Ağlatan Feryad (Lâ Uhibbu’l-Âfilîn)-2

Bekaya giden yol, fenâdan gidiyor:

Dünyayı taparcasına sevme olan dünyaperestlik esası kötü ve çirkin ahlâk olan ahlâk-ı seyyieden sıyrılmak ve kurtulmak gerekiyor ki fânî olunsun. Yoksa dünyaya tapmak derecesinde sadece mecâzî tarafına çalışmak ve o tarafı sevmek kötü ve çirkin ahlâktır ki bütün gayret ile o tarafa bağlanarak dünyadan sıyrılamaz ve dünyadan fânî olunamaz.

İnsan kendi temellük ettiği ve sahiplendiği malından vazgeçmeli ve sahiplendiği eşyadan fânî olarak geçmeli ve gerçekten sevilmeye layık olan Mahbûb-u Hakîkî yolunda eşyayı fedâ etmelidir.

İnsan mevcudatın yokluğu gösteren sonlarını her günkü cenazelerle görmeli ve eşyadan böylece fânî olarak vazgeçmeli ve onları Allah adına O'nun yolunda sarfetmeli ki hakîkî mânâda emanetçi olduğunu anlasın.

Çünkü şu dünyadan ebede ve bekaya giden yolun ancak ve ancak fenâdan geçtiğini insan bilmeli ve görmeli ve ona göre davranmalıdır.

Fenâdan bekaya giden yol:

İnsan fikri, sebepler içine dalar ve sebeplere prestiş edebilir. Şu dünyanın sönmesi ve son bulmasının sarsıntısından hayrette kalıp, meyusâne üzülen ve inleyen insan sesli sesli ağlamaktadır.

Hakîkî vücud olan Allah'ı arayan ve isteyen insanın vicdanı, İbrahimvâri "Ben batıp gidenleri sevmem." inlemesiyle mecâzî ve geçici dünyevî segililerden ve zâil ve geçici mevcudattan alâka ve ilgisini kesip, hakîkî mevcud ve Mahbub-u Sermedî olan Yüce Allah'a bağlanmak zorunda ve O'na sığınmak zaruretindedir. Başka sığınacak mahbub ve mevcud yoktur ve insanın vicdanına çare olamaz.

Ey cahil ve haddini bilmeyen nefsim! Sen kat kat cehalet içinde her zaman haddinden tecavüz etmeyi istersin. Çünkü mâhiyetin nâkıs, kusurlu ve gururludur. Menfaatine koşar, ücrette ileri ve vazîfeden kaçar ve en geridesin.

İşte bu mâhiyetin ile bil ki dünya ve mevcudat fânî ve geçicidir. Bu fenâya bak ve onlara ebedî kalacak gibi güvenme ve nazlanma.

Sen fânîden bâkîye geçen veçhe bak ve bâkîye fânîden kavuşma yoluna çalışmalısın. Senin can ve cananın hiç bir zaman yok olmayan Mahbub-u Hakîkî ve sevgili olan Allah'ın Cemal isminin görünmesi ve tecellisinden iki parıltıyı, iki sırrı ve tılsımı görebilirsin.

Şu şartla ki geçici olan suret-i fânîyeden ve kendinden geçebilirsen. İşte o zaman "Mahbub-u Lâyezal'in tecelli-i Cemâlinden iki lem'ayı, iki sırrı görebilirsin" ve fânî ve geçici suretlerden ve kendinden geçebilirsin.

Nakıştan mânâya geçmek:

İnsan nimet içinde nimeti vereni ve ihsanı görmesi gerekir. Böylece Allah'ın merhameti hissedilmiş olur. İnsan nimetten nimeti verene geçse, Mün’imi yani nimetin hakîkî sahibini bulur. Hem her eser-i Samedâni yani herşey kendisine muhtaç olduğu halde kendisi hiç bir şeye muhtaç olmayan Allah\'ın eseri, bir mektup gibi Celal sahibi zatın sanat eseri olduğunu ve esmâsının tecellisi olduğunu bildirir ve o mektuplar okunarak hakîkî nimet sahibi bilinir ve tanınır.

İnsan masnudaki ve nimetteki nakıştan o nimetin ifâde ettiği mânâya geçse, o nimetteki ve masnuattaki esmâ tecellisi yoluyla müsemmayı yani isim sahibini bulur ve bulmalıdır.

Madem şu gelip geçici sanatlı varlıklar olan masnuat-ı fânîyenin özünü, içini insan bulabilirse; onu elde edebilirse, mânâsız olan kışırını ve kabuğunu ve de suretini acımadan ve değer vermeden fenâ seyline ve akışına atabilirse Rabbini bulur ve kalbinin, rûhunun arzularına çare bulur. Zaten fıtratının gereği de bunu yakalamak ve ebede namzet olduğunu bilmek, ona göre davranmaktır.

Varlıklar, birer kudret kelimesidir:

Her masnuat heyet-i mecmuasıyla çok mânâlar irâe etmektedir ve cisimleşmiş bir lafız olarak Halıklarına işaret etmekte ve O'nu göstermektedir. Ve celal sahibi yaratıcının çok sanatlı esmâsını okutmaktadırlar.

O halde o masnuata elfâzlar yani cisimleşmiş lafızlar olarak bakacağız. O elfâzlar, kudretin kelimeleridir; ne mânâ ifâde ediyorlar onları okuyup kalbimize koymamız elzemdir. Mânâsız ve fenâ cihetine bakan elfâzlarını pervasızca zevale ve yokluğa atmalıyız. Zevâle mahkûm olan mânâsız elfâzların arkalarından onlara alâkaderane bakıp meşgul olmamalıyız.

Bütün mesele zevâle mahkûm olan masnuattaki fenâ ve zevâle mahkûm olan mânâsız elfâzdan mânâlı ve ebede namzet esmâ elfâzlarına mütevecih olabilmektir.

Dünyevî akıl zâhire müptelâdır:

Dünyevî akıl zâhire müpteladır. Sermayesi ise âfâkî bilgilerdir. Böyle bir akıl elbetteki âfâkî fikir silsilesinin hiçliğe ve yokluğa gidişini gördükçe hayrete düşerek feveran edecek ve meyûsane feryad edecektir. Esasında akıl hakîkate gidecek doğru bir yol arıyor. Rûh ise zevâle giden ve ayrılıp gidenlerden elini çekiyor ve onlardan beklediğini bulamıyor, vazgeçiyor. Vicdan dahi fenâya giden suret-i fânîyelerden yüzünü çeviriyor. Öyleyse bizler dahi çaresiz olarak "Batıp gidenleri sevmem" diyerek İbrahimvâri söylemeliyiz, rûhun ve vicdanın aradığı hakîkî matluba yönelmeliyiz.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.