Reklam, propaganda, tebliğ, talebe

Birileri ürünlerinin, inançlarının, siyasetlerinin propagandasını, reklamını yapabilir.

Zaten yüz yıllardır reklam ve propaganda dünyanın her yerinde insanları kandırma aracı olmuş.

Şirket yeni bir çamaşır makinesi çıkarıyor, reklamlarla onu maliyetinin 5/10 katına satıyor.

Yurt dışından getirilen 10 liralık bir ürün, reklamlarla Türkiye’de 100 liraya satılıyor.

Reklam bugün o ürünün propagandası haline dönüşmüş, gözler boyanıyor, akıllar sihirleniyor ve reklamlarla hiç ihtiyacımız olmayan eşyaları 5/10/20 kat fiyat ödeyerek satın alıyoruz.

Bu anlamda reklamın, propagandanın iyisi, kötüsü yok bence. İkisi de yalan ve insanları kandırma üzerine kurulmuş.

Peki dinin reklamı, propagandası olur mu?

Dedik ya reklam ve propaganda yalan ve kandırma aracı.

Ama nedense bazı Müslümanlar İslam’ın reklamını, propagandasını yapmaya bayılıyorlar.

Yok kardeşim, İslam’ın reklama, propagandaya ihtiyacı yok.

Bazı yazarlarımız bazen Müslümanların sinir uçlarına dokunuveriyor. İyi de yapıyorlar. Nasıl da yazılarına çullanıyor bazıları. İslam’ın reklamını, propagandasını yapacaklar, tebliğ edecekler ya!

Bir zamanlar bazı dini gruplar insanları yemeklere çağırır, sonra da propagandalarını yaparlardı.

Oysa biz Kur’an’da da, Peygamber (asm) hayatında da dinin reklamı ve propagandasının yapıldığını görmüyoruz.

İslam’da tebliğ denen birşey var.

Tebliğ iletme demek. Bir konuyu isteyene, talep edene ulaştırmak demek. Tebliğ ille de “herşeyi ben biliyorum, ben kafana vura vura sana anlatırım” demek değil.

Bugünün dindarları zaten peşinen kendilerini üstün gördükleri için, karşılarındaki dinden anlamaz zavallıları aydınlatmayı kendilerine birinci görev haline getirmişler.

Yok güzel kardeşim bir insanın üstünlüğü, alçaklığı senin veya benim bileceğimiz bir konu değil. Vazifemiz de değil. İnsanların dinle ilgilenmeleri, ilgilenmemeleri de bizim işimiz değil. Herkes iradesinde serbesttir. İlgilenir veya ilgilenmez, inanır veya inanmaz bu onun meselesi, benim değil.

Bir defa insanları biz, siz, onlar, üstünler, alçaklar diye ötekileştirerek tebliğ yapılmaz. Bu tavırla olsa olsa kendimizi tatmin etmeye çalışırız.

Bir insanın varlığı, yaratılışı, ölümü ile konuları sorması veya sormaması onunla ilgili bir konudur. Müslümanlarda en gıcık kaptığım şey “Gel, ben üstün bir dindar olarak seni irşad edeceğim” anlayışıdır.

İrşad ve tebliğ, vahiyde olanı talep edene iletmek şeklinde olur.

Bir defa istemeyene, talep etmeyene reklam ve propaganda yapılmaz.

Önce karşımızdaki isteyecek, talep edecek, biz de hiç öyle üstünlük, ötekilik tavırlarına girmeden, “Peki madem böyle bir talebin var, haydi beraber vahye bakalım ve insaniyetimizi kullanarak anlamaya çalışalım” deriz.

İstemiyor, talep etmiyorsa da bu onun tercihi.

Bana düşen reklam, propaganda yapmak, birilerini kandırarak, yemek, para, makam vs. vererek dine dahil etmek değil.

Sadece insaniyetim çerçevesinde kendimi anlatmak,

Talep eden olursa da hakikati beraber aramak.

O kadar!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum