Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Sapık Mutezile

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Ahir zamanda yaşamak, kaynayan bulgur kazanında tane olmak gibi sanki. İmanın temel erkanı tartışılıyor, usulsüz üslupsuz. Tanrı'ya inanıp dine ve peygambere imansızlık tartışılıyor; mantıksız, hikmetsiz ve illetsiz.

Türkiye'de 100 yıldır tartışılmayan bir bela, bir iman, bir zihin sakatlığı var ki; aktüel manada hiç gündeme gelmiyor. Üstad 26.Söz'de çözümü göstermiş ama okuyanlarca hayata uyarlanmıyor. Görüş ve bakışlara yansımıyor.

Kadere iman 5. sırada bir iman esası. Mü'minin hayata bakışını belirlediği gibi, Müslüman toplumun hayata bakışını da belirler. Bu belirleme/tanımlama ezelidir. Dünden bugüne bugünden yarına her olay ve olguyu temellendirir anlamlı kılar.

Kadere iman, bir milletin tarihe bakışını kökünden dalına kadar etkiler. Sosyoloji başta olarak tüm gerçeklerini değiştirir dönüştürür.

26. Sözden bu tezi takip etmeliyiz: "Kader ve cüz'i ihtiyari, İslamiyetin ve imanın nihayet hududunu gösteren hâlî (hissedilen) ve vicdani bir imanın cüzlerindendir."

"BEŞİNCİSİ: Kader(in), sebeple müsebbebe (sonuca) bir taallûku (bağlantısı) var. (Kader sebebe de sonuca da aynı anda bakar ve öyle yazılıdır.) Öyle ise, denilmesin ki, 'Madem filân adamın ölmesi, filân vakitte mukadderdir. Cüz'i ihtiyariyle tüfek atan adamın ne kabahati var? Atmasaydı yine ölecekti.'”

Sual: "Niçin denilmesin?"

Elcevap: Çünkü, kader onun ölmesini onun tüfeğiyle tayin etmiştir.

Ya, Cebrî gibi sebebe ayrı, müsebbebe ayrı birer kader tasavvur etsen; veyahut Mutezile gibi kaderi inkâr etsen, Ehl-i Sünnet ve Cemaati bırakıp fırka-i dâlleye (sapık fırkaya) girersin.

Öyle ise, biz ehl-i hak (ehl-i sünnet) deriz ki: 'Tüfek atmasaydı, ölmesi bizce meçhul.' Cebrî der: '(Çünkü) Atmasaydı yine ölecekti.' Mutezile der: 'Atmasaydı ölmeyecekti.'”

whatsapp-image-2023-09-25-at-00-36-16.jpegBu temel ölçüyü unutmayalım. Mutezile kader anlayışına inananlar, kader programına nüfuz etmişçesine sapık ve sakat bir hükme varırlar. Tüfek atılmasaydı adam ölmeyecekti deyip, cüz'i iradeye tam fail gözüyle bakar, "Külli İrade"yi hiçe sayarlar.

Günümüzde her müslim, her mümin, az çok bu kader inancını taşır. En azından zaman zaman bu sakatlığa düşer.

Oysa bu düşünce, sadece kader açısından değil zihnin işleyişi açısından da sakattır. Kişiyi hezeyena/saçmalamaya sürükler. Kişi inandıktan sonra, bu sapık anlayışı savunma ve başkalarını inandırmaya da çalışır. Bu kişiler düşünür ve tarihçi ise, insanın olaylara sapık ve çarpık bakmasına da sebep olabilir. Bu mutezili düşünce insanları çatışma ve çarpışmaya da götürebilir.

Böylece okuyan düşünen insanlar, zihin savrulmasına düşürülüp, dalalet vadilerinde yel değirmenleriyle savaştırılabilir.

Mesela, Müslüman ve etkili tarihçi der ve dedirtir: Şu tarihi olayda; şu nokta şöyle olsaydı sonuç böyle olurdu. Bu tarihi olayda şu nokta şöyle olmasaydı; sonuç böyle olmazdı. Kafalara böyle bir kalıp yerleştirildikten sonra, gerisi ise çorap söküğü gibi gelir.

Dün bir düşünce gazetesinde böyle bir tartışma cereyan etti. Tanınmış bir tarihçi, Abdulhamid'i yıkan İttihat Terakki'nin (İTC) Selanik'i Yunan'a teslim ediliş resmini paylaştı. Birçok tarihçi gibi, 'dediği/ demek istediği,' "rahmetli Abdulhamid başta olsaydı Selanik Yunan' a teslim edilmezdi".

Bu iddiaya karşılık başka bir tarihçi, "İTC bu tarihte iktidarda değildi, teslim edenler İttihadçı değildi" diyerek öbür tarihçiyi cahillikle suçladı.

İşte yüzyıllık tarih anlayışımız bu kısır döngü içinde dolaştı. Okuyan kitlenin kafası da bu çerçevede sıkıştı kaldı. Şimdi:

1- Abdulhamit iktidarda olsaydı, Selanik elimizden çıkmaz; Osmanlı yıkılmazdı.

2- İttihat Terakki iktidarda olsaydı, Selanik elimizden çıkmaz; Osmanlı yine yıkılırdı.

Her iki düşünce de mutezili ve zihni bir sapmayı temsil ediyor. Şöyle olsaydı şöyle olurdu, şöyle olmasaydı şöyle olmazdı.

Dikkat edersek, "tüfek atılmasaydı ölmezdi" diyen Mutezile ile, "tüfek atılmasa da ölürdü" diyen sapık, Cebri kaderci anlayış; iki düşüncenin de temelini oluşturur.

Oysa Üstadın örneğinden bakarsak; ikisi de sakattır. Basit bir tüfek atmayla alakalı olarak, sonucu bilmiyorsak; çok boyutlu karmaşık tarihi olayları nasıl bilebiliriz? "Şu padişah başta olsaydı Osmanlı yıkılmazdı, başta olmadığı için/başkası iktidarda olduğu için yıkıldı." Ehli sünnet bir mü'min ne der bu durumda; bilemeyiz. Yine Sözler'deki pek çok örneğe bakarak, en fazla "muhtemelen olabilir" diyebiliriz. Amma "kesinlikle şöyle olurdu ya da böyle olmazdı" diyemeyiz.

Bu noktada şöyle harika bir temsil verilebilir. İki arkadaş bir film seyredip sinemadan çıkıp yürüyorlar. Biri diyor ki, "Filan bölüm şöyle olsaydı, filmin sonu şöyle biterdi." Diğeri de diyor ki, "Nerden biliyorsun belki öyle olmazdı." Münazara devam edip gidiyor.

Şimdi tartışmaya uzaktan ve soğukkanlı bakalım. Bir kere çevrilmiş/oynanmış bir film üzerine dıştan konuşuyorlar. İkincisi seyirci olarak/seyrettikleri film üzerine dışarıda konuşuyorlar. Zihin egzersizi/tasavvur olarak harika bir şey. Peki bu varsayıma/tasavvura ciddi şekilde inanırlarsa ne olur? Hatta, iş karşısındakini illa inandırmaya ve kavgaya varırsa ne olur?

İşte tarihçilerin 100 yıldır yaptıkları ve okuyucularına yaptırdıkları tam da bu. O filmin tasarladıkları gibi olabilmesi için; iki arkadaşın hem senarist hem yönetmen hem yapımcı olmaları şart. Ayrıca tüm film şartlarını aynen tekrar gerçekleştirmeleri lazım. Bu ise gerçekte çok zordur. Çünkü bir ırmaktan iki kere yıkanılmadığı gibi, bir hayat ortamı da aynen gerçekleşmez.

Tarihin akışı ise bütünüyle bambaşkadır. Sayısız ve kontrol edilmez etken devreye girer. Daha ötesi, külli irade ne şekilde işler bilemeyiz. Buna rağmen "şu tarih figürü olsaydı sonuç şöyle olurdu; olmasaydı sonuç böyle olmazdı" ne anlama gelir? Öyleyse bu bu tasavvurun aklen iddiası imkansızdır. Bu bir fikir değil hezeyan; münazara değil savrulmadır. Hem de itikat manasında sapıklık. Bu kadarla kalsa iyi. Bu hezeyanla kitleler yönlendirilir hatta çalıştırılırsa ne olur?

İşte 100 senedir diğerlerini bırakalım, Müslüman tarihçiler millete bu saçmalıkları empoze edip duruyor.

Düşünelim: M.Kemal olmasaydı adınız Agop, Maria olur diyen tarihçiyi ve inananlarını.

M.Kemal olmasaydı Osmanlı devam eder, halifelik yıkılmaz, İslamiyet aynen yaşanırdı diyen meşhur tarihçiler ve inananlarını.

"Rumeli muhacirleri olmasaydı, Anadolu Türkleri bağımsız olmazdı" diyen İlber Ortaylı'yı. (Hürriyet, Pazar konuşmaları)

Bu bağlamda, Müslüman tarihçiler; Atilhan, Fesli Kadir, Dilipak, M. Armağan, A. Dilipak, İ. Küçükkılınç vd...

Hatta Nur talebesi tarihçi, düşünürler.

Mesela en meşhur örneğimiz de şu: "Medresetüzehra gerçekleşseydi, PKK ve Kürt meselesi olmazdı, eğitim meselemiz olmazdı, İslam birliği kurulurdu..." Bunları Sözler'i iyi bilen hangi prof'lar söylemedi ki. Halen de söyleyip yazıyorlar.

Siyasi açıdan hükümlendirilen meşhur varsayımlar: 60 ihtilali olmasaydı, 12 Mart olmasaydı, 12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuz olmasaydı; şöyle şöyle kesinlikle olmazdı. Ya da şöyle şöyle kesinlikle olurdu; şeklinde hüküm/ sonuç cümleleri kuruldu. Haşa adamcıklar kader tanrısı sanki. Hayatım boyunca; bu alanda itikat titizliği gösteren pek az insan gördüm.

Aynı şekilde; "filanca şöyle olmasaydı böyle olmazdı. Şöyle olsaydı böyle olurdu."

Son olarak bu iddialara iman yüzünden bitmez tartışmalara, çatışmalara bakalım; toplumun kutuplaşarak yel değirmenleriyle savaşlarını hatırlayalım.

Hamidi ve Kemalist kutuplaşma ve çatışmalara bakalım: Abdulhamit/İTC iktidarda olsaydı üzerine; muazzam zıtlıktaki sonuçlu tartışmalara.

Hatta maalesef aynı paralelde; Bediüzzaman/M.Kemal polemiklerine.

İngilizlerin, Hindistanlılara düşünmesinler diye logaritma cetvelini öğrettikleri iddiası pek yaygındır. Herhalde bize de "Mutezili ve Cebri kader anlayışı" öğretilmiş. Hayatımızı dün bugün ve yarınıyla kuşatan, bu hezeyan çemberini kırmadan sağlıklı inanıp düşünemeyeceğimiz ortada.

Öyleyse; tarihi olaylarda, olsaydı olmasaydı tasavvurlara inanıp hüküm ve sonuç üretemeyiz. Bunun yerine; "bilemeyiz, olabilir" şeklinde bilmediğini bilen, açık uçlu mütevazi cümleler kurarak bir başlangıç yapsak, sağlıklı imanın ve sağlıklı düşüncenin besmelesini çekmiş oluruz.

Değilse en az yüz yıldır yaptığımız gibi; kör döğüşünü düşünce diye sürdürürüz. Hayatın hakikatlerini doğru tanımlayamayanlar, yanlış tanımlayan güçlerce güdülmeye mahkumdur.

*Kader konusunda yazıya aykırı, Sözler'de iki meşhur örnek var. Bunlar ayrıca incelenmeli.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum