Sabrın sonu

Her insana; ciddi bir sınav için veya emanet olarak verilen her cihazın, yerli yerinde ve zamanında kullanılma zorunluluğu vardır. Çünkü, sonunda hesabını verecektir…

•    Meselâ bir asker; kendisine emanet edilen silâhını, kullanma kılavuzunun ve kullanma talimatının dışında kullanması, bir disiplin suçudur. Değil mi?
O asker, o silâhla tavşan veya kuş avına çıkarsa veya dışarıdaki bir hasmını korkutmak için kullanırsa, mutlaka muhakeme edilir. Yanlış kullanım derecesine göre azarlanır ve çeşitli cezalar alır. Bu ceza, bu ihanet için kaçınılmaz bir sonuçtur…

•    Bir başka örnek: emriniz altındaki birine bir miktar para ve önemli de bir liste verip, alışverişe yollasanız, listedeki ilâçlar veya gereçler yerine, kendi zevkine uygun ıvır-zıvır ile döndüğünde, kendisine nasıl davranırsınız?...
Bu misaller çoğaltılabilir. Ben bu girizgâhtan sonra, ana konumuza döneceğim.

İşte her bir insana; Yüce rabbimiz tarafından, özellikle sınav için verildiği bildirilen bu emanet cihazlardan; göz, kulak, akıl, zekâ, hafıza, korku, şefkat, sevgi, sabır, inat v.s. bunlardan bazılarıdır. Bu ve diğer emanetleri nasıl, ne zaman ve nerelerde kullanmamız gerektiğini araştırmak ve tahsil etmek zorundayız. Aksi halde yukarıdaki ahmak askerin acınacak durumuna düşeriz…

Şu karmaşık ve cazibedar asrımızın keşmekeşiyle ve yoğunluğuyla, bu çok önemli görevimizi genelde ihmal etmekteyiz. Bunları bizlere emanet edenin (c.c.) bizlerden neler talep ettiğini pek araştırmadığımızdan, ansızın gelip çatacak olan ölümden sonraki ahvâlimizi pek umursamıyoruz.

Bu sayılan emanetleri kullanma konusunda çok ciddi araştırmalar yapmış olan Peygamber vârisi olan âlimler, bizlerin imdadına yetişmek için, mum ışığında nice eserler yazmışlar ve bizlere sunmuşlar. Bendeniz de bu ara, yakalandığım rahatsızlığım nedeniyle evde mahsur kaldığımdan, bu eserleri inceleme fırsatı buldum.
Tespit ettiğim önemli gerçekleri, siz dostlarımla da paylaşmak istiyorum.

***

Bize emanet edilen, altından değerli onlarca cihaz ve duygulardan, sadece SABIR sermayesinin kullanımını, bir nebze açmak istiyorum. Bu konuda da asrımızın en mühim İslâm âlimlerinden, Bediüzzaman Hz.’nin “21. Söz” adlı eserine bakıyoruz:

Ey insan, sen üç sabır ile mükellefsin.
Birisi: Tâat üstünde sabırdır. (Allahın emir ve yasakları ve ibadetlerde sabır.)
İkincisi: Mâsiyetten sabırdır. (Yani, günah işlememek için sabır.)
Üçüncüsü: Musibete karşı sabırdır. (Hastalıklara, haksızlıklara ve belâlara karşı sabır.)

1.) “Tâat üstünde sabır” insanın sâlih amel ve ibadetleri konusunda usanç duymaması, nefsinin bütün itirazlarına, şeytanın bütün oyunlarına karşı taviz vermeden daima ilerlemesidir. İnsan, ibadetine sabırla devam edecektir ve bu noktada asla bir kesinti düşünülemez. Yine insan, güzel ahlâklı olmaya da sabırla devam edecektir.
Bunda da bir yorulma ve ara verme tasavvur edilemez. Meselâ, insan diyemez ki, “bu kadar yıldan beri hep doğru söyledim, biraz da karşı şıkkı deneyeyim.” Burada yorulmanın yeri olmadığı gibi, sâlih amelde de yorulmanın yeri yoktur...

2.) “Mâsiyyetten sabır” günah işlememeye sabretmek demektir. İnsanı kötülüğe teşvik eden nefsinden, günahlarla kaynaşmış olan bozuk bir toplum hayatına kadar, nice düşmanlara karşı, yılmadan çarpışmak ve bütün engelleri aşmakta, azminden bir şey kaybetmemek, sabrın ikinci koludur…

3.) “Musibete karşı sabır” ise insanı, bir imtihan sorusu olarak yoklayan ve onun manevî terakkisinde büyük rol oynayacak olan hastalıklara, musibetlere, kıtlıklara, yokluklara, ölümlere, ayrılıklara karşı sabır göstermektir. Bu sabır, Allah’a tevekkül etme  O’ndan yardım dileme ve O’nun takdirine razı olma sonucunu doğurur.
Sabır imtihanını bu üç cephede de kazanan insan, zafere ermiş, kurtulmuş ve azaptan emin olarak saadet yurduna doğru yol almaya başlamıştır...

•    SABIR duygusu, yani cihazı, sermayesi ve nimeti, işte bunlar için verilmiştir.

Bizler ne yapıyoruz? Bir de ona bakalım:

Vâkıa; az veya çok herkesin başındadır. Bu sabır cevherimizi televizyon veya İnternet başlarına saatlerce kenetlenerek, maç kuyruklarında saatlerce sabrederek, trafik keşmekeşinde saatlerce bu sabrı kullanarak, gereksiz olarak kahve köşelerinde sabrımızı harcayarak, âdeta yakıt tankının kırmızı ışığının yanması gibi, sabırsızlık ışığımız yanmaya başlıyor. İşte bu durumdayken, Kur’ân okumaya veya dinlemeye kalksak, sabrımız kalmadığı için çok çabuk sıkılıp, bu ulvî görevimizi erteliyor yâda tamamen terk ediyoruz. Vakti geçmekte olan farz namazımızı; ya alelacele geçiştiriyoruz veya sünnetsiz kılıyoruz, yâ da kazaya bırakıyoruz. (Bir mü’min, ne şartlarda olursa olsun namazını asla terk edemez!... Takvâ sahipleri, kazaya bile bırakamaz.)
Aslında; îman akümüzü her gün kitap okuyarak veya dînî sohbetlere katılarak ŞARJ etmemiz gerekirken, yukarıdaki sebeplerle ihmal ediyoruz. Îman akümüzün şarjı da, işe yaramaz seviyelere düştüğünde ise bu zorunluluklarımızı hafife almaya başlıyoruz. Allah korusun artık, zorunlu ibadetlerimizin terki bile bizi huzursuz etmez oluyor.
Bize emanet olarak bahşedilen SABRIMIZ, böylece gerektiği yerlerde kullanılamadığı için, imansızlık tehlikesi ve azap çanları çalmaya başlıyor…

•    Bu çılgın âhir zaman fitnesinde; sadece GÜNAHLARA karşı sabır için bile, “full bir sabra” ihtiyacımız olduğuna, sanırım hiç kimsenin itirazı olamaz…
Ayrıca; senede bir veya iki kez musibetlerle imtihan edileceğimizi Yüce Rabbimiz Tevbe sûresi 126. âyet ile çok net ikaz ediyor. (Onlar [kâfirler], her yıl bir veya bir kaç kez belâya uğratıldıklarını görmüyorlar mı ki, hâlâ tevbe etmiyorlar ve ibret almıyorlar?)
Mademki böyle; musibetlere karşı da hazırlıklı olmak için, hem sabrımızı gereksiz yerlerde kullanmayacağız, hem de Îman akümüzü her zaman ŞARJLI tutacağız…

• İşte ancak bu şekildeki sabrın sonu, SELÂMET ve SAÂDET olacaktır.
Eğer tedbir almaz veya alamaz isek hem dünya, hem de Ahiret hayatımız azaba ve zindana dönecektir. Bu konu, asla ihmale gelmemesi gereken çok ciddi bir konudur…

***

Bir başka zarar: Sabrımız tükenmiş olarak eve döndüğümüzde, babamız, annemiz, eşimiz, evlâtlarımız bize bir şey sormaya veya anlatmaya kalkıştığında, yâ “şimdi zamanı değil!” veya “..lütfen çok kısa olsun” diye azarlayarak geçiştiriyoruz.
Sosyal hayatımızı ve aile huzurumuzu bile yaralıyoruz.

Farkında olmadan, belki de zindan ediyoruz... Sözün özeti:

Bir: Sabrımızı gereksiz yerlerde harcamayacağız ve Kur’ânın ifade ettiği üç sabırla, sürekli STOKLU olacağız. İkincisi, îman akümüzü de sürekli şarjlı tutmak için iman ve Kur’ân sohbetlerine sürekli devam edeceğiz. Bu iki şıkka, sabırla devam ettiğimizde, dünya ve âhiretimiz SAADET VE SELÂMET olacaktır inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum