Prof. Dr. Şadi EREN

Prof. Dr. Şadi EREN

Yalnızlık Terapisi-3

YALNIZLIĞA ÇARE

Derdi yaratan Allah dermanı da yaratmıştır. Yalnızlık derdinin de dermanı elbette bulunmaktadır. "Çaresizseniz, çare sizsiniz." denilir. Selahaddin Şimşek'in ifadesiyle "Çoğu zaman çaresizlik, çareleri görememeye veya çarelere gözlerini kapamaya verilen adtır... Uçmak istemeyen kuşlar, kanatlarını kendileri yolarlar."[1]

Niyazi-i Mısri şöyle der:

"Derman arardım derdime.

Derdim bana derman imiş."[2]

İnsan, derdinin dermanını kendi derdinde arayıp bulabilir. O zaman yalnızlık bir dert olmaktan çıkar, insanı ileriye götüren bir dermana dönüşür. Bunu gerçekleştirebilmek için de şunlar gibi esaslara riayet etmek gerekir:

Pozitif hayat felsefesi

Aynı olaya farklı cihetlerden bakılabilir. Pozitif bir bakışı yakalayanlar, yalnızlık gibi can sıkıcı durumlarda da nice güzellikler görebilirler. Bakmak ayrı, görmek ayrıdır. Kur'an-ı Kerim, "Onları sana bakar görürsün, hâlbuki onlar görmezler"[3] ayetiyle bakmak ve görmenin aynı olmadığına dikkat çeker. Bu durumda asıl önemli olan neye baktığımız değil, nasıl baktığımızdır. Pencereye bakmakla pencereden bakmak aynı şey değildir. Pencereye bakanlar lekeleri görürler. Pencereden bakanlar ise, güzellikleri seyrederler. Yarısı dolu bir bardağa "yarısı boş bir bardak" denilebileceği gibi, "yarısı dolu bir bardak" da denilebilir. Pozitif hayat felsefesi bardağa dolu tarafından bakabilmektir.

İşte böyle biri, en yalnız olduğu durumlarda da “Acaba bu durumdan nasıl yararlanabilirim?” diye düşünür, iç dünyasında feryat etmek yerine hayata tebessümle bakar.

Yüce idealler

Yüce idealler insanı canlı ve dinamik tutar, gevşeklikten korur. Denizin sularına terkedilen bir sandalla, hedefine doğru yol alan bir gemi elbette bir değildir. Hayat denizindeki insanlar bu ikisinden birine benzer: Kimi, hayatın akışı içinde sallanıp gider. Kimi ise, gâye ve ideali uğrunda yol alır. Böyle biri yalnızlık gibi nefsin hoşuna gitmeyen durumları fırsata çevirir, o yalnızlık günlerini geleceğe hazırlanmakla değerlendirir.

Sosyal aktiviteler

İnsan, tabiatı itibarıyla medenidir, yani sosyal bir varlıktır. Şahsi hayatını toplumla devam ettirebilir. Sosyal aktiviteler bu insanın toplumla bütünleşmesinde hayatî öneme sahiptir. Çocuklukta oynanan oyunlar, yetişkinlikte kişinin katıldığı toplantılar insanın bu yönünü besler, onu yalnız kalmaktan kurtarır. Sünnet, nişan, düğün, cenaze gibi merasimler insanın toplumla kaynaşmasına büyük katkılar sağlar. Böyle aktivitelerde ortalıkta görülmeyen birinin yalnızlıktan şikâyet etmeye hakkı olamaz.

Cemaat halinde olmak

Hz. Peygamber şöyle der: “Cemaat halinde olun. Ayrılıktan sakının. Zira şeytan, tek kalanla birlikte olur. İki kişiden ise uzak durur.”[4]

Cemaatle kılınan namazın, münferit kılınan namazdan yirmi beş veya yirmi yedi kat daha fazla sevap kazandırması,[5] insanımıza cemaat ruhu kazandırmaya yöneliktir. "Cemaat rahmettir, ayrılık azaptır"[6] ve "Allah'ın eli, cemaatledir"[7] gibi hadislerin de dikkat çektiği gibi, cemaat halinde olmak mühim bir olaydır; rahmete, berekete, İlâhî te'yide mazhar olmaya vesiledir.

Cum'a ve cemaat aynı kökten gelen kelimelerdir. Günlük kılınan namazlarda bütün Müslümanların namazı camide kılmaları elbette mümkün değildir. Cum'a namazıyla, hiç olmazsa haftada bir kere bir araya gelecekler ve meselelerini konuşma imkânı bulacaklardır. Cum'a namazının büyük bir camide toplu halde kılınması prensibinde de cemaat ruhunun kazandırılması esprisi gizlidir.

Ramazan ve Kurban Bayramı namazları, en toplu halde kılınan namazlardır. Bayram namazlarının cemaati, Cum'a namazlarından daha ziyadedir. Aynı Allah'a inanan, aynı kıbleye yönelen insanlar, bir ağızdan tekbir getirerek, aynı saflarda yan yana, omuz omuza durarak güzel bir birlik manzarası sergilerler.

Hac ibadeti ise bu birlikteliğin evrensel boyutudur. Dünyanın her tarafından kendi bölgelerindeki Müslümanların temsilcileri olarak gelen farklı milletlere ve dillere mensup insanlar aynı tarz ve heyecanla âlemlerin Rabbine ibadetlerini takdim ederler. Bu manzara, kişinin ırk duvarlarını aşmasının ve ümmet şuuruna kavuşmasının güzel bir göstergesidir.

Ayrıca kişinin kendi halet-i ruhiyesine uygun bir STK’da, İslamî bir cemaatte yer alması kendisini yalnızlıktan kurtarır, kafa dengi birileriyle beraber yürümesini, faaliyetlerde bulunmasını sağlar. Böyle bir mensubiyette “aidiyet hissi”nin tatmin edilmesi vardır. Bu aidiyet insanı yalnızlıktan kurtarır, bir şeyler yapabilmenin heyecanını yaşatır.

Dostlar tabaka tabakadır esası

Dostların bir kısmı hava gibi, bir kısmı su gibi, bir kısmı mevsimlik meyve gibidir. Yani bir kısmıyla çok yakın ilişki olur, bir kısmıyla daha seyrek irtibat vardır, bir kısmıyla ise senede birkaç defa bir araya gelmek yeterlidir. Böyle olunca yakın dosttan beklenenle uzak dosttan beklenen aynı olmamalıdır.

Kur'ânda “yakın dost” anlamında “sahib-i cenb” ifadesi geçer.[8] Böyle bir vefakâr dost kişinin zor gününde de yanında bulunur. Bu tür dostlar, sıradan binlerce dosta üstün gelir. Yalnızlığa maruz kalmamak illa çok geniş bir dost çevresine sahip olmayı gerektirmez. Mevlâna - Şems yakınlığında görüldüğü üzere bazen bir tek kaliteli dost insanın mutluluğuna yetebilir. Mevlâna’nın dostları hayli fazlaydı, ama Şemsin ayrı bir yeri vardı.

Dostların hatırlarını sormak

İnsan bencilliği aşıp başkalarını da mutlu etmeye yönelebilmelidir. Zaten kendi mutluluğu da büyük ölçüde başkalarını mutlu etmekten geçer. “Dostlarım niye beni arayıp sormuyorlar ki?” demek yerine kişinin onları arayıp sorması tam bir büyüklük göstergesidir. Hz. Peygamber şöyle der:

“Seninle ilgisini kesenden sen ilgini kesme! Sana vermeyene sen ver! Sana kötülük edeni sen bağışla!”[9]

Yalnızlık ve iman

İman, bütün sıkıntılarımızın dermanıdır. “İman varsa imkân vardır” denilir. Yalnızlığın da ilacı yine imandadır. Bunun en güzel misallerinden biri Hz. Peygamberin hicretteki tavrıdır. Şöyle ki:

Hicret olayında Hz. Peygamber Hz. Ebu Bekir'le beraber Sevr mağarasında üç gün kalır. Müşrikler, iz sürerek mağara ağzına kadar gelir. Hz. Ebu Bekir, Rasulullahın hayatı açısından büyük bir endişe duyarken, Rasulullah onu şöyle teskin eder: "Üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne sanıyorsun?"[10]

Kur'an-ı Kerîm bu anı ebedileştirdiği ayetlerinde bu olaydan şöyle bahseder:

"Eğer siz Ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz, Allah vaktiyle O'na yardım etmişti (yine yardım eder). Hani, kâfirler O'nu yurdundan çıkarmışlardı. Mağarada, sadece iki kişi idiler. Arkadaşına şöyle diyordu: ‘Üzülme, Allah bizimle beraberdir.’ Böylece, Allah O'nun üzerine sekînetini (emniyet ve rahmetini) indirdi. Görmediğiniz ordularla O'nu kuvvetlendirdi..."[11]

İşte âyette geçen Üzülme, Allah bizimle beraberdir” ifadesi, bütün yalnızlara muhteşem bir tesellidir.

Konunun bir başka misalini Hz. Musa’da görürüz. Şöyle ki:

Hz. Musa, esaret altındaki kavmini Mısırdan çıkarır, Kızıldeniz önlerine kadar getirir. Ama Firavun ve adamları da onları takip ederek kendilerine iyice yaklaşmışlardır. Böyle bir hengâmede kavmi “Eyvah, bize yetiştiler, mahvolduk!” derken Hz. Musa’nın cevabı şu olur:

“Asla! Rabbim şüphesiz benimledir, o bana yol gösterecektir!”[12]

Gerçekten de öyle olur, Allah’ın emriyle asasını denize vurduğunda deniz yarılır, selametle karşıya geçerler. Firavun ve adamları geçmeye çalışırken ise sular birleşir, hepsi suda garkolur.

Kâili meçhul güzel bir söz, konumuzu güzel özetlemektedir:

“Eğer bir gün dünyaya ait çok büyük bir derdin olursa, Rabbine dönüp 'Benim büyük bir derdim var' deme. Derdine dönüp: 'Benim çok büyük bir Rabbim var' de.”

YALNIZLARA TAVSİYELER

-Her şeyden önce şunu iyi bilin, yalnız değilsiniz. Yalnız da olsanız yine yalnız değilsiniz. Sizi seven ve size ikramda bulunan cömert bir Rabbiniz var. Onun melekleri her tarafı doldurmuş ve şenlendirmiş. En ıssız çöllerde olsanız, okyanusun ortasında batan bir geminin kırık bir tahta parçasına tutunmuş bulunsanız merak etmeyin, siz yalnız değilsiniz. Âlemi yaratan zat sizi görüyor ve duyuyor. Onun rahmet eli her şeye ulaşır, Onun merhameti darda kalanların imdadına mutlaka yetişir, Onun kudretine hiçbir şey zor ve ağır gelmez.

-Kur'ân en iyi bir arkadaştır. “Yârân istersen Kur'ân yeter” denilir.[13] Onun bitmez tükenmez sırları, her türlü karanlığı aydınlatan nurları vardır. Sizin yalnızlığınız bu sırları görmeye, o nurlara yönelmeye güzel bir vesiledir, bunu iyi değerlendirin.

-Kendi işlerinizde mükemmeliyetçi olun, ama çevrenizdeki herkesin mükemmel olmasını beklemeyin. Kendi hatalarınıza acımasız olun, ama başkalarının hatalarına müsamaha gösterin. Siz bir melek değilsiniz, çevrenizdekilerin de birer melek olmadığını unutmayın.

-Tenkidde aşırı gitmeyin. Kendiniz hakkında “Şu var ya, işi gücü insanların kusurlarını görmektir” dedirtmeyin. Her şey dozajında faydalıdır. İlaçla zehir arasındaki fark, dozaj farkıdır. Haddi aşan bir tenkid, artık fayda değil zarar vermeye başlar, sahibini de yalnızlığa mahkûm eder.

-İnsanlığın tecrübe birikimi olarak çok nadide kitaplar vardır, onlara yönelin, bol bol kitap okuyun, kitaplardaki manalarla hemhal olun. Bir romanın filmini izlediğinizde size gösterilen suretleri izlersiniz. Ama o romanı okuduğunuzda kendi hayaliniz size suretler çizer, fikren ve hayalen çok daha güçlü hale gelirsiniz.

-Sosyal medya büyük bir nimettir, nice kıymetli insanın sohbetlerini rahatlıkla takip edebilir, ilgi duyduğunuz konularda seviyenizi her gün yükseltebilirsiniz. Ama bu nimetin büyük riskleri olduğunu da unutmayın, aman kendinize dikkat edin, zararlı yerlere girmeyin.

-Yalnızlık günlerinizi tasavvuftaki “çile günleri” gibi telakki edin, bu günleri terakkinize kuvvetli bir vesile yapın.

-Bol bol tefekkür edin, kendinizi düşünün, kendinizi tanımaya, ruhunuzun derinlerine inmeye çalışın. Sonra afaka bakın, ilahi sanat eserlerini hayranlıkla seyredin. Bunu yaparken belgesellerden bol bol istifade edin.

-Yalnızlık günleri zor günlerdir. Geceye benzeyen bu günleri aydınlık günler takip edecektir. Çok kararan gecelerin sonu sabahın aydınlığı olduğunu unutmayın.

-Hz. Yusuf’un çileli hayatını hatırlayın. Kardeşleri tarafından kıskanıldı, kuyuya atıldı. Bir köle olarak Mısır’a satıldı. İftira ile zindana gönderildi… Ama sonunda Mısır’a aziz oldu. Unutmayın, Mısır’a aziz olmanın yolu Kenan’da kuyuya atılmaktan geçer.

-Yaşadığınız zorlukları, çektiğiniz sıkıntıları, yalnızlığın çilelerini sakın kadere yüklemeyin. Bu tür durumlarda kaderiniz sizin tercihlerinize bağlıdır. Cinsiyetinizde, genetik kodlarınızda, saçınızın renginde kadere mahkumsunuz, ama yalnızlık gibi durumlarda bir kader mahkûmu değilsiniz. İyi değerlendirirseniz önünüze çıkan yalnızlık duvarı bir kapıya dönüşecek, sizi yeni ufuklara taşıyacaktır.

-Debbağ sevdiği deriyi yerden yere vururmuş. En fazla bela ve musibete maruz kalanlar -başta peygamberler olmak üzere- Allah’ın sevgili kullarıdır. Bela vereni bulduğunuzda o bela artık bela olmaktan çıkar, bir lütuf ve ihsana dönüşür.

- Etrafınız samimi dostlarla çepe çevre sarılı olduğunda bile sakın yalnız kalmayı ve kendinizle baş başa sohbet etmeyi ihmal etmeyin.

-Evlenecek çağda iseniz ve durumunuz müsaitse gecikmeden hemen evlenin. Böylece kendinizi ve eşinizi yalnızlıktan kurtarın! Çünkü kadın ve erkek birbirini tamamlayacak fıtratta yaratılmıştır. İnsanın bir kısım tekamülü “evlilik çilesiyle” gerçekleşir.

-Yaşlılıktan kaynaklanan bir yalnızlık yaşıyorsanız bunu Allaha yönelmeye kuvvetli bir vesile yapın; kendinize, çevrenize ve hatta bütün insanlara bol bol dua edin. Ömrünüzün geçen günlerindeki hata ve günahlarınızı hatırlayın, samimi gözyaşlarıyla, tevbe ve istiğfarla bunları temizleyin.

-İmkanlar ölçüsünde yurt içi ve yurt dışı gezilere katılın, yeni yerler görmenin ve yeni insanlara muhatap olmanın heyecanını yaşayın.

-Sanat yönünüzü ihmal etmeyin. Mideniz yiyecek istediği gibi estetik duygularınız da tatmin olmak ister. -Meşru ölçüler çerçevesinde- resim, müzik, tiyatro, film gibi etkinliklerden yararlanın.

-Cemaat, tarikat, STK gibi toplumsal aktivitede bulunan gruplarla irtibat halinde olun, sizin ruh dünyanıza uyan biriyle daha yoğun bir şekilde birlikte olun, faaliyetlerde bulunun, böylece yalnızlığı yalnız bırakın.

-Hayata ve olaylara pozitif yönüyle bakın. Bardağın dolu tarafını görmeye çalışın. Zorlandığınız ve çok yalnız kaldığınız durumlarda Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi şöyle deyin:

“Mevlâ görelim neyler.

Neylerse güzel eyler.”

SONUÇ

Ömründe doktor görmemiş birini açık kalp ameliyatına gözlemci olarak getirsek dehşet içinde kalır. Doktor hastanın göğsünü yarmakta, kalbini çıkarıp eline almaktadır. Bu kişi, işin mahiyetini bilmediğinden doktoru “katil” olarak algılayacak, belki “İmdaaat, adam öldürüyorlar!” diye bağıracaktır. Hâlbuki doktor hastasını tedavi etmektedir. İşte hayattaki hoşumuza gitmeyen durumlar o doktorun kalp ameliyatına benzer. İşin mahiyetini bildiğimizde doktoru gerçekten sever, yaptığını takdirle karşılarız.

Yüce Allah bizlerin şu dünyada şiddetli imtihanlara tabi tutulacağını bildirir. Peygamberlerin bile bu imtihanda sarsıldıklarını söyler. Mesela şöyle der:

“Yoksa sizden önce gelip geçmiş olanların hali başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle darlıklar, sıkıntılar dokundu ve öyle sarsıldılar ki, peygamber ve beraberindeki iman edenler, ‘Allah'ın yardımı ne zaman?’ diyecek hale geldi. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.”[14]

Keza bu imtihanı ifade ederken şerlerle de sınanacağımızı bildirir:

“Bir imtihan olarak sizi şerle ve hayırla deneriz.”[15]

Âyette önce şerrin geçmesi hayli dikkat çekicidir. Bunun bir ciheti şu olabilir: Şu dünyadaki imtihanda insanı zorlayan durumlar olacak, hoşuna gitmeyen çok şeylerle karşılaşacaktır. Sağlık ve başarıyla denendiği gibi, hastalık ve zor günler ile de denenecektir. Sevdiklerine kavuşmakla sınandığı gibi onlardan ayrılmakla da sınanacaktır. Dostlarıyla birlikteliği gördüğü gibi zaman zaman yalnızlıkla da imtihan edilecektir…

Demek yalnızlık da şu hayatta imtihanın bir parçasıdır. Görünüşte hiç de hoş değildir. Ama meseleye “Hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olabilir”[16] âyeti çerçevesinde bakmak gerekir. O yalnızlık ortamı ve o yalnızlık günleri değerlendirebilen kimseler için altın fırsatlarla dopdoludur.

Yalnızlık gibi şu hayatta karşılaştığımız zorluklar bizi ilerletmeye yönelik durumlardır. İnsan nimete mazhar olduğunda şükreder sevap kazanır. Zor günler yaşadığında sabreder yine sevap kazanır. Böyle zor zamanlarda feleğe küsmek, kadere serzenişte bulunmak asla doğru değildir. Hele hele bunalıma girmek, kendini içki ve uyuşturucuya kaptırmak aklı başında hiç kimseye yakışmaz. Denize düşmek, boğulmak demek değildir. Yalnızlığın boyutu ne olursa olsun insanı boğmamalıdır. Her derdin dermanı da vardır, bu bağlamda yalnızlığın da nice dermanları bulunmaktadır.

Konuyu şu ifadelerle noktalayalım:

Hayatta çok dert vardır,
Biri de yalnızlıktır.
Ama bunu dert etme!
Çünkü o bir dermandır!

[1] Selahaddin Şimşek, Özdeyişler, Zafer Yay. İst. 1996, s. 29.

[2] Ali Erkan Kavaklı, Güldeste, Nesil. Yay. İst. 2000. s. 255.

[3] A'raf, 7/198.

[4] Tirmizi, Fiten, 7.

[5] Buhari, Ezan 30; Müslim, Mesacid 249.

[6] Bkz. İbn Hanbel, IV, 145.

[7] Tirmizî, Fiten, 7.

[8] Nisa, 4/36.

[9] İbn Hanbel, 4/148, 158, 5/259.

[10] Fahreddin,Râzî Mefatihu'l-Gayb (Tefsiru Kebir), Daru İhyai't- Türasi'l-Arabi, XVI, 63.

[11] Tevbe, 9/40.

[12] Şuara, 26/62.

[13] Said Nursi, Mektubat, s. 282.

[14] Bakara, 2/214

[15] Enbiya, 21/35.

[16] Bakara, 2/216.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum