Ya biz Cevşen okumayalım mı?

Dua, kulluğun en önemli göstergelerinden biri. Ayrılmaz bir parçası. Kulun Rabbi ile konuşması, her şeyini O’na bildirmesi ve O’ndan yardım dilemesi...

Dua, insanın Rabbiyle mükâlemesidir. İstediği her an Rabbiyle irtibat kurabilme, isteklerini O’na bildirme, her hâlini O’na arz etme ve O’ndan yardım dilemenin adıdır. “Dua edin, cevap vereyim” buyruğuna uymanın bir göstergesi, “Duanız olmazsa Rabbiniz katında ne kıymetiniz var?” kelamının mühim bir yansımasıdır.

Dua, aslında bir nevi psikoterapidir. Ruh sağlığı açısından oldukça önemli bir tedavidir. Çünkü insan, dua ile başkalarına açamadığı dertlerini, isteklerini Rabbine açabilir ve gönlünden geçen her şeyi Rabbinden niyaz edebilir. Dua edip niyazda bulunduğu zatın da sıradan biri olmadığını ve her istediğine cevap verecek kuvvet ve kudrette olduğunu bildiği için, ağır yükler altında ezilen ruhu ve kalbi rahat bir nefes alır. Kendisine çok zor gelen bu sıkıntıları, Rabbinin çok kolayca halledebileceğini bildiği için rahat eder.

Peki, dua nasıl edilmeli?
Rabbimizin en hoşnut olduğu dua nasıl yapılır?

Bunun örneklerini öncelikle Kur’an’dan ve Peygamber Efendimizin (aleyhissalâtu vesselam) uygulamalarından, sonra Kur’an’a talebe olup nice talebe yetiştiren asfiya, evliya dediğimiz o büyük insanlardan öğreniyoruz. Kur’an’ın bize öğrettiği en güzel dua örnekleri, peygamberlerin yaptığı dualardır. Kur’an, bizlerin de bu dualarla Rabbimize niyazda bulunmamızı emreder. Bu dualar kabul edilmiş dualardır zira.

Bu duaların en güzel örneklerinden bir tanesini, büyük zırh anlamına gelen Cevşenü’l-Kebir’de görüyoruz. Cevşenü’l-Kebir, baştan sona Rabbimizin isimleriyle örülmüş muazzam bir dua mecmuasıdır. A’raf sûresinin 180. ayetindeki “En güzel isimler Allah’ındır. O’na o isimlerle dua edin” buyruğuna en güzel bir cevaptır. İnsanın isteklerinin, arzularının Rabbimizin bir ismiyle bağlantılı olarak dile getirilmesidir. En büyük saadet olan cehennemden ve azaptan kurtuluş talebinin, tam yüz defa aynı cümleyle ve belki bin defa farklı cümlelerle ifade edilmesidir.

Cevşenü’l-Kebir, bir savaş öncesinde Peygamber Efendimize, Hz. Cebrail vasıtasıyla getirilmiş, bu duayı okuyup ondan sonra savaşa girmesi söylenmiş ve ümmetinin de okuması tavsiye edilmiştir. Buradan anlıyoruz ki Cevşenü’l-Kebir, hem maddi hem de manevi tehlikelere karşı koruma sağlayan önemli bir duadır. Tabii yanlış anlaşılmamalı. Asıl koruyan Allah’tır. Cevşenü’l-Kebir gibi dualar da, bu koruma için Rabbimize sunduğumuz en güzel talep şeklidir.

Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam bu duayı okuduktan sonra yanında bulunan Hz. Ali, o mübarek ağzından çıkan duaları hıfzetmiştir. Hz. Ali’den de kendi çocuklarına intikal etmiş ve bu silsile üzerinden sonraki insanlara miras kalmıştır.

Bir süre önce bir arkadaşım vesilesiyle internetten bir yazı bana ulaştı. Cevşenü’l-Kebir hakkındaydı bu yazı. Cevşenü’l-Kebir’in sahih hadis kitaplarında olmadığı, bazı Şiî imamları tarafından rivayet edildiği (en muteber Şiî kaynaklarında bile yok diyor), dolayısıyla güvenilir olamayacağı söyleniyordu.

Sahih hadis kitaplarında olmadığı, böyle bir dua kitabının olmadığı anlamına gelmez. Sahih hadis kitaplarında olmayan kimbilir daha ne kadar sahih hadis var. Sahih hadis kitaplarında olmayan her şeyi kabul edelim demiyorum. Ama İmam-ı Gazalî gibi büyük bir müceddid onu kendisine vird ediniyor ve tutup ona bir şerh yaparak herkesin istifade etmesine gayret ediyorsa...

Hal ve keramet sahibi büyük evliya Ahmet Gümüşhanevî Hazretleri, Mecmuâtü’l-Ahzap isimli eserinde geniş yer veriyor (kaynaklarıyla beraber aktarıyor), vird ediniyor ve talebelerine de okumasını tavsiye ediyorsa...

Bediüzzaman gibi hayatıyla, sözleriyle, eserleriyle, her haliyle Allah’ı anlatan, O’nun adını bir insanın daha kalbine nakşetmek için büyük uğraşlar veren, her halimizde O’nun huzurunda olduğumuzun farkında olup, her an O’na niyaz ve tazarruda bulunmamız konusunda ciddi çalışmaları olan bir sahibüzzaman her gün okuyor ve eserlerinde de kıymetinden bahsediyorsa...

Ve onların bu uygulamalarını kalp ve söz ehli büyük zatlar kabul ediyorsa (zira itiraz etmiyorlar)...
O zaman bu, sahih ve güvenilir bir dua anlamına gelir. Ve bunun mesnetsiz bir Şiî duası olduğunu söylemek ve faziletinin olmadığını iddia etmek büyük bir haksızlık olur. Her halükarda hakkı savunan ve hak için hayatını hiçe sayan insanlar, hak olmayan bir şey üzerinde ısrar ederler mi? Bundan ne çıkar umabilirler?
Bilakis, Cevşenü’l-Kebir’i insafla okuyan herkes çok iyi bilir, hatta hisseder ki, bu, sıradan bir dua mecmuası değildir. Tamamen Rabbimizin isimleriyle örülmüş ve her okuyanın kalbinin letafetini artıran kıymetli bir eserdir.

Gerçi o yazının en son kısmını görünce burada anlatılanların, hakkın ortaya çıkması ve insanların gerçekleri öğrenmesi için yazılmadığını anladım. Amaç daha farklıydı. İnsanların kafasını karıştırmayı kendilerine hedef edindiklerini ve insanlar arasında kıymeti gittikçe artan Cevşenü’l-Kebir duasının kıymetini düşürmek için uğraştıkları belliydi. Onların bu tavrına en güzel cevabı, yine A’raf sûresinin az önce aktardığımız ayetinin devamında buluyoruz. “O’nun isimleri konusunda eğriliğe sapanları terk edin. Onlar yaptıklarının cezasını görecektir.” Madem Kur’an böyle diyor, o halde böyle itirazlarla Rabbimizin isimlerinden bizleri uzaklaştırmaya çalışanlara kulak vermemek gerekiyor.

Değil Cevşenü’l-Kebir gibi Peygamber Efendimiz aleyhissalâtu vesselama gönderilen esma talimi olan dua kitabı, herhangi bir yerde Rabbimin isimlerini bana anlatan birisini ben dinlemeyecek miyim? Rabbimizin isimlerini bu kadar güzel anlatan başka kaç kitap var ve biz ne kadarını okuyabiliyoruz?

Dua konusunda, Rabbimize niyazda bulunma konusunda çok yeterli olduğumuzu söyleyemeyiz. Yeterli olanlar vardır elbette. Onları tenzih ederim. Ama kendi yaptığım dualara bakınca, Kur’an’da anlatılan ve Peygamber Efendimiz aleyhissalâtu vesselamın uygulamalarında yer alan dualara ulaşmak için daha çok gayret göstermemiz gerektiğini görüyorum. E, Cevşenü’l-Kebir’i de aradan çıkarınca geriye ne kalıyor? Rabbimize nasıl dua edeceğiz? Namaz sonlarındaki iki dakikayı geçemeyen dualarımız yeterli olacak mı?

Dua başlı başına bir ibadettir. İbadet de özel zaman isteyen, vakit-saat ayrılması gereken bir eylemdir. Elimizde bir dua mecmuası yoksa nasıl dua edeceğiz? Neye göre edeceğiz? İrticalen yapılan, içten geldiği gibi edilen dualar da mühimdir elbette ama bunu ne kadar başarabiliyoruz? Zaten Cevşen okumak da buna mani değil.

Bir defasında da birisinden “Dua kitabı okuyacağıma Kur’an okurum, daha çok sevap kazanırım” diye bir şey duymuştum. Ne güzel. Sürekli Kur’an okusa gam yemeyeceğim. Ama Kur’an okuma programına bakınca onun da hiç içaçıcı olmadığını müşahede ediyoruz. Ramazan’dan Ramazan’a... Tamam, hadi Ramazan ayını kabul ettik diyelim. Ya geri kalan 11 ay? Bence bu, rahatına düşkün olan ve dua gibi bir ibadetle vakit geçirmek istemeyen nefsin bir hilesinin cümleye dökülmüş halidir. Yoksa daha çok sevap kazanmak isteyen birisinin yapacağı iş değil. Çünkü daha fazla kazanmak isteyen daha farklı yollar arar. Bir taraftan Kur’an okurken, diğer taraftan da başta Peygamber Efendimiz olmak üzere büyük zat dediğimiz asfiya ve evliyaların duaları da ıskalamaz.

Ben bu tür iddialar ortaya atanların tembellikten dolayı bir kaytarma, bir kaçış yolu aradıklarını düşünmek istiyorum. İnşaallah daha ileri bir şey değildir. Eğer cahilane söylenmiş bir sözse, bu, büyük zarar demektir. Yok, eğer kasıtlı bir şekilde insanlar bundan soğutulmaya, dua denen büyük ibadetten uzaklaştırılmaya çalışılıyorsa o zaman, bu, büyük hasaret, büyük tehlike demektir. Allah muhafaza...

Cevşenü’l-Kebir, Muazzam bir dua kitabı... Esma-i İlahiye ile örülmüş mücerreb bir dua... Bir taraftan Rabbimizin isimlerini öğreten, bir yandan da Rabbimize nasıl dua edeceğimizi, nasıl yakarışta bulunacağımızı ders veren hakikatli bir dua... Ve bizler için bulunmaz bir hazine... İnşaallah istifademiz, feyzimiz, nasibimiz çok olur, âmin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.