Senai DEMİRCİ

Senai DEMİRCİ

Yazıcı mı kalsam, okuyucu mu olsam?

“Eğer bir yaşındaki bir çocuğun aklı bulunsa ve ondan sual edilse:

‘En leziz ve en tatlı haletin nedir?’ Bel[li]ki diyecek: ‘Aczimi, zaafımı anlayıp validemin tatlı tokadından korkarak yine validemin şefkatli sinesine sığındığım halettir.’”

Yedinci Söz’ün bu sürpriz cümlesinde esmanın semasına doğru yol açıyor Said Nursi. Ama hep bildiğimiz yoldan değil. Dışarıdaki bir şeyi ezberlemeye değil, içimizde çağıldamakta olan akışa katılmaya çağırıyor. Empati daveti bu. Duygudaşlık çağrısı. Tanıdık, tanıdık olduğu kadar heyecan verici bir duyuşun atmosferinde ağırlıyor kırık kalbimizi. Bilgilendiren değil; ezber ödevi veren değil. Akıl veren değil, aklı inşa eden.

Fıtratın yatağındaki akışa dokunuyor Said Nursi. Bildiğim kadarıyla, tefsir usulünde yeri yok bu çağrının. İnsanı, ruhunun göğüyle tanışmaya çağırıyor: Çocukluğa! “Bir yaşındaki bir çocuğun aklı bulunsa…” ifadesini şöyle de anlayabiliriz: “Aklı başında her insan, içinde yaşayan bir yaşındaki çocukla tanışsa…” Bu cümle, pişmanlıklar içinde kıvranan her insanın iç sesi. Şaşkın, tereddütlü, yolda kalmış, ümidini yitirmiş insanın dudağına dokunan, nefesine dolanan serinlik.

Evet, Risale-i Nur farklı. Farklı bakıyor varoluşa. Bu kadarı iyi ama bir sorumluluk da yüklüyor bize bu. Bu evrensel metne, bu içten yüzleşmeye dair sorumluluğumuz da farklı olmalı o halde. Risale-i Nur hakikati dışarıdan seyrediyor değil, profesyonel bir çerçeveye alıyor değil. Hakikatle canlı bir yüzleşmeyi yazıyor, yaşıyor. Ve elbette, canlı yüzleşmelerde olduğu üzere tahmin edilmez, hesaba gelmez bir salınıma sokuyor.

İyi niyetle belirlenmiş, naif bir görev sorumluluğuyla ortaya çıkmış “yazıcı” ve “okuyucu”luktan fazlasını isteyen bir sorumluluğumuz var Risale metnine karşı. İçimizde kıvranıp duran şaşkınlıkların, tereddütlerin, sancıların ipine dizili kelimelerle konuşuyor. Yüreğimizin loş labirentlerinde ağlaşan yetimliklerin, utanmaların, çaresizliklerin sayfasına yazılı Risale.

Kalbimize yakın. Gönlümüze tanıdık. İçten bir itirafın yakasını açar gibi hesapsız. Bilinci varlığın mürekkebine daldırıyor. Hayır, hayır, “edebiyat yapıyor” değil Said Nursi. Ve asla “Bu da tasavvuf olsun!” hesabında değil. “Tasavvuf” diye diye ötelediğimiz, neredeyse birilerinin hobisi haline getirdiğimiz, sanki uzmanlık alanıymış gibi çerçevelediğimiz bir “iş”i yapıyor değil. Saflaşmak ise tasavvuf, adını tasavvuf koymaya gerek görmeden saf bir yüzleşme yaşıyor. Tuhaf jargonlara yaslanmadan, uzak kavramlara başvurmadan diri ve duru bir yol keşfediyor. Sancısını ve acısını, kaygısını ve tereddüdünü kendini tanıma yolunda avuçlayan acemi bir yolcunun orijinal kalp çarpıntılarını duyuyoruz Risale’de. Yolculuğunu yol yapıyor bize Said Nursi. Yolun kıyısında seyirci olmamızı değil; yolun yokuşunda ter dökmemizi, yorulmamızı, yoğrulmamızı umuyor.

Yaralarımız üzerinden konuşuyor. Acılarımızdan bakıyor. Annesinin tatlı tokadından korkarak yine annesinin şefkatli sinesine sığınan bir bebeğin şahitliğiyle, pişmanlıkla kararmış bir ömrümüzün sonuna beyaz mı beyaz bir nokta koyuyor. Hayatımıza vurmadıkça anlayamayız çünkü bu Risale cümlesini. Belki sadece alıntılarız ama alınmayız.

Said Nursi’nin ‘din adamı’ ‘İslam âlimi’ yahut “müfessir” sıfatıyla yazdığı şey değil bu cümle-ve elbette diğer cümleleri de. İç sesimizi duyan, utangaç sızılarımıza ses olmak üzere mürekkebini kalbinden damıtan sade bir insanın hayat notları. Bu cümleyi, bu ifadeyi izlediğinde, kalbine varıyor insan, vicdanına dokunuyor.

Âlim yapmaz bunu. Tefsir tekniğine gelmez bu ifade. Başka, bambaşka bir şey var burada. Adını koyalım ya da koymayalım; bu başkalığı anlamayı vicdanımızın borç hanesine kaydedelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum