Vah ki vah...

Zihinlerimiz iltihap tutmuş. Cehdimiz kül bağlamış. Muhabbete muhabbet adavete inkılab edince ufuklarımız kararmaya başlamış. Ve kayıklar alabora olunca da etrafa vaveylalar fışkırmaya başlamış. Böylece düşmanın saldırırsını görmeyince en mahrem haletlerimiz çürümeye başlamış.

Ve bu çürükler yüzümüze aksedince Nur-u Kur’an sitemden öfkeye doğru  zecr tokatlarını hazırlamaya başlamış. Dağılın ve kaçın!

Nereye kadar?
Utanıyorum, sıkılıyorum, öfke basıyor beni… Karabasan gibi çöküyor üzerime bunca savurganlık… Bediüzzaman’ın mirasını biz mi taşıyacağız… Vah ki vah…

* * *

Allah aşkına bakın sosyal medyadaki yankılara… Yazılan yazılara ve yapılan yorumlara. Ve bunlar güya “Nur talebesi”… 
-“Benim cemaatim seninkini yener”, ”Yok benim cemaatim daha güçlüdür...”
-“Yok, yok, bu hizmetin gerçek ve tek sahibi biziz...”

Al sana çocukça hezeyanlar ve manüple etmeye müsait bir yapı… Yahu Bediüzzaman’ın yaşayan her bir talebesi zaten onun varisçisidir. Onlar görevini yaptılar. Onlar asla toz kondurmadılar. Ve gittiler…

Biz ne yapacağız biz? Yahut da şöyle soralım; Biz ne yapmışız?

Bediüzzaman hazretlerinin bıraktığı yer ile şu an gelinen yer arasında nasıl bir fark var hiç inceledik mi? Risale-i Nur’u kendisine rehber edinmiş tüm yiğitlere sesleniyorum: Hedefimiz nedir?

Yeri gelmişken bir soru daha soralım: Tüm Müslümanlar nurcu mu olsun? Yahut nurcu olabilirler mi? Daha doğrusu buna gerek var mı?

* * *

İslamiyet’e kaç var? Peki ya insaniyete…

İslamiyet’le insaniyetin çakıştığı bir noktada yaşıyoruz şimdi. Zira mehdiyet insanlıkla buluştu. Belki de insaniyetin yolu mehdiyete düştü. 

Garip olan nedir biliyor musunuz? Kader ağlarını örüyor biz göremiyoruz. Felek çarkını geri çevirdi biz göremiyoruz.
Ve kaderi ilahi islamiyetle insaniyeti birlikte çalkalıyor biz onu da göremiyoruz. Çünkü kapılmışız taasubun devran seline…

Benim cemaatim, senin cemaatin... Peki cemaatler bizi nasıl yetiştirdi? "Sen sensin, ben benim." "Ve ben en iyisiyim" Vah ki vah...

* **

Musibeti ilahiye ile gazap ve kahrı ilahiye arasındaki fark kefaretü’z-zünüp ile kesaretü’-zünüp arasındaki fark kadar büyüktür. İlkinin ucunda belki cennet vardır, diğerinin ucunda cehennem… Öyle ise sıla gurbeti ile gönül gurbeti arasında ki fark da bu kadar büyük olmalı. Oysa şimdi değil gönül gurbeti, buğz ve nefret iklimlerinde boğuluyoruz.

* * *

Günlerden bir gündür. İki hakikat fedaisinin arasına bir kara kedi girer. Uhuvvet adavet'e dönmüştür. İkisi de nurun hizmetkarı... Üstad'a uğrarlar. Üstad celallenmiştir. Sert bir tavır ve kızgın bir eda ile, "Sizin hizmetiniz bana lazım değil, bana sizin uhuvvetiniz lazım" der ve her ikisini de kovar.

Evet, bu davada hizmeti uhuvvet yapar. Bu davada hizmeti ihlas yapar. Peki bu kadar "kendini beğenmişlik" atmosferinde nerde uhuvvet nerde ihlas? 
Vah ki vah...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum