Abdulkadir ÇELEBİOĞLU

Abdulkadir ÇELEBİOĞLU

Risale-i Nur Kendini Nasıl İzah Ediyor?-3

"Nefis, tembellik sâikasıyla vazife-i ubudiyetini terk ettiğinden tesettür etmek istiyor. Yani, onu görecek bir rakibin gözü altında bulunmasını istemiyor. Bunun için bir Hâlık'ın, bir Mâlik'in bulunmamasını temenni eder. Sonra mülahaza eder. Sonra tasavvur eder. Nihayet, ademini, yok olduğunu itikad etmekle dinden çıkar. Halbuki, kazandığı o hürriyetler, adem-i mes'uliyetler altında ne gibi zehirler, yılanlar, elîm elemler bulunduğunu bilmiş olsa derhal tövbe ile vazifesine avdet eder." (Mesnevi-i Nuriye, s. 81)

Bu paragrafta "Nefis, tembellik sâikasıyla vazife-i ubudiyetini terk ettiğinden tesettür etmek istiyor." cümlesi ana fikri ifade eder. Bu ifade "Yani, onu görecek bir rakibin gözü altında bulunmasını istemiyor." denilerek izah edilir. Sonrasında da misaller ile açıklanır.

"O bürhanlardan zayıf olanların aralarında tesanüd vardır. Yani, birbirini teyid ve takviye etmekle, zayıf bürhanların za'fiyeti zâil olur. Zâil olmasa bile itibardan düşmez. İtibardan düşse bile, dairenin bozulmasına sebeb olmaz. Ancak daire küçülür." (Mesnevi-i Nuriye, s. 63)

Burada "O bürhanlardan zayıf olanların aralarında tesanüd vardır." ifadesi ana cümledir. Sonrasındaki "Yani" ile devam edenler de buranın izahıdır.

"Nefis hizmet zamanında geri kaçar. Ücret vaktinde ileri safa hücum ediyor. Bu mertebede onun tezkiyesi, yaptığı fiili aksetmekle olur. Yani işe, hizmete ileriye sevk edilmeli, ücret tevziinde geriye bırakılmalıdır." (Mesnevi-i Nuriye, s. 208)

Öncelikle "Nefis hizmet zamanında geri kaçar. Ücret vaktinde ileri safa hücum ediyor." denilir. Ardından "Bu mertebede onun tezkiyesi, yaptığı fiili aksetmekle olur." denildikten sonra bunun nasıl olacağını da "Yani işe, hizmete ileriye sevk edilmeli, ücret tevziinde geriye bırakılmalıdır." şeklinde izah edilerek nokta konulmuştur. Bu şekilde Risale-i Nur bize kendi metninin içinde mânâları da öğretmiş olmaktadır.

"Mü'min olan zât, mânâ-yı harfiyle, yani ğayra bir hâdim ve bir âlet sıfatıyla kâinata bakıyor. Kâfir ise, mânâ-yı ismiyle, yani müstakil bir 'ağa' nazarıyla âleme bakıyor." (Mesnevi-i Nuriye, s. 237)

Burada da "mânâ-yı harfi" ve "mânâ-yı ismi" kavramlarına birer izah getirilmiştir. Misâl verilerek akla yaklaştırılmıştır.

"Ben bir neferim, fakat müşir hizmetini görüyorum. Yani kıymet bende yoktur. Belki Kur'ân-ı Hakîm'in feyzinden tereşşuh eden Risale-i Nur eczaları, bir müşiriyet-i maneviye hizmetini görüyorlar." (Barla Lâhikası, s. 166)

Burada da Üstâd Bediüzzaman; ilk cümlenin mânâsını, ikinci cümle ile kısaca ifade edip sonraki cümlede de asıl mânâyı açıklıyor.

" 'Âferin çarha ki, çattırdı kuduzu kuduza.'

Yani, bütün dünya kâfirlerini birbirine musallat ettirdi." (Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 25)

Burada ise şiirde geçen bir mısraya mânâ verilerek izahı yapılır.

" 'Sûk-i asr içre bütün dad ü sited, küfr ü dalâl

Müşteri kalmadı, din indi ucuzdan ucuza.'

Yani o asrın çarşısında alışveriş dinsizlik elinde olacak, dinsizlik hükmedecek, din gayet ucuza düşecek ve İslâm'ın şeâiri gizlenecek." (Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 25)

Devamındaki iki mısra için de aynı durum mevzubahistir. Sadece lügavî mânâ ile bu ifadeler anlaşılmaz. Mânâ genişliği ve oradaki murad ifade edilerek anlamak kolaylaştırılmıştır.

Şiirler hususunda bir de Niyazî Mısrî'nin şiirinde geçen bir beyiti Üstâd Bediüzzaman'ın izahı vardır ki, şu şekildedir;

"Niyazi-i Mısrî gibi dedim ki:

Dil bekası, Hak fenası istedi mülk-ü tenim,

Bir devasız derde düştüm, ah ki Lokman bîhaber!

{(Hâşiye): Yani: Benim kalbim bütün kuvvetiyle beka istediği halde; hikmet-i İlâhiye, cesedimin harabiyetini iktiza ediyor. Hekîm-i Lokman da çaresini bulamadığı dermansız bir derde düştüm.}" (Lem'alar, s. 224)

Burada da beyitin mânâsını Üstâd Bediüzzaman hâşiyede ifade etmiştir.

"Hazret-i İsa Aleyhisselâm İncil-i Şerîf'te demiş ki: 'Ben gidiyorum, tâ size tesellici gelsin.' Yani Ahmed Aleyhissalâtü Vesselâm gelsin, demesiyle Kur'ân'ın beşere gayet büyük bir neticesi, bir gayesi, bir hediyesi; tesellisidir." (Kastamonu Lâhikası, s. 215)

Burada da Hz. İsa'nın (as) "Ben gidiyorum, tâ size tesellici gelsin." ifadesinin "Yani Ahmed Aleyhissalâtü Vesselâm gelsin" mânâsına geldiği ifade edilmektedir. Burada aynı zamanda şu âyet-i kerîmeye de atıf vardır; "Meryemoğlu İsa: 'Muhakkak ki ben, benden önce (gönderilmiş) olan Tevrât'ı tasdîk edici ve benden sonra gelecek ismi Ahmed olan bir peygamberi müjdeleyici olmak üzere size Allah'ın (gönderdiği) bir peygamberiyim!' demişti." (Saff, 61/6)

"İnsanın itidal-i mizacı ve letafet-i tab'ı ve zînete olan meylidir. Yani: İnsanın insaniyete lâyık bir sûret-i taayyüşe olan meyl-i fıtrîsidir." (Muhâkemât, s. 139)

Burada da ilk cümleyi ikinci cümle açıklamaktadır. Bu gibi bazı yerlerdeki açıklamalar, mânâya daha geniş bakmamıza ve ilk okuduğumuzda göremediğimiz mânâların, açıklama cümleleri ile ortaya çıkmasına vesile olur.

(Devam Edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.