı İslam” umutlarınız tekrar yeşerir.
Editör konuşmasını bitirirken “yazınız hazır mı?” diye sorar.
Tebessümle “hazır değildi ama hazırladınız” deyip yaşadığınızı olduğu gibi postalarsınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum