133. yılında Said Nursi

Bediüzzaman’ın dünyaya teşriflerinin 133. yılındayız. Mana aleminden maddi aleme gelişi ve sonrasında başlayan hayat macerası insanlığı ve çağımızı etkilemeye devam ediyor.
Vefatının, hayatı kadar hizmete vesile olacağını söyler. Doğumu da, bir diriliş ve tecdit hareketinin inşa sürecidir.
***
Kainatın bu kaderi sonuçlarında ve gidişatında, ömrünün son iki ayına girerken, Türkiye’de negatif muhalefeti temsil eden CHP ve yandaş medyası ve gazetecileri Bediüzzaman’ı rahat bırakmıyorlardı.
Ocak 1960’ın ortalarında  Ulus gazetesinin başyazısı Yakup Kadri Karaosmanoğlu imzasıyla yayınlanan bir makale, 31 Mart korkusuna ayrılmıştı. Said Nursi’nin DP lehine tutumu üzerinde durup, gerici hareketlere hükümetin taviz verdiğini anlatmaya çalışıyordu.
İstanbul’da üniversite gençlerinin otel çıkışı Bediüzzaman’a ilgisinden rahatsızlığını ifade ediyordu.

Bediüzzaman ise hizmetleriyle alakalı Emirdağ’dan yakın iller Afyon ve Eskişehir’e günübirlik ziyaretler yapmaya devam ediyordu. Her an zihni bir hareket, bir ziyaret ve faaliyet içindeydi. İkamet ettiği Emirdağ’da sık sık kırlara çıkar, kainatı temaşa eder, tefekkürünü yapar, istikbale matuf müjdelerini ve hedeflerini belirlerdi.
Peşini bırakmayan medya, sürekli yeni haberlerle zihinleri kuşkulandırmaya çalışıyordu.

14 Ocak 1960 tarihli Cumhuriyet, Bediüzzaman’ın yakında bir doğu seyahatine çıkacağını Diyarbakır mahreçli veriyordu. Diyarbakır’a, oradan da doğduğu Nurs köyüne  gideceğini yayınlıyordu.
Bediüzzaman’ın hayattaki son ayları ve ülke gündemi ile alakalı Serdar Murat’ın Ankara Siyaseti ve Said Nursi kitabı, devletin ve siyasetin aydınlanma bekleyen yeni araştırmaları için iyi bir girizgah tadında.
Tıpkı 132 yıl öncesine gittiğimizde, şimdilerde 133. yılına girerken, Üstadın doğumunun ve döneminin şartları itibariyle yeni yüzyıla hazırlanan bir seyir görülebilir.

Ömrünün son aylarında emniyet’in Bediüzzaman kayıtları, Adalet Bakanlığının yargı dosyaları, istihbarat birimlerinin gizli raporları, kozmik kafaların ve odaların şifrelenmiş niyetleri ile ifsat komitelerinin gizli planlarını ve yaptıkları muamelelerin  arka planını, balyoz darbe planını öğrendiğimiz kadar henüz bilmiyoruz.

Bediüzzaman ve talebelerinin maruz kaldığı işkence ve baskılar ile mahkeme koridorlarında geçen mağduriyetlerinden sınırlı düzeyde sadece yansıyanı biliyor ve görüyoruz.
Bu günlerde bir ay bile yatıp serbest bırakılan Ergenekon v.b. davalar için tazminat seslendirilirken, Bediüzzaman ve çevresine reva görülen ve sistemli bir rejim politikası olarak uygulanan işkence ve cezaların incelenmesi  için TBMM bir araştırma komisyonu kuramaz mı?

Nur talebeleri, her zaman kaderin tecellisine rıza ile mukabele ettiler ve Bediüzzaman’ın müspet iman hizmeti çizgisinde yürüdüler.
Bu yürüyüş, insanlık ailesine giderken, İslamiyet ile beslenirken geçmişe sünger çekecek ve hatayı telafi edecek bir alicenaplıkla devletin Risale-i Nur’a bakışını düzeltmesi gerekmez mi?
Cumhuriyetin kuruluşundan beri gadre uğramış bir fikir hareketinin teslim edilmesi gereken bir  hakkı değil mi?
Şahsi, gruplara yönelik veya cemaatlere sunulacak bir imkandan bahsetmiyoruz, istenen Risale-i Nur’un devletçe teşvik edilmesidir. Mesela resmi kurumların kütüphanesinde ve isteyenin masasında kişinin kendini tedirgin hissetmeden risaleyi rahat bulundurma psikolojini sağlamaktır.
Yoksa yasakların çoktan aşıldığını, isteyen her yüreğin risale ile hem hal olduğu ayrı bir konu.
Burada  devlete düşen, dünün yanlışlarını telafi edecek, yeni başlangıçlar ve teşebbüsler başlatmak olmalıdır.

Bu meyanda, Türkiye’nin günahlarından sıyrılması için yapacağı işlerden biri de, bir an önce Said Nursi dosyasını açması, hukuksuzluklarını açıklaması  ve özür dileyip, bu manevi sultanın Anadolu bağrındaki bağını güçlendirecek ve özür sadedinde eserlerini resmen neşredip doğru bilinmesine ve okunmasına katkı yapacak bir açılım gerçekleştirmesidir.

Bediüzzaman, kendisine yapılan onca haksızlığa  ve zulme rağmen, ilgililere hakkını helal etme faziletini göstermiştir. Talebelerine ise, intikam peşinde olmamalarını, müspet hareket etmelerini vasiyet etmiştir.
Devletten istediği ise, Risale-i Nur’u resmen yayınlamasıdır. Menderes’in bu konuda Diyanet’e ricada bulunduğu, ancak “zamanın ve zeminin merhametsizliği”nin buna müsaade etmediği bilinmektedir.

Doğumunun 133. yılında (5 Ocak-12 Mart 1878 - www.risaleinurenstitusu.org), vefatının 50. yılında (23 Mart 1960), hükümetin açılımla başlayan demokratikleşme adımlarında, devlet ve rejim olarak geçmişiyle yüzleşirken, Bediüzzaman’ın şahsına ve davasına karşı hala resmi ve gizli zeminlerde yürütülen kapalı engellerden çıkıp, özür borcunu ifade etmesi ve eserlerinin üniversitelerde seçmeli ders olarak okutulması, toplumun vicdanında sağduyulu bir girişim olarak  kabul görecektir.

Bediüzzaman’ın doğumunun 133. Yılı, Risale-i Nur yılı olma istidadı taşıyor. Önümüzdeki yıllar, risalenin ruhunu ittifak ve inkişafta arayanların teşebbüs ve tecdit heyecanına çok manalar katacak ümidindeyim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum