Yetimlerin mallarını mallarınıza katarak yemeyin! 

Yetimlerin mallarını mallarınıza katarak yemeyin! 

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Nisâ Sûresi 2-6. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

2-Hem yetimlere mallarını verin ve temizi pis olana (helâli harâma) değişmeyin; onların mallarını mallarınıza (katarak) yemeyin! Çünki bu büyük bir günahtır.

3-Eğer yetim olan (kız)lar hakkında (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) adâletli olamayacağınızdan korkarsanız, o hâlde size helâl olan (başka) kadınlardan iki(nci), üç(üncü) ve (en çok) dörd(üncü hanımınız) olmak üzere nikâhlayın! (*) Buna rağmen (onların da aralarında) adâletli olamayacağınızdan korkarsanız, artık bir tek (hanım) veya sâhib olduğunuz câriyeler (ile yetinin)! Bu, haksızlık etmemenize daha yakındır.

4-Kadınlara mehirlerini gönül rızâsı ile verin! Fakat size ondan birazını kendi gönlüyle bağışlarlarsa, artık onu âfiyetle, rahatça yiyin!

5-Hem (ey velîler!) Allah’ın sizin için ayakta durabilme (vesîlesi, geçim kaynağı) kıldığı mallarınızı (velîsi bulunduğunuz kimselerin mallarını) sefihlere (yerli yerinde kullanamayanlara) vermeyin; fakat kendilerine onlardan (o mallardan) yedirin, onları giydirin ve onlara güzel söz söyleyin!

6-Artık yetimleri, evlilik çağına gelinceye kadar (gözetip) deneyin! Nihâyet onlarda rüşdüne ermiş bir hâl görürseniz, o takdirde mallarını kendilerine teslîm edin! Ve büyüyecekler (de mallarını elimizden alacaklar) diye israfla ve acele ile onları yemeyin! (Yetîmin malını idâre eden, fakat) zengin olan kimse ise, böylece (onun malını yemekten) kaçınsın! (O velîlerden) fakir olan kimse ise artık (ihtiyaç ve emeği nisbetinde) örfe uygun mikdarda yesin! Sonunda onlara mallarını teslîm ettiğiniz zaman da onlara karşı şâhid bulundurun! Hesab görücü olarak ise, Allah yeter!

(*) Gaylan (ra) Müslüman olduğunda, nikâhı altında on tâne hanımı vardı. Resûl-i Ekrem (asm) bu sahâbeye: “Bunlardan dördünü seç ve diğerlerinden ayrıl!” buyurdular. (Kurtubî, c. 3/5, 17)

“Dörde kadar teaddüd-i zevcât (çok evlilik), tabîata (yaratılışa), akla, hikmete muvâfık (uygun) olmakla berâber, şeriat bir tâneden dörde çıkarmamış, belki sekiz dokuzdan dörde indirmiştir. Bâhusus (husûsen) teaddüdde öyle şerâit (şartlar) koymuştur ki, ona mürâat (riâyet) etmekle, hiçbir mazarrâtı müeddî olmaz (zarara sebeb olmaz).” (Mektûbât, Münâzarât, 384)

“İzdivâcın (evlenmenin) hikmeti ve gāyesi, tenâsüldür (neslin devâmıdır). Kazâ-yı şehvet lezzeti ise, o vazîfeyi gördürmek için rahmet tarafından verilmiş bir ücret-i cüz’iyedir (küçük bir ücrettir). Mâdem hikmeten, hakīkaten, izdivac nesil içindir, nev‘in bekāsı (neslin devâmı) içindir. Elbette, bir senede yalnız bir def‘a tevellüde kābil ve ayın yalnız yarısında kābil-i telakkuh olan ve elli senede ye’se düşen bir kadın, ekser vakitte tâ yüz seneye kadar kābil-i telkīh bir erkeğe kâfî gelmediğinden, medeniyet pek çok fâhişehâneleri kabûl etmeye mecburdur.” (Zülfikār, 25. Söz, 38-39)