Umulmadık yerden

Rivayet edilir ki, bir zamanlar Aşil diye bir kahraman varmış, yenilmesi güç, bileği bükülmez ama zülmünden de çok kişinin çile çektiği bu kişi sadece topuğundan vurulabiliyormuş. Belli bir süre sonra Paris adlı bir erkek tarafından topuğundan ok ile vurularak öldürülmüş.

Aşil diye tasvir edilen mesel yaşanmış mıdır bilmem. Ama Aşil’in neden topuğundan vurulduğu sorusu üzerinde düşünmek gerekiyor bence.

Aşil çok güçlü bir savaşçıymış, her tarafını dikkatli bir biçimde korurmuş ama topuğundan bir saldırı geleceğini düşünmemiş ve orayı korunmasız bırakmış ve hiç ummadığı yerden gelen saldırı karşısında canını bir okun uçuna teslim etmiş.

Hepimiz Aşil’iz.
Acziyet ve fakriyetimize istinad etmeyip benliğimize, aklımıza, ilmimize, cesaretimize ve enaniyetimize güvenirsek hiç umulmadık yerden vuruluruz.

“Min Heysu la yehtesip” kaidesince hem mükafatlar hem de mücazatlar umulmadık yerden ve umulmadık şekilde veriliyor.

İnsanın en önemli iki kuvveti aynı zamanda en önemli iki yarasıdır. Bunlar acziyet ve fakriyettir. Nihayetsiz aciz ve nihayetsiz fakir olan bu beşer, bu iki yarasının merhemi için Allah’a koşar ve her daim Allah’a sığınırsa bu iki yara iki kuvvete dönüşür. Bu iki kuvvet ile en zaif insan en kavi insana meydan okuyabilir ve Allah’ın izniyle onu mağlub da edebilir.

Ama, aciz, fakir ve hakir olan insan, Allah’a sığınmak yerine ilmine, kuvvetine, cesaretine, istikametine, fikri duruşuna güvenir ve bununla övünürse o zaman bu iki yara inanılmaz bir biçimde mutlaka günün birinde görünür olur. Bu görünen yaralar tövbe ve istiğfar ile kapatılmaya çalışılmaz ve insan yürüdüğü istikameti değiştirmeye yanaşmaz ise o zaman yaralar kapanmaz deliklere dönüşür.

O zaman çok güçlü olanın nihayetsiz aciz bir biçimde ıztırap çektiğini, çok cesaretli olanın en korkaktan daha korkak bir hale geldiğini, ilmiyle nam salmış bir kişinin en cahilden daha cahil bir biçimde rezilü rüsva olduğunu görürüz.

Eski ceberrut bir eşkiya olan Nemrud, ömrünün son zamanlarında sarayının ve şahsının güvenliğini abartmıştı, tüm kapıları kapattırmıştı, bir kapının deliğinden tehlikenin geleceğini hiç ummamıştı. Hiç ummadığı o delikten, hiç ummadığı bir mahluk olan bir sinek geçti ve Nemrud’un burnundan girip beynine girdi. Savunmasında hiç ummadığı yerden vuruldu.

Hepimiz Nemrud değiliz. Ama Nemrud olmaya namzediz. İçimizdeki enaniyet ve benlik kendi çapında bir Nemrud’u doğurabilir çünkü.

Bundan dolayı hem ameli hem de fikri planda müteyakkız olmalı ve acziyetimizi ve fakriyetimizi göz önünde bulundurarak hareketlerimize dikkat etmeliyiz. Yoksa şaşırmak ve şaşırtmak içten bile değil.

Allah haktan ayrımasın, ayırırsa da şaşırtmasın, şaşırtırsa da yoldan çıkartmasın. Yoldan çıkartırsa da rezil etmesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum