Üç önemli mesele:İslam şemsiyesi,Nurların sadeleştirilmesi, imamlarımız

Üç önemli mesele: İslam şemsiyesi, Nurların sadeleştirilmesi ve imamlarımız

 

1-İslam’ın en üst şemsiye olması

 

İslam, en üst şemsiyedir. İslam, bütün Müslüman milletlerin ortak, mukaddes değeridir. Milletleri ve milliyetleri bir ırkta toplamak mümkün değildir. Gerek de yoktur. Ama hepsini İslam’da, İslam şemsiyesi altında toplamak mümkündür. Bu ise gereklidir ve farzdır. Çünkü o, bütün milletlerin Rabbi olan Allah’ın nizamıdır. Bütün milletlerin onda toplanması, onu anlaması, yaşaması, anlatması ve yayması da Allah’ın emri, rızası ve arzusudur.  Hatta ve hatta Allah’ın kulun üzerindeki en büyük hakkıdır. Hiçbir ırkın, hiçbir ırka üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük, ancak iman ve takva iledir.

 

2-Nurların sadeleştirilmesi

 

Bediüzzaman, sadece dinimizi değil, aynı zamanda dilimizi de ihya etmektedir.  Kimse onun dilini kendine uydurmaya kalkmasın, kendini ve dilini ona uydurmaya kalksın.  Onu kendi seviyemize indirmemiz zillet, bizim ona tırmanmamız ve yükselmemiz izzettir. Bediüzzaman’ın Nur Risaleleri şerh ve tanzime tabi tutulabilir. Ama asla onun orijinal kelimeleriyle oynanmamalıdır. Çünkü Risale-i Nur’da öyle bir zenginlik vardır ki bir kelimesinden bile bazen bir makale ve bir kitap çıkabilir. Konuşmalarınızda ve yazdığınız eserlerinizde Risale-i Nurdan aldığınız metinleri ruhuna uygun bir şekilde tercüme edebilir ve izah edebilirsiniz. Çünkü herkesin Risale-i Nurdan istifade etme hakkı vardır. Bu hakka engel olmaya da hiç kimsenin hakkı yoktur. Zaten bu icraata da kimsenin karşı çıkacağını sanmıyorum. Çünkü yaptığınız izah ve ortaya koyduğunuz eser sonuçta sizindir. Bu icraatınızla siz sadece istifade ve istifazenizi yansıtmış olmaktasınız.

 

Ama siz kalkar da Bediüzzaman’nın diyelim Sözler kitabının orijinalinin yerine sadeleştirilmişini koyar ve kitabın üstüne de Bediüzzaman’ın ismini koyarsanız bu apaçık bir tahrif olur. Risale-i Nur denizinden kovanızı doldurabilirsiniz, oradan aldığınız suda her türlü tasarrufta bulunabilirsiniz, ama denizin kimyasını bozmaya kalkmamalısınız.

Risale-i Nur’un orijinalini koruyarak anlaşılması için yapılan her hizmet güzeldir, tebrike ve takdire layıktır.

Kur’an’ın orijinali korunarak nasıl herkes onu anlamaya ve anlatmaya çalışıyorsa, Kur’an’ın bir çeşit tefsiri olan Risale-i Nur’un da orijinali korunarak herkes onu anlamaya ve anlatmaya çalışmalıdır.

 

3-İmamlarımızın Kur’an’ı doğru okuması

 

İnsanın namaz kılması ve namazı doğru kılması nasıl farzsa, imamların da Kur’an’ı doğru okumaları farzdır.

Kur’an’ı doğru okuma, Allah’ın kudsî arzusu, Peygamberimizin de en önemli sünnetlerinden biridir.

 

Kur’an’ı doğru okumanın ölçüsü nedir?

Yüce Allah, "Kur'ân'ı tertil ile yani açık açık, tane tane oku". (1) buyurmuştur. Bu emir, mutlaka uyulması gereken vücup ifade eden bir emirdir. Ayette geçen "tertîl" ise: Kelimelerin, açık, anlaşılır ve acele edilmeden söylenmesi, harflerin özellikleriyle belirlenerek, harekelere hakkının verilip rahat ve sakin okunması demektir.

Peygamberimiz’e Kur'ân'ı böyle okuması emredilmiştir. Bu emir elbette onun şahsında bütün müminleredir ve O, bu emri yerine getirmiştir. Aişe validemize onun nasıl Kur'ân okuduğu sorulmuş o da: "Eğer dinleyen saymak istese bütün harflerini sayardı" diye tarif etmiştir. Demek ki, Rasulüllah efendimiz bu emri bu şekilde uygulamışlardır.

 

Kur’an’ı yanlış okuma manayı bozar, mananın bozulması da namazı bozar. Fıkıh ve ilmihal kitaplarımızda zelletülkari meselesi önemli bir yer tutar. Merak edenlerin oraya bakmaları tavsiye olunur.

 

Avamın yanlış okuması, belki mazeret sayılabilir; ama havassın yani bu işi meslek edinmiş kimselerin, yani imamların Kur’an’ı yanlış okumaları mazeret sayılamaz. Bu kimselerin Kur’an’ı yanlış okumaları kıraat imamlarının ittifakıyla haram, doğru okumaları da farz-ı ayndır. (2)

Soruyorum: Siz bir makale veya şiir yazsanız, bu makale veya şiirinizi en iyi okuyana mı verirsiniz, yoksa, okuyuşuyla şiirinizi veya makalenizi anlaşılmaz hale getirene mi?

Sorunun cevabı gayet açıktır.

Öyleyse mihraplar, ya Allah’ın kelamı olan Kur’an’ı en iyi bilen ve en iyi okuyanlara tahsis edilmeli, ya da bu keyfiyetten yoksun imamlarımız en kısa zamanda kurslara tabi tutularak Kur’an’a layık bir bilgi ve okuma tarzıyla mihrablara geçirilmelidirler.

Her berrin ve facirin yani her ahlakı iyi ve kötünün arkasında namaz kılmak caizdir, denilmiş, ama mihraba uygun olmayanların arkasında namaz kılmak mekruh görülmüştür. Mihrabdaki imam kardeşlerimiz, Hz. Peygamber’in (s.a.v) temsilcileridirler. Bu kerahetten kurtulmaları ve halkı kurtarabilmeleri için Kur’an okumalarını Hz. Peygamber’in okuyuşuna, ahlaklarını da Onun ahlakına benzetmeye kendilerini zorlamalıdırlar.

 

Bu işin vebali vardır, manevi sorumluluğu çok ağırdır. Doğru okuyan, ta’dil-i erkân ve huşu ile namaz kıldıran, takvası ve güzel okuyuşuyla mihraba layık imamlarımızın, bütün cemaatin sevabı kadar bir sevap almaları mümkün olduğu gibi; yanlış okuyan, tadil-i erkânsız ve huşusuz namaz kıldıran imamlarımızın da bütün cemaatin vebalini omuzlamak gibi ağır bir yükün altında oldukları da bilinmelidir.

Bu vebal ve günahın sahibi sadece bu özellikteki imamlarımız değildir. Kur’an’ı doğru-dürüst öğreten mekanizmaları kurma yetkisi olup ta kurmayanlar, Kur’an’ın doğru okunması ve doğru anlaşılması için bu mekanizmaları harekete geçirmeyenlerin de bu vebalde payları vardır.

 

DİPNOTLAR:

1-Müzzemmil, 73 / 4

2-Bkz. Dağdeviren, Alican, Kur’an Okuma Sanatı Tecvid, s. 183, İst. 2009

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
7 Yorum