Levent BİLGİ-

Levent BİLGİ-

Rahmi Akman ağabeye selam

Babamızı kaybettik diyorlardı Almanya’dan yazan genç kızlar. Rahmi ağbi hepimizin ağabeyi, dostu, tesellidarı, babamızdı. İlk duyduğum akşam içim acıdı. Ben öyle sulu gözlü bir adam değilimdir. Bir Kuşadası’nda babamı ahrete yolculadığımda ağlamıştım. Bir de babam hükmündeki ağabeylerimi beka alemine yolcularken ağlarım.

Rahmi abi gibi babalarımızın gidişine kalp dayanamıyor işte. Hz. Peygamber (asm) vefat eden oğlunun ardından ağlarken; “Sen Peygambersin, sen de mi ağlıyorsun?” diyenlere, “Göz yaşarır, kalp hüzünlenir.” diye cevap vermişti. Sonra da oğluna şöyle seslendi:
“Ey İbrahim! Önde gidenlerin, sonda gidenlere kavuşmayacağını bilseydik, hüznümüzün bir nihayeti olmazdı. Ama yine de üzülüyoruz.” 

O’nun şimdi Üstadla, önden giden ağabeylerimizle olduğunu biliyor, ama yine de üzülüyoruz. O fedakar, o sevecen, o ümit, saadet dolu insanın arkasından gözyaşı dökmeden edemiyoruz. O gül kokulu, tertemiz Anadolu evladının, Nurun İsimsiz Kahramanının ardından sadece yaşlı gözlerle bakıyor, Rahmi abiye layık insanlar olmak için dualar ediyoruz.

Nice insanlar var adı koca koca harflerle yazılan. Nice insanlar var ismi heykellere, anıtlara kazılan. Makamla mevkiyle anılan. Rahmi abi bu ülkenin binlerce isimsiz kahramanlarından biriydi. Hayatım boyunca hep Rahmi abi gibi, Halil abi gibi Nur’un isimsiz, şöhretsiz kahramanlarına özenmişimdir. Hayatını iman hizmetine adayan, başka hiçbir şey düşünmeyen bu ağabeylerimiz bizim babalarımızdır, dostlarımız, ruhdaşlarımız, istinat noktalarımızdır. Bize hayattaki en büyük mutluluklardan biri,  bu İman kahramanlarının aşina bir bakışı, bir baba şefkatiyle bizleri kucaklayışları, gözümüzün içine bakarak “Kardeşim, Keçeli” demeleridir.

Yazın Rahmi abi ile Soma programında görüştük. Ne kadar da halim-selim, ne kadar da mütebessim idi. Ecelin böylesine yakın olduğunu bilseydim O’nu hiç bırakır mıydım. Ellerine kapanır, O’na defalarca sarılır, o nur kokusunu doya doya içime çekerdim. Niye sevdiklerimiz ahrete göçünce fark ediyoruz kıymetlerini. Niye hayattayken onlara sarılıp, doya doya bakmıyoruz yüzlerine?

Babalarımızın, ağabeylerimizin ölümü biraz da bizim ölümümüzdür. İşte her şeyi kontrol edemediğimizi bir defa daha anlıyoruz.  Hayatlarımızın pamuk ipliğine bağlılığına bir kez daha şahit oluyoruz.

Rahmi ağbi cömert ruhuyla bu ülkenin yaralarını saran, bilhassa gençlere iman üfleyen gönül adamlarından biriydi. Rahmi abiyi hiçbir kavgada, hiçbir mücadelede, hiçbir ayrılıkta görmedim. O hep sevgi, iman, kendinden bir şeyler verme adamıydı.

Meleklerin kanatlarına binerek Üstadımızın yanına uçtu. Ama ardında binlerce sevenini, binlerce hizmet götürdüğü insanlar bıraktı. Rahmi abi denince hırslarımız, öfkelerimiz, kavgalarımız, dünyevi bağlantılarımız ne kadar da anlamsız kalıyor. Annelerimizi, babalarımızı, iman davasındaki ağabeylerimizi, kardeşlerimizi el üstünde tutmalıyız diye bir defa daha anlıyoruz. Çünkü bu hayatta onlar bize anlam katıyor, onlar ruhlarımızın dünyevilikle yıpranmasına engel oluyorlar. Bu hayatta hiçbir şey bir dost elinin yerini tutmuyor.

Sevgilerin zaferleri ve acıları vardır. Sevgidir ki kalpleri feth eder. Rahmi ağabeyler, Halil ağabeyler  bizlere sevgilerinin zaferlerini sunan insanlardı. Bir dost ruhunu, bir baba ruhunu biz babasızlara tattıran şefkat yumaklarıydı.

Hayatlarımızın bu dünyada eğreti durduğunu, insanın faniliğini kitaplardan değil, ancak sevdiklerimizin ölümüyle canımıza, kanımıza kadar hissediyoruz. Rahmi abini gidişi bile bize en büyük ders oluyor. Zira sadece dostlarımıza el sallayıp, canımız çok ama çok acıdığında, dünyanın gelip geçiciliğini yakın bir bilgiyle bilebiliyoruz.

Kader tecelli ettiğinde gören gözler görmez oluyor. Hayatın akışını kontrol edemediğimizi bir defa daha fark ediyoruz. Acıyla olgunlaşıyoruz. Varlığın bilgisinin sırlarına sevdiklerimizin gidişiyle varıyoruz. Daha büyük, ilahi bir varoluşun sırları olduğumuzu sadece ölümle anlayabiliyoruz. Sadece Rahmi ağabeylerimizin ölümleri, bu dünyada sonsuza dek var olacağımız yanılsamasını yerle bir ediyor. Rahmi abinin son dersiyle damarlarımıza kadar anlıyoruz ki: ASIL YURDUMUZ BURASI DEĞİL.

Kitap bilgisi hal bilgisine dönüşen o büyük insanı özlüyoruz ve ömür boyu da özlemeye devam edeceğiz. Keşke burada olsa da şu derdime birkaç cümle söyleyip bizi teselli etse diyeceğiz. İnsanın sadece yaşayarak öğrenebileceği şeyler var. Rahmi abi yürüyen bir ayet, yaşayan bir Risale idi. Rahmi ağabeyleri görmeyince artık insanlar fazladan konuşuyorlar gibi geliyor bana. Sanki susmak, günlerce, aylarca, yıllarca düşünmek, düşünmek, tefekkürler etmek, okumak ve imandan, Kur’an’dan, Risaleden başka hiçbir şey konuşmamak gerekiyor gibi geliyor bana.

Babalarımız bir bir gidiyor. Ve biz yetim kalıyoruz. Gözlerimiz kör oluyor. Yüreklerimiz acıyor. Bütün dünyanın hiç birimize ebedi bir yurt olmayacağını, sonsuz dertlerimize derman olamayacağını tüm varlığımızla idrak ediyoruz.

Her şeyin giderek kirlendiği, insanların/müminlerin hırslarının tavan yaptığı, maddi veya manevi makamlar için dindarların bile birbirlerine düştükleri bu zamanda, babalarımız, ağabeylerimiz, Rahmi, Halil, Ali, İrfan, Nail… ağabeylerimiz ne kadar da asil ve muhteşem duruyorlar.

Vefat haberini aldığım günün akşamı mahşeri bir kalabalık gördüm rüyamda. İnsanların heyecanla, muhabbetle birini beklediklerini gördüm. Binlerce insan O geliyor diye toplanmışlardı meydana. “Kim geliyor hayırdır” diye sordum birine. Gözleriyle gösterdiler beklediklerini. Rahmi abi bir kürsüye çıkmış topluluğa ders yapmaya başlamıştı.

Selam olsun sana Peygamber müjdecisi! Selam olsun sana Nur naşiri! Son dersini yine çok güzel verdin bizlere. En etkili dersindi senin. Gözyaşlarına boğdun bizleri. Yine imanın lezzetini, dünyanın faniliğini tattırdın bizlere.

Mevlana’nın değimiyle;
Ölüm günümde tabutum yürüyüp gitmeye başladı mı,
Bende bu cihanın gamı var, dünyadan ayrılığıma üzülüyorum sanma.
Bana ağlama, yazık oldu deme.
Şeytanın tuzağına düşersem, işte hayıflanmanın, dertlenmenin sırası o zamandır.
Cenazemi görünce ayrılık vakti deme.
O vakit benim buluşma ve kavuşma zamanımdır.
Beni kabre indirip bırakınca, sakın elveda deme,
Zira mezar cennetler topluluğunun perdesidir.
Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret.
Güneşe ve aya batmaktan ne ziyan gelir ki?
Sana batmak görünür, ama o doğmaktır.
Mezar hapis gibi görünür, ama o canın kurtuluşudur.
Hangi tohum yere ekildi de bitmedi?
Ne diye insan tohumundan şüpheye düşüyorsun?
Hangi kova kuyuya salındı da dolu dolu çıkmadı?
Can Yusuf’u ne diye kuyuda feryat etsin?
Bu tarafta gözlerini yumdun mu, aç öte tarafta.

Selam olsun Kur’an’ın isimsiz kahramanlarına!
Selam olsun Rahmi ağabeye!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum