Üç Müceddid

“Evet, bu zaman hem iman ve din için, hem hayat-ı içtimaiye ve şeriat için, hem hukuk-u âmme ve siyaset-i İslâmiye için gayet ehemmiyetli birer müceddid ister.”
                                                                                 (Kastamonu Lahikası sh: 189)

Birinci Makale: Üç Müceddid – Bilim, Felsefe ve Sanat

Risale-i Nur’un çeşitli kısımlarında bahis konusu edilen “Üç Müceddid” ve “İman-Hayat-Şeriat” kavramsallaştırmaları, merkezinde Risale-i Nur’un öngörüleri, yaklaşımları ve çözümlemelerinin olduğu bir hareket(ler)in ve bu hareket(ler)den ortaya çıkan bir “şahs-ı manevi”nin geçireceği üç dönemi ifade eder. Gerek Hazret-i Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı gerek Risale-i Nur’un şahs-ı maneviye atıfta bulunan yoğun tahşidatı, gerekse sosyolojinin genel tabiatı; bu kavramların böyle anlaşılmasını gerekli kılmaktadır.

Risale-i Nur’da “Şeriat” meselesi iki farklı sistematikle ele alınmıştır: Birinci sistemde şeriat “Şeriat-ı Kübrayı İlahiyye, Şeriat-ı Kübrayı Fıtriyye, Şeriat-ı Fıtrıyye” gibi birbiriyle eş anlamlı veya birbirini tamamlayan, birbirini çağrıştıran terimler altında toplanır. Bu sistemde, görünen tüm faaliyetler “sebepler” ve “nedensellik ilişkileri” olarak ortaya çıkmaktadır. Bu sebepler ve nedensellik ilişkileri “Tabiat” ismi altında toplanmaktadır.

Tabiat; “kuva” denilen ve her biri diğerine bir başlangıç teşkil eden kuvvetler (sebepler) ile bu kuvaların belirli ve tekrarlı hale gelen sistematik etkileşimlerinden yani “kavanin” denilen tabiat kanunlarından oluşmaktadır. Bu kuvaların ve kavaninin sürekli bir şekilde ortaya çıkmaları bir takım “eser”leri, yani mevcudatı netice vermektedir.

Cenab-ı Hakkın ezeli ve sonsuz ilminde içkin olan şeriat-ı kübrayı fıtrıyye, ilahi irade ile bir projeler ve planlar konsepti içinde tabiat olarak programlanmış ve kudret “tabiat” denilen, kuva, kavanin ve mevcudattan oluşan bu sistematiği şehadet âleminde sergilemeye başlamıştır.

Kâinatın yaratılmasına benzer şekilde birey olarak insan ve bireyler topluluğu olarak tüm sosyolojiler benzer aşamalardan geçerek ortaya çıkmaktadır.

Bu bakımdan insanın ve toplumun gelişiminin üç safhada gerçekleştiği söylenebilir: Bilim, Felsefe ve Sanat. Bilim safhasında en önemli unsur eğitim ve öğretimdir. Entelektüel düşüncenin oluşmaya başlaması, olgunlaşması ve etkileşimi Felsefe safhasında gerçekleşir. Eğitim ve öğretim ile entelektüel düşüncenin nihai sonucu olarak “Sanat” aşaması ortaya çıkar. Bu ikisinin mahsulatından elde edilen birikimlerle, insan ve toplum, “kendiliğin ifadesi” olarak sanat yapabilecek hale gelir. Bütün bu süreçler ve safhalar insan ruhunda içkin olan soyutun kâinatta içkin olan “güzellik”in ve “görünür hale gelmiş güzel olan”ın yeniden üretilmesi, taklit edilmesi ile devam eder.

Gerek şahsi ve gerek içtimai gelişim ve değişim bu aşamalar dâhilinde gerçekleşir. Bebeklik ve çocukluk döneminde bilim safhası etkindir. Bu dönemde tecrübî/pratik bilgi edinme süreci yaşanır. Soyut olanla (düşünce ve estetik duyu) buluşulması yolunda en önemli adım olan “dil” bu dönemde öğrenilmeye ve uygulanmaya başlanır. Bebeklik ve çocukluk döneminde determinist, pozitivist, benmerkezcil, objektif ve beş duyunun algılama sınırlarına mahkûm bir bakışla olaylar ve durumlar tecrübe edilir; bir veri tabanı oluşur ve arşivleme yapılır. Bu dönem yoğun şekilde en temel öğrenme biçimi olan “bu nedir” sorusunun cevaplandığı evredir. Soyut algısı neredeyse yok denecek kadar azdır. Bu dönemde maneviyat, inanç, kültür ve din tekrarcı ve ezberci bir yöntemle biçimsel olarak elde edilir.

Gençlik dönemi “bu ne içindir/ben kimim” sorusunun cevabının arandığı dönemdir. Soyut olan algılanabilmekte; soyutun bilgisi ve estetiğin zevki elde edilmektedir. Kader, akıl ve benlik/kimlik üzerine yoğun felsefi iç-tartışmalar bu dönemin belirgin faaliyetidir. Gençlik döneminde ‘eşyanın, hayal ile yeniden biçim kazanması’nın temeli olan sanat üretiminin, yani uygulamalı sanatların (teknolojinin ve güzel sanatların) öğrenildiği ve bir nebze yapıldığı devredir. Bu dönem çoğunlukla 35-40 yaşına kadar devam eder.

Yeterli entelektüel birikim ve enerji oluştuğunda, bu devreden sonra artık bireysel başarım süreci başlayacak, bizatihi tecrübe edinilen sanat fikri yoğun şekilde kendisini “özgün eser” verme suretinde ortaya koyacaktır. İnsanın ve toplumun geç-olgunluk ve yaşlılık zamanlarına denk düşen bu evrede, sanatçı kendinde tecelli edeni ortaya dökmeyi sürdürecektir.

Bu süreçler mensup olunan dinden ve ideolojiden bağımsız olarak her birey, gurup ve toplumda devamlı surette tekrar edilir. Çok değişik formlarda gerçekleşen bu süreçler arasındaki en temel fark nihai anlamda ‘yöneldikleri bağlamlar’dır. Bu süreçler her zaman 4 farklı bağlamdan birisine bağlanırlar: “Tesadüfenlik, tabiattanlık, kendi kendine olmaklık veya Kadir-i Mutlak bir Tanrıdan olmaklık.”

Belirttiğimiz üzere her bir birey ve topluluğun önünde, doğumdan ölüme kadar tecrübe edecekleri “bilim, felsefe ve sanat” aşamaları bulunmaktadır. Topluluklar ve bireyler bu aşamaları yaşarlar ve intifa bulup sönerler.

Bir takım bireyler ve guruplar düşünce olarak topluluğun çok önünde gittiklerinde veya çok gerisinde kaldıklarında kopuşlar olur; radikalleşme ve aykırılaşma sık görülen bir dışarıda kalma ve kopuş şeklidir. Ana gövde her zaman ortodoks davranışlar gösterir ve geçmiş ve şimdi arasında, geçmişi geleceğe taşıyabilme ve geçmişi güncelleme refleksiyle hareket eder. Topluluğu bir arada tutan her zaman bu ortodoks reflekslerdir; an ve güncel olan yaşanırken, sürekli olarak başlangıç ilkelerine atıf yapılır.

Topluluğun ana gövdesini ileri taşıyanlar ve güncel olanın ötesine geçebilenler, terakki motoruna güç verenler radikalleşme vartasını tolere edebilen entelektüel şahsiyetlerdir. Bu şahsiyetler çoğunlukla hem ortodoks ilkeleri iyi bilen hem günceli takip ederek topluluğun donuklaşmasını önleyen hem yakın geleceği şekillendiren hem de ulusal ve uluslar arası düzlemde başka topluluklarla etkileşimi sağlayan kişiliklerdir. Eleştirel bakmak, realiteden kopmamak ve sağduyuyu temsil etmek gibi çok önemli fonksiyonları haizdirler. Topluluğu topluma entegre eden; topluluğun fikirlerini siyasal, ekonomik, bürokratik yapılara takdim eden ve o toplulukların yakın gelecekte dönüşecekleri formu temsil eden karakterler işte bu entelektüel şahsiyetlerdir. En önemli işlevleri toplulukların skolâstikleşmesini önlemektir.

Gerek akademisyenlerin ve eğitimcilerin yaptığı çalışmalar gerekse entelektüel girişim ve faaliyetler modern dönemde teknoloji ve güzel sanatlar olarak iki şekilde tezahür eden “sanat”a zemin hazırlar. Modern çağların başladığı 18’inci yüzyılla birlikte “güzel sanatlar, estetik ve zanaat” olarak üç farklı alana bölünmeye başlayan sanat; esasında genel anlamıyla hem güzelliğin bilgisini hem siyasayı hem sanayiyi hem teknolojiyi kapsayan genel bir kavramdır. Savaş sanatı, yönetim sanatı gibi toplum arasında sık kullanılan tabirler sanat olgusunun modernizmin dayattığının tersine geleneksel toplumlarda güzel sanatlarla sınırlı olmadığını gösterir.

Akademik ve entelektüel faaliyetlerle birlikte toplumun değer yargılarını, tarihini, inançlarını, geleneklerini yansıtan eserler ortaya koyan sanat çalışmaları; paradigma üreten, siyasa yapan, düşünceyi kağıda ve hayali kalıba döken, şehirleri düzenleyen, milletler arasında dil, gönül ve ülkü birliğinin oluşmasına zemin hazırlayan yapısıyla “hukuk-u amme ve siyaset-i islamiyye”yi ifade eden genel bir çerçeve oluşturur.

Siyasi alanda varlık göstermiş topluluklardan daha ziyade; bir dereceye kadar fikirle, ancak kesinlikle sanat (teknoloji, zanaat, güzel sanatlar) seviyesinde ciddi ürünler verebilmiş, büyük sanatçı, siyasetçi, iktisatçı ve teknokrat yetiştirebilmiş topluluklar tarihe mal olmaktadır. Toplumun bilgisi, inancı, örfü, tefekkür dünyası, kaygıları, zevki, öncülleri, tarihe bakışları, gelecek tasavvurları kısacası hemen her şeyi sadece ve sadece bütünüyle bir sanat eserinde yansıyabilir.

(Devam edecek – İkinci makale: Üç Müceddid –Şahs-ı Manevi’nin Formasyonları)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum