Vefatının birinci yılı münasebetiyle Ekrem Kılıç

Habip Artan’ın yazısı

Onu anlatmak ancak anlamakla mümkündür, onu tanıyalı çeyrek asır olmuştu. Risale-i Nur’ları anlayışı ve yorumlayışı, ilm-i cifr’e hakimiyeti, aruz veznini mükemmel kullanması, Osmanlıcayı çok iyi bilmesi beni bir hayli etkilemiştir. Kendisinden ilmen pek fazla yararlanamadım, tembellik ettim, gözümüzün önünde ilim pınarı akıp duruyordu.

Orta Anadoluda doğmuş, gençlik çağlarında Batman TPAO’da uzun bir müddet çalışmış, yine orada misafir olarak çalışan bir beyefendinin kızı ile evlenmek nasip olmuş. 1978 yılında zamanın iktidarının TPAO’da çalışanlara tazminatını vermesini vaad ederek işten çıkarması ile Ekrem hocamın zorlu yılları başlamış. Aldığı tazminat ile özel bir işyeri açmış, iki yıl içerisinde ortağından zarar görerek işyerini kapatmak zorunda kalmış. 

12 Eylül ihtilaline birkaç gün kala ağabeyler Ekrem hocamıza sahip çıkmak adına, Siirt ili Vakıflar Yurt Müdürlüğüne tayinini kendi elleri ile bizzat Said Dolgun ağabey Ankara’da takib ederek gerekli tayin işlemlerini 12 Eylül’e bir gün kala bitirmiştir. Artık Ekrem hocam, Siirt Vakıflar yurt müdürüdür, tam on yıl burada yurt müdürlüğü görevini layıkıyla yerine getirmiş, daha sonra aynı ilde Öner Ergenç ağabeyin de desteğiyle Kültür Müdürü olarak atanmıştır. Üç-dört yıl bu görevde kalan hocamızı yine 1993 yılında zamanın Kültür Bakanı, hocamızı sırf inancından dolayı, hiçbir kabahati olmadığı halde bil-â hak ve sebepsiz olarak tayinini çıkartarak sürgüne yollamıştır.

Şanlıurfa’da Milli Eğitim Müdürü olarak görev yapan Öner Ergenç ağabey Ekrem hocamızın Harran Üniversitesine tayini için ön ayak olmuş ve hocam 1993 başında dönemin HRÜ Genel Sekreteri İsmail Benek ağabeyin de oluru ile Harran Üniversitesine İdari Mali İşler Daire Başkanı olarak naklini gerçekleştirmesi nasip olmuştur. Aynı üniversiteden 1997 yılında yine dönemin 28 Şubat zihniyetli rektörün icbarı ile mecburi emekliliğe sevk ettirilmiştir, daha 15 yıl çalışabilecek durumda olmasına rağmen erken yaşta emekli olmuştu. Böylece kapasiteli bir Osmanlı beyefendisini, çalıştığım kurum maalesef kaybetmiş oldu.

1993 ila 1997 yılları arasında kendisi ile beş yıl birlikte aynı üniversitede yönetici olarak çalışma imkanım oldu. Yazı ve memuriyet dilini ondan öğrenmiş oldum. 1993 yılında İsmail Benek ağabeyin de tavsiyesi üzerine kerimeleri ile tanışma imkanımız oldu ve böyle değerli bir ağabeyle akraba olmaya şerefine nail olmuş oldum. Artık daha yakından görüşüyor, onun tavsiye ve yaşantısını model olarak almaya başlamıştım.

Risale-i Nurları okumada, anlamada, anlatmada, yaşamada, şahsi ibadetlerinde, namazında, orucunda, abdestinde hulasa oturmasında kalkmasında göstermiş olduğu hassasiyete hep hayran kalmışımdır. Risale-i Nurları tanımasından vefatına kadar Risale-i Nurlara sadakatte zerre kadar fütur göstermeden hizmetine devam edebilmiştir. Cenab-ı Allah, hizmette sadakatinin kerameti olsa gerek üç evladın yanında kendisine munis, yoldaş ve arkadaş ve kardeş olabilecek bir üç evlat daha ikram etmiştir.

Ekrem hocam çok müktesid ve cömert bir insandı. Bir damla suyu israf etmezken fakirin fukaranın, yakınlarının hep elinde tutmasını bilirdi. Risale-i Nur ile iştigal eden tüm cemaatlere yardım elini uzatırdı. Hiçbir cemaate ayrımcılık yapmazdı, hemen hemen hepsine gider gelir, irtibatını kesmezdi. Ayrılık ve gayrılıktan hiçbir zaman bahsetmezdi. Yaşadığı her şehirde, Batman, Siirt, Şanlıurfa ve Hatay olmak üzere bir çok sevenleri vardı. Hayır sever vakıf ve derneklerin resmi işlerinin takibini yapar onlara yardımcı olurdu.

Kısa bir müddet Şanlıurfa Müsiad derneğinde genel sekreter olarak görev yapan Ekrem hocam 2000 yılından sonra vefat edene kadar yaz aylarında Hatay’da orman içi bir köyde inzivaya çekilerek gece gündüz kendisini okumaya ve yazmaya adadı. Her yıl kışın Şanlıurfa’da yazları ise Hatay’da misafir olarak köyde kalırdı.

Her dönemin halini ahvalini iyice tahlil temaşa ederek yaşadığımız olaylara bakış açısını çok güzel bir şekilde veciz olarak ifade ederek basın ve yayın yolu ile bizlere ulaşmasını sağlardı. Bir zamanlar Yeni Asya Gazetesinde, daha sonra Risale Haber ve Nurdan Haber sitelerinde yazılarını yazma imkanı olmuştur. Yazmış olduğu şiir ve nesirleri hep merakla bekler ve bazen gülerek bazen de düşüncelere dalarak istifade ederdik.

Ekrem ağabey çocuklarına ve torunlarına çok düşkün bir şahsiyeti vardı. Onları çok sever, korur ve kollardı. Bütün çocuk ve torunlarının, yakın akrabalarının doğum günü ve benzeri güzel günlerini unutmaz, yanına kaydeder, zamanı gelince mutlaka ziyaret etmese bile telefon ile tebrik ederdi. Her torununa her bayramda, her karne gününde, her doğum gününde muntazaman rutin olarak para ve hediye vermeyi ihmal etmezdi, adeta onları maaşa bağlamıştı. Bugünkü değer ile yılda her bir torunun eline küçük olsun büyük olsun 500 lira para geçerdi.

Ekrem hocam sözünde duran bir insandı, borcuna çok sadıktı, vereceği zekat, hayır ve hasenatları da borç hanesine her ay yazar ve ödemeyi ihmal etmezdi. İnsanların halinden anlardı, düşkünlere yardım elini uzatırdı, nerede hizmet ile ilgili bir inşaat yapılsa oraya da yardım elini uzatır, temelinde ve harcında kendisinin de payının olmasını arzu ederdi. 

Ekrem hocam hali vakti yerinde olduğu zamanlarda elindeki avucundaki birikimlerinin azami kısmını hizmet ile alakalandırılan AYES denen bir çiftliğe maalesef kaptırmıştır, halâ da hakkını alamamıştır. Yine, doksanlı yıllarda araba ve ev furyası ile yola çıkan şirketlerden birisine de ne yazık ki bir araba miktarı birikimini kaptırmaktan kurtulamamıştır. Zaman zaman elinden geldiğince hizmet amacıyla cemaatinin yayın organlarına ve kitapevlerine sahip çıkmak adına yardım elini uzatmıştır.

Son zamanlarında Risale Haber ile birlikte Risale-i Nur Külliyatındaki eserlerin kendi deyimiyle senaryo denemelerine birinci ve ikinci sözden başlamıştı, devamını getirmek nasib olmadı. İnşaallah bir dahaki yazımda bu iki denemesini irdelemek ve yayınlamak nasib olur. 

 Bu dünyadaki mekanından, dostlarının ve sevenlerinin arasından ayrılarak, geçen sene 14 Şubat 2018’de sevgili bir günde sevgililer sevgilisine kavuşmuştu. Vefatının sene-i devriyesi münasebetiyle bir kez daha Allah’tan rahmet ve mağfiret dilerim. Ruhu şâd, mekânı Cennet  olsun inşaallah. Amin.

***

Sizleri Ekrem hocamın “Dostlara Teşekkürler” Şiiriyle başbaşa bırakıyorum. 

Dostlara Teşekkürler

Cennet bile insana zevk vermezmiş yalnızken;
“Dost dostuyla birlikte” müjdesini düşün sen!

Dünyâda daha fazla dostluğa ihtiyâç var:
İnsan dostuyla güler, sevdiği ile ağlar.

Minnetdârım hepsine, şevkıme şevk kattılar;
Güzel mesajlar yazıp bana el uzattılar.

Hak bildiği bir yoldan hiç şaşmayan Koçoğlu;
Urfa’nın o  sımsıcak havasıyla dopdolu.

Eğilip bükülmeden söyler lâfı çekinmez.
Sessizce hizmet eder; aşkı, şevkı hiç dinmez.

Hısn-ı Mansûr’da yıllar boyunca hizmet eden,
Gürsoy’lu kardeşime şükranlar sunarım ben.

Telefondaki sesi şevk verir, kuvvet verir;
Tenbelleşen şâiri hep cesâretlendirir.

Akdeniz’den el sallar, Dilek Hoca’msa, kalkıp;
Hadîsler deryâsından fırsat bulursa bakıp.

Rahmetli Cânân Hoca, yetiştirdi yerine;
Nice güzel insanlar, benziyor birbirine.

Tavşandağı’dan esen buz gibi rüzgârlarda,
Çelik yürekli Kaplan büyüyorken Belvar’da

Ekmeklerini yedim, sularından çok içtim;
Ozanca duyguları belki oradan biçtim.

Tersakan’dan huy kapmış Kaplan’ım, celâletle;
Yakın Tarih’e parmak bastı ya cesâretle…

Nereye kanat açtın, özledik dostum Seni?
Övmen değil, selâmın duygulandırdı beni…

Bencileyin bir nâzım değil, şâirdir Pala;
Bir tahassür hissi var satırlarında hâlâ.

Yetmişlik olduk artık, “Yetmişler” nerde kaldı?
Dünyâdan göçtü kimi, kimi dünyâya daldı.

Ümitsiz miyiz? Aslâ! Gelenler bizden iyi;
Görür gibiyim şimdi bahtiyâr bir âtîyi…

Velâyetle kerâmet izhâr etme, ey Ahî;
Zahmetsiz rahmet olmaz, bu kànûn-i İlâhî.

Tohumlar saçılmazsa ürün verir mi, başak?
Kökümüz, gövdemiz bir; meyve olgunlaşacak.

Çeşitli fıtratlara hitâb eylesin diye,
Bu hâller verilmiştir Hak’dan bize hediye.

Her isti’dâd yer bulur; gelişir bu vâdîde.
Kimse kısmetsiz kalmaz o deryâ-yı vâsîde.

Batman’da Gündüz oldu bana karanlık gece;
Nur’u orada buldum, âbâd oldum gönlümce.

“İkinci doğum” desek, olur mu mübâlağa?
“Batman!” demeseydiler, batacaktım batağa…

Şerîf olduysak eğer, şerefimiz Nur’lardan;
Onun ile kurtulduk sayısız kusurlardan.

Batman üç – beş beyitle yazılmaz, anlatılmaz;
Başka zamana kalsın, burda ne söylesem az…
(Ekrem KILIÇ, 13.10.2012)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum