Said Nursi’nin Rüya Konusunda Tespitleri-1

Bediüzzaman rüya konusunu Risale-i Nur Külliyatı’ndan Mektubat kitabının 28. Mektubu’nun 1. Mes’elesinde işler. İlgili bahse Yusuf suresinden 43. Âyet olan “İn küntüm li’r-rü’ya ta’burûn” (Eğer rüya tabirini biliyorsanız) âyetini serlevha eder. Rüya tabirinin bir ilim olduğunu, bu sahada ehil olan kişilerce rüyaların sağlıklı şekilde anlaşılmasının mümkün olduğunu, rüyaların varlığından gayenin bu kişilerce bilinebileceğine işaret eder.

Sonrasında en yakın talebesi olan Hulusi Yahyagil’e şöyle seslenir: “Üç sene evvel benimle görüştükten üç gün sonra tabiri çıkmış, te’vili tezahür etmiş eski bir rüyanızın, şimdi tabirini istiyorsunuz. Şimdilik o güzel, mübarek, müjdeli rüya mürur-u zamana uğramış.”

Bediüzzaman’ın burada vurguladığı üzere, rüyaların büyük bir kısmı yakın gelecek zamana dair haber verici mahiyettedir. İnsandaki hiss-i kable’l-vuku, gerçekleşmesi muhtemel o vak’ayı sembolik olarak görür. Akıl ise o sembol perdeleri arkasında mana ve hakikate intikal etmeye çalışır. Fakat rüyayı gören kişi sembol dilini bilemediği için, yaşadığı hali haber veren rüyanın neyi kasdettiğini anlayamaz. Said Nursi bu noktaya parmak basarak “3 gün sonra tabiri çıkmış ve te’vili tezahür etmiş olan rüyanız” diyerek Hulusi Bey’e o ana geri giderse rüyanın manasını anlayabileceğini hatırlatıyor.

Bediüzzaman rüya âleminde hakikat ve hayalin karışık olduğunu, bu açıdan sınırlarının net çizilmesinin çok zor olduğunu bu açıdan rüya konusundan tahkik ile bahsetmenin güç olduğunu şöyle ifade eder: “Evet, kardeşim, seninle mahz-ı hakikat (pür hakikat) dersini müzakereye alışmışız. Hayalâtlara karşı kapısı açık olan rüyaları tahkikî bir surette mevzuubahis etmek, tahkik mesleğine tam uygun gelmediğinden, o cüz'î hâdise-i nevmiye münasebetiyle, mevtin küçük bir kardeşi olan nevme (uykuya) ait ilmî ve düsturî olarak altı nükte-i hakikati, âyât-ı Kur'âniyenin işaret ettiği vecihte beyan edeceğiz.” Bu açıdan Said Nursi, rüyadan değil, uyku hakikatinden bahseder. Çünkü uykunun sınırları belirgindir. Rüya ise, uyku hakikatinin hayallere, Kur’an’ın ifadesiyle düşünce demetlerine, zihin örgülemelerine açık bir boyuttur. Bununla beraber talebesinin rüya tabiri talebine şu notu düşer: “Yedinci nüktede, senin rüyana kısa bir tabir verilecek.”

BİRİNCİ NÜKTE: Sûre-i Yusuf'un mühim bir esası rüya-yı Yusufiye olduğu gibi,  http://www.nur.web.tr/Include/images/kulliyat/aimg/MEKT/i489.gif âyeti misillü çok âyetlerle, rüyada ve nevmde perdeli olarak ehemmiyetli hakikatler var olduğunu gösterir.

Bediüzzaman bu nüktede Yusuf suresinin önemli bir temelinin Hz. Yusuf’un (AS) gördüğü rüyaya dayandığını ifade eder. Hakikaten Kur’an’ın da vurguladığı üzere Yusuf suresi ve Hz. Yusuf’un (AS) hayatı, gerçekleşmiş bir rüyadan ibarettir. Babası Hz. Yakub’un (AS) rüyayı gerçekleştiği üzere anlaması… Sonraki süreçte Hz. Yusuf’un (AS) kendisine rü’ya te’vil ilmi verilmesi ve onun da rüyanın gerçekleşecek manasını aynen çıktığı gibi anlaması… Ayrıca hapishanede 2 mahkûmun rüyalarını tabir etmesi ve aynen gerçekleşmeleri… Sonrasında Mısır Kralı’nın inek rüyasını te’vil ederek, başak rüyasını ise tabir ederek Mısır halkını gerçekleşecek kıtlıktan kurtarması gösterir ki, hakikatli rüyaların sahih ve ilmî bir temeli vardır. Bu surede geçen 5 rüyanın 5’inin de gelecek zamandan haber vermesi ve 5’inin de aynen tabir ve te’vil edildiği gibi çıkması gösterir ki, rüya ilmî semavi ve hakikatli bir ilimdir. Fakat anlamak için sembolik dil ve gayb âlemi mantığına hâkim olmak gerekmektedir.

Bediüzzaman “Ve cealnâ nevmekum sübâte[1] (Uykuyu sizin için bir dinlenme kıldık) âyetinin hem uykunun kendisine, hem de uykunun temel bir bölümü olup ruhu dinlendiren ve kalbe nefes aldıran rüyalara dair işaretler taşıdığına vurgu yapar.

İ k i n c i Nükte: Kur’ân ile tefe’üle ve rü’yaya i’timâda ehl-i hakîkat tarafdar değiller. Çünkü: Kur’ân-ı Hakîm, ehl-i küfrü kesretle ve şiddetli bir tarzda vuruyor. Tefe’ülde, kâfire âid şiddeti, tefe’ül eden insana çıktığı vakit, yeis veriyor; kalbi müşevveş ediyor. Hem rü’ya dahi hayr iken, ba’zı aks-i hakîkatla göründüğü için şer telakki edilir, yeise düşürür, kuvve-i ma’nevîyeyi kırar, sû’-i zan verir. Çok rü’yalar var ki: Sûreti dehşetli, zararlı, mülevves iken; ta’biri ve ma’nası çok güzel oluyor. Herkes rü’yanın sûretiyle ma’nasının hakîkatı mabeynindeki münâsebeti bulamadığı için; lüzumsuz telaş eder, me’yus olur, keder eder.

İşte yalnız bu cihet içindir ki, ehl-i hakîkat gibi ve İmâm-ı Rabbânî misillü başta http://www.nur.web.tr/Include/images/kulliyat/aimg/MEKT/i490.gifdedim.

Tefeül, bir niyet ederek, Kur’an’ı rastgele açmak ve karşısına çıkan âyeti kendine hitap ediyor olarak okumaktır. Niyet güzel olsa da, Kur’an’ın birçok âyeti kâfir ve münafıklara şiddetli bir üslup içerdiğinden, tefeül esnasında kişinin karşısına bu tarz ayetler geldiğinde ümitsizliğe düşmeye sebep olabildiğinden hakikat ehli âlim ve ârifler, tefeüle hoş bakmamışlar.

Rüya konusunda da bazen rüyalarda hakikatler ters bir surette göründükleri ve insan zâhirine bakıp aldanabildiği, rüyaların hakiki manasını herkes de bilemediği için rüyalar da insanın moral gücünü kırabildiği ve su-i zanna yol açabildiğinden hakikat ehli âlim ve ârifler, rüya konusuna da itimada taraftar olmamışlar. Bediüzzaman’ın bahsettiği manası güzel sureti nahoş bir rüyaya şu örnek rüyayı verebiliriz:

Osmanlı Padişahı Sultan 1. Ahmed Han rüyasında “İran Şahı ile güreştiklerini, İran şahının onun sırtını yere getirdiğini görür.” Bu rüyanın dış görüntüsüne bakarak üzülür. Tabirini sorduğu kişiler de dış yüze bakarak tabir edince, rüya ona üzüntü kaynağı olur. Onun devrinde rüya ilmine en iyi vâkıf olan Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri hayattadır. Rüya ona anlatılır. Der ki: “Sultanım, üzülme! O rüyanın manası öyle değil. Bilakis tam tersidir. Toprak, kuvvet demektir. Sırtınızın yere gelmesi, destek kuvvet alacağınıza ve İran şahını alt edeceğinize işarettir.” Hakikaten olaylar bu minvalde gerçekleşir. Sultan 1. Ahmed döneminde yapılan Osmanlı-İran savaşını Osmanlı Devleti kazanır.

Örnek rüyada görüldüğü üzere rüyaların bir kısmının manası ile sureti bir birinin zıddıdır. Bu tarz olumsuz suretli rüyaların görüntüsü kişinin duygularını rahatsız edip kendisine kilitlediği için insanın moral gücünü kırar. Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri gibi rüya konusunda ehil zâtlar her devirde bulunmadığı veya bulunsa da bilinmediği ve ulaşılamadığı için hakikat ehli âlimler, rüyalara genel manada itibar edilmemesini salık vermişler. Bu şekilde genel halk kitlesinin zihnini bu sahanın meşgul etmesini engellemek istemişlerdir.

Rüya ilmi, diğer ilimler gibi değildir. Kitaplardan elde edilme boyutu çok sınırlı olan bir ilim sahasıdır. Temelde bir hak vergisi, istidatlara tabi olan vehbî bir ilim olduğundan medrese uleması bu konuda yetersiz kalmaktaydı. Bu sahada söz sahibi olan tekke ehli ve mürşid-i kâmillerdi. Bu sahaya dair verdikleri eserlerde gördüğümüz üzere. Bu noktadan dolayı Bediüzzaman şöyle der: “Çok rü’yalar var ki: Sûreti dehşetli, zararlı, mülevves iken; ta’biri ve ma’nası çok güzel oluyor. Herkes rü’yanın sûretiyle ma’nasının hakîkatı mabeynindeki münâsebeti bulamadığı için; lüzumsuz telaş eder, me’yus olur, keder eder.

İşte yalnız bu cihet içindir ki, ehl-i hakîkat gibi ve İmâm-ı Rabbânî misillü başta http://www.nur.web.tr/Include/images/kulliyat/aimg/MEKT/i490.gif (Ben ne geceyim ne geceye taparım) dedim.”

Üstad’ın vurguladığı sureti dehşetli, zararlı fakat manası pek güzel rüyalara dair en çarpıcı bir misali Sahaflar Şeyhi Muzaffer Özak Hazretlerinin Hz. Ali tarafından kafasının kesildiği şu rüyadır:

Hacı Muzaffer Özak der ki: Gençliğimde Ayasofya Camii’nde tefsir dersleri alırken bir gece bir rüya gördüm. Peygamberimiz (SAV), Hz. Ali’nin (KV) tuttuğu bir deve üzerindeydi. Hz. Ali’nin bir elinde de meşhur kılıcı Zülfikar vardı. Peygamber Efendimiz (SAV) bana sordu:

-“Müslüman mısın?” Ben:

-“Evet”, dedim. Bunun üzerine:

-“İslam için başını verir misin?” buyurdular. Ben yine:

-“Evet” dedim.

Peygamber Efendimiz (SAV), Hz. Ali’ye (KV) başımı kesmesini emir buyurdular. İmam-ı Ali de (KV) başımı gövdeden ayırdı. Korku içinde uyandım. Bu manayı Kur’an-ı kerim hocama anlattım. Hocam rüyamı tefsir etti ve dedi ki:

“Sen Hz. Ali’nin yoluna gireceksin ve bir tarikin şeyhi olacaksın.”

Deve, rüyada iki manaya gelir: İslamiyet ve hüzün. İlk ihtimale göre Muzaffer Özak Hazretleri o an İslam’ın emirlerini yerine getirmektedir. İkinci duruma göre ise, din algısı o esnada Hz. Peygamber’i (ASM) üzecek bir konumdadır. İkinci ihtimal daha kavi. Çünkü rüyada Hz. Peygamber’in “Sen Müslüman mısın?” diye ona sorması aslında ona Müslümanlığını sorgulamasına yönelik emirdir. Ayrıca târihen sabit olduğu üzere Hz. Ali, Zülfikârıyla, kâfir müşriklerin, bâği Emevîlerin[2] ve hadisin tabiriyle yaydan çıkan ok gibi dinden çıkan Hâricilerin başını kesmiştir.[3] Rüyaya göre, Muzaffer Özak Hazretleri gençlik yıllarında, aklına çok güvenen bir duygu mod’unda bulunmaktaydı. Gençliğin verdiği bir özgüven havasıyla… Aklını, İslam’a feda ederse o enâniyet havasından kurtulacağı için Hz. Peygamber (ASM) ona, “Başını (aklını) İslam’a feda eder misin?” diye soruyor. Aklını İslam’a, feda ve hizmetkâr etmeyen Hâriciler ve Vehhabiler gibi gruplar, İslam’ı akıllarına feda ettiklerine dair rüya işaret ediyor. Hz. Ali’nin onun başını kesmesi işarettir ki, Muzaffer Özak aklını ve benliğini İslam’a feda eden bir maneviyat kahramanıdır. Bu rüya gösteriyor ki Muzaffer Özak, Hz. Ali’ye silsilesi dayanan Halvetiyye yoluna Şeyh Ahmed Tâhirü’l-Maraşî Hazretleri elinde girecek ve kemalat yolunda ilerlemeye başlayacaktır. Kur’an hocası da bu minvalde rüyaya bir ta’bir yapıyor.[4]

[1] Nebe suresi, 9.

[2] Buharî, Salât, 63; Müslim, Fiten: 70, 72, 73; Tirmizî, Menâkıb: 34; Müsned, 2:161, 164, 206, 3:5, 22, 28, 91, 4:197, 199, 5:215, 306, 307, 6:289, 300, 311, 315; Kettânî, Nazmü'l-Mütenâsir, 126; İbni Hibban, Sahih, 8:260; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:155, 3:191, 397; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:339; es-Sâ'âtî, el-Fethü'r-Rabbânî, 23:142.

[3] Buhârî, Enbiyâ, 6, Meğâzî, 61

[4] Mustafa Necati Bursalı, Pamuk Yayıncılık, İstanbul ve Anadolu Evliyaları, Sahaflar Şeyhi Hacı Muzaffer Özak bölümü.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum