Said Nursi, Hz. Hüseyin gibi saltanat yerine Hilafeti korumaya çalıştı

Said Nursi, Hz. Hüseyin gibi saltanat yerine Hilafeti korumaya çalıştı

Bediüzzaman Said Nursi, Şanlıurfa’da Vefatının 59. Yıldönümünde Rahmetle anıldı

Habip Artan'ın haberi:

RİSALEHABER-Gap, Kültür, Kalkınma, Araştırma ve Geliştirme Derneği (GAPDER) tarafından Şanlıurfa DSİ Konfrerans salonunda Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin vefatının 59. yıldönümü münasebetiyle anma programı ve panel düzenlendi.

Açış konuşmasını Prof. Dr. Gürbüz Aksoy’un yaptığı, anma programı, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Araştırma Görevlilerinden Haşim Aksu tarafından okunan Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı. Ardından Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatını konu alan bir video sunumu yapıldıktan sonra GAPDER derneğinin faaliyetlerini içeren bir tanıtım videosu gösterildi. Daha sonra ortaokul öğrencilerinden İhsan Yargıcı ve Kerem Akçe tarafından Risale-i Nur’dan seçme vecizeler okundu. Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim Üyesi Doç. Dr. Hüseyin Akpınar ve ekibi tarafından tasavvuf musikisi dinletisi gerçekleştirildi. Hüseyin Akpınar ve ekibinin özellikle Bediüzzaman ile ilgili eserleri okuması büyük beğeni topladı.

img-20190412-wa0143.jpg

Panelin moderatörlüğünü yapan Prof. Dr. Ekrem Bektaş, Bediüzzaman Said Nursi'nin Mektubat adlı eserinden Kur’an ile ilgili olarak, “Kur’an: Hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emir, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir hem bütün insanın bütün hacat-ı maneviyesine merci’ olacak çok kitapları tazammun eden tek, câmi’ bir Kitab-ı Mukaddestir” ifadelerini hatırlattı. 

Kur’an ve sünnetin birbirinden ayrılması durumda ortada İslam dini diye bir şeyin kalmaz

Prof. Dr. Atilla Yargıcı, İslâm dininin en son, ilahi din olduğunu, dinin Kur’an ve sünnetten oluştuğunu, Kur’an’ın ya da sünnetin birbirinden ayrılması durumda ortada İslam dini diye bir şeyin kalmayacağını söyledi.

img-20190412-wa0146.jpg

Yargıcı, Peygamberimiz (sav) zamanında müşriklerin "Kur’an’a şiir, Hz. Muhammed’in uydurduğu söz" dediklerini, daha sonra insanları İslam'dan soğutmak için ortaya çıkan oryantalistlerin Kur’an’ın beşer kelamı olduğunu iddia ettiklerini dile getirdi. Yargıcı, "Oryantalistler Kur’an’ı 12. yüzyılda tercüme etmeye başladılar ama yanlış ve eksik bir şekilde tercüme ettiler. Kur’an ile ilgili yaptıkları gerçekleri yansıtmayan çalışmalarıyla İslâm medeniyetinin hiristiyanlık dünyasına tehdit olmasını engellemeye çalıştıklarını" ifade ederek sözlerine şöyle devam etti:

Muhteşem bir Kur’an savunması

“Aynen bu şekilde bizim içimizde de maalesef hadis ve tefsir konusunda ilim adamı olarak bilinen oryantalistlerin ortaya atıldığını görmekteyiz. Yıllarca Müslüman ülkelerden Batı ülkerine gidip doktora yapan akamedisyenler, oryantalistlerin etkisinde kalarak ülkelerine döndüklerinde onların fikirlerini aşılamaya çalışmaktadırlar. Bütün bunlara karşı Bediüzzaman yazmış olduğu eserlerde muhteşem bir Kur’an savunması yapmıştır.. Bediüzzaman Said Nursi 15. Sözün zeylinde bu tarz müsteşriklerin itirazlarına ve iddialarına kendilerinden bahsetmeden mukni cevaplar vererek adeta Avrupa feylesoflarını ve Asya münafıklarını susturmuştur.”

img-20190413-wa0024.jpg

Bediüzzaman: İslam dini bilimlerin pederi ve seyidi 

Bediüzzaman’ın yazdığı eserlerin kendi ifadesiyle “tefsir” olduğunu söyleyen Yargıcı, “Risale-i Nur diğer tefsirlere benzemez, daha önceki yüzyıllarda yazılan değişik tefsirlerde iman ile ilgili ayetler muhtasar olarak açıklanmış ve çok kısa tutulmuştur. Çünkü onların zamanında iman konusunda fazla problem yoktu. Günümüzde ise imani akidelere daha çok saldırı olduğundan, Bediüzzaman daha çok iman ile ilgili ayetler üzerinde yoğunlaşmıştır. Son birkaç asırdır, Kur’anın bilimsel tefsiri ile ilgili olarak; Kur’an’ın bilimle çatıştığı vurgulanmaya çalışılmaktadır. Halbuki; Bediüzzaman Muhakemat adlı eserinde Kur’anın bilimle çatışmadığını ortaya koymakta, İslam dininin bilimlerin pederi ve seyidi olduğunu ifade etmektedir. Gerçek tefsirin Kur’an ve Sünnet’in ta kendisi olduğunu ispat etmektedir. Bediüzzaman, İsrailiyatın ve Yunan Felsefesinin Tefsirlere girmesinin insanları Kur’an’ın hakikatlerinden uzaklaştırdığı söylemektedir. Ona göre Kur’an tefsirini israiliyata ve yunan felsefesine ihtiyacı yoktur. Bu yüzden kendisi de peygamber kıssalarını anlatırken israiliyat olabilecek uzun ayrıntılardan uzak durmuş, onlardan alınacak ibretler üzerinde daha fazla durmuştur.” 

img-20190412-wa0160.jpg

Prof. Dr. Atilla Yargıcı, Bediüzzaman Said Nursi’nin Kur’anın mesajını günümüze uyguladığını, Hz Muhammed'in (s.a.v) en büyük Mucizesin Kur’an olduğunu, Kur’an’ın hala tazeliğini ve gençliğini koruduğunu belirterek, Bediüzzaman’ın aynı zamanda muhteşem bir sünnet müdafaası da yaptığını vurgulayarak şunları söyledi: 

“Bazı kendini bilmezler, hadisleri anlamadıklarından hadisleri inkar yoluna gidiyorlar. Bediüzzaman özellikle ahir zamanla ilgili, kıyamet alametleriyle ilgili hadisleri anlama metodoloji yazmıştır. Bediüzzaman nelerin sünnet olduğu anlatmamıştır. Çünkü onlar hadis kitaplarımızda mevcuttur. O sünnetin neden önemli olduğu üzerinde durmuştur.”

Said Nursi, Hz. Hüseyin gibi saltanat yerine Hilafeti korumaya çalıştı

Prof. Dr. Adem Ölmez ise konuşmasında, 30 Ekim 1918'de uygulanan Mondros Mütarekesi ile Anadolu insanın bütün hak ve hürriyetlerinin kısıtlandığını, tam yüz yıl önce Şanlıurfalı vatansever insanlarımızın mücadele ederek
topraklarını istila eden Fransızları kovduğunu dile getirerek şöyle konuştu:

img-20190412-wa0117.jpg

“Buna benzer, İstanbul'da ise Bediüzzaman Said Nursi İngilizlere bayrak açarak Hutuvat-ı Sitte'yi yazmış ve hürriyet meşalesini yakmıştır.”

"Bediüzzaman iman ne kadar kuvvetli olursa hürriyet o kadar parlar demiştir. Günümüzde emperyalist güçlerin hala İslam alemine medenileştirme bahanesi ile baskı ve zülüm yaptıklarını görmekteyiz. Kerbela’da Hz. Hüseyin Küfeye ilerlerken aslında hürriyet kılıcını çekerek saltanatın yerine hilafeti korumaya çalışmıştır. Aynen Bediüzzaman Said Nursi de Hz. Hüseyin (r.a) yolundan gitmiştir.” 

Ölmez, İmam-ı Gazali Hazretlerinin “kanaatte hürriyet ve izzet vardır” sözüne dikkat çekerek, “19. yüzyılda hürriyetin bütün boyutları ile yaşanması ile ilgili problemlerin bundan sonra ortaya çıktığını görmek mümkündür. İslâm; aslında hürriyet rejimidir, meşrutiyettir. Meşrutiyet Hz. Hüseyin’in (r.a) bıraktığı yerden devam etmesidir. Bediüzzaman karıncaların cumhuriyetçi olduklarını belirterek bu konuda insanlığa örnek olduğunu ifade etmiştir. Bir
dönem İnsanların hürriyeti yanlış anlayarak; hürriyet var diyerek vergi vermediğini, hürriyet var diyerek öğrencilerin isyan bayrağını açarak hocalarını dinlemediklerini görmekteyiz. Tam bu sırada Said Nursi ortaya çıkarak hürriyeti anlatmaya çalışmış “insan olarak; biz hür olduk ama yine de abdullahız” demiştir. Yine bir eserinde “Hürriyet odur ki; insanın ne nefsine ve nede gayrına zararı dokunmasın”, "ben dindar bir cumhuriyetçiyim" demiştir. Şahsi hürriyet bağlamında İslama göre bedenimiz kendimize ait değil, mutasarrıfı  Allah'tır. Onun için ötenazi ve kürtaj yapmak yasaktır."

İki buçuk saat süren ve dikkatle takip edilen program dinleyicilerden alınan sorulara panelistler tarafından verilen cevaplar ile sona erdi.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum