Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Önce ittihad-ı ihvan!

Cenab-ı Hak, Tevbe Suresi 71. ayette buyurur ki:
”Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar.”

Resul-ü Ekrem (sav) ise, eleştirilerini eleştirilecek insanların da içinde bulunduğu cemaat içinde yapar:
“Bazılarına ne oluyor ki şöyle şöyle davranıyor, şöyle şöyle yapıyorlar” diyerek muhataplarını incitmeden fakat hakikati de vurgulama yolunu seçerdi.

Üstad Said Nursi ise, “insaflı tenkit hakikati rende(ç)ler, parlatır. Tenkide sevk eden, hak aşkı ve hakikati eksik ve kusurdan uzak tutmalı” der. 

Görüldüğü gibi ayet sünnet ve hikmet, müsbet eleştiriyi açıkça gerekli görür.

Özeleştirinin yetersiz olduğu dönemde dost eleştirisi kaçınılmaz olur.

Bu olmazsa kardeşliğin hakkı verilmediği gibi, müminlerin başı beladan kurtulmaz,

Münafık, fasık ve kafirlerin oyuncağı olur. İslam’ın ve imanın izzeti ayaklar altına düşer.

Bu yazı da bu çerçevede değerlendirilmeli. Üstadın sözleriyle, hakikat kalpten çıplak çıktıysa namahremler ona bakmasın. (Hakikate haram derecesinde uzak olanlar gerçekle ilgilenmesin.)

İhlas ve Uhuvvet Risaleleri evrad gibi okunmamalı. Öyle mi okunuyor diyenlere cevaben, evet büyük çoğunluk öyle okunuyor diyor ve Türkiye’nin acıklı din-iman gerçeklerini ibraz ediyoruz.

Kur’an-ı Kerim'in etrafındaki surların kırılması üzerine Sünuhat tarzında yazılan Risale-i Nurlar bugün kendini savunur hale geldi. Haliyle Kelamı Kadimi savunması zorlaştı. Yine bazı dostları açısından ayna yerine perde mi yapılıyor diye sormak sorgulamak zamanı geldi geçiyor.

Bürhan sütunları, akıl temelleri üzerine kurulu imanımızın ve asrın tefsirinin, ergenlik tavrı diyebileceğimiz duygusal savunma ve güzellemelere ihtiyacı yoktur.

Başta Kur’an, hadis, fıkıh kritiklerinin yapıldığı İslami ilimler ve usuller tarihi ortada.

Ey mirasyediler!
Ahir zamanın ferdiyet makamındaki caddesini ne hale getirdiniz diye sorulduğunda verilecek cevabımız olmalı.

İman davası olan nur mesleğinin tarihçesinde, bu yaptığınız umaysızlık, neme lazım başkası düşünür zihniyeti nerde var denildiğinde, herkes ama herkes cevabını hazır mı görüyor.

"Herkes yaptığı ve yapmayıp geri bıraktığı herşeyi bilecektir.” (İnfitar Sursi, 5) (Yapması gerektiği halde yapmadığını.)

Risalenin esaslı kavramlarından biri de ülfettir. Anlamı bir şeyin adını yüzünü bilmekle hakikatini bildiğini zannetmek, tanışıklığın gerçeği örtbas etmesidir ki Üstad katmerli cehalet diyor.

Çoğumuz şöyle mi diyor, ben 40-50 senedir risale okurum içindeki her şeyi esas olarak bilirim. Böyle diyen azdır denirse demeyen çoğunluk ne hizmeti yapıyor, milyonlarca nurcu diyenler niye doğru yerde doğru zamanlarda pek görünmüyor?

Tek bir yanlışı düzeltmek için can verircesine çabalayan rahmetli Zübeyir Abiden kim ne ders aldı? Ergenlik yaşlarında Cizre Banihan’da gerçekleşen ilmi sorgulamalarda, mollaların fark etmediği yanlış cevabı düzeltmek için arkalarından koşup yanlış cevabı düzelten Üstattan ne anladık? Hakkın hatırı her hatırın üstünde mi?

Ahir zaman buzullarını eriterek, ahir zaman müslümanına bir selim cadde açan Kur’ani cadde-i kübra, kimlerin elinde yıpratılıyor, karartılıyor, kirletiliyor haberimiz niye olmuyor? Oluyor da görmüyor, duymuyor, bakmıyor, başkaları düşünsün mü diyoruz? Başkaları düşünsün lafı gebermiş istibdadın yadigarı demedi mi Üstad.

Biz yaptık görevimizi işte ispatı diyenler ibraz etsin. Yoksa, "Ey iman edenler yapmadığınız şeyi niçin söylüyorsunuz?" ayetinin ihtarı bizi ilgilendirmiyor mu? Yoksa biz kötülük yapmıyoruz elimizden de iyilik gelmiyor mu diyoruz?

Önceki abiler, kardeşler böyle miydi? Üstadın vefatından sonra sayıları, güçleri, medyaları çok fazla mıydı ki, Milli şef İnönü, “halka bıraksak Said Nursi'yi seçer” diyordu. İslam kahramanı şehit Menderes'i Said Nursi'yi savunmakla ve ona dayanmakla suçluyordu. Yine rahmetli Demirel'i üstadı halife yapmak istemekle sıkıştırıyordu.

En önemlisi yeni değiştirdiğimiz eski sistemi kuran albaylar cuntası, Üstadın mezarından bile korkarak mezar soyguncusu gibi kaçırdılar.

Bin 500’den fazla mahkemeden bir çoğunun beraat kararını çıkartan rahmetli Bekir Abi, özel uçakla mı davalara koşturuyordu? Çantası para dolu etrafında bir düzine komandoyla mı davalara girip çıkıyordu? O yüzden mi bir kitapçığı ırkçıların hışmını üzerine çekti. Çok mu güçlüydüler ki rahmetli, inançlı, siyasi bir lider, seçimlerde “nurcuları kahvelerden kovun” diyordu.

Okullarda 77-78 öğretim yılında mescidler açılırken nur talebeleri iktidar ortağı mıydı? 70’lerin sonunda bini aşkın kitap, yayın, kaset üretilir baskı rekorları kırarken tv reklamları mı vardı?

Dediğimiz gibi kitap dini ve kitap mesleği üzerine yol alan tüllabın nuru bugün bile anlamayıp çekiştirenlere sözümüz olmaz.

Pkk lideri katil Apo, “Said Nursi Türklerin elindeki en büyük sosyo kültürel güç” derken, palavra mı atıyordu? 

Yakın tarihe gelelim. Sarıklı kara cüppeli asalı adamlar ortalığı kapladığında bugün yaşayan o gün etkili, yetkili kimler, ferit mesleğimizi korumak için neler yaptı?

Kimler 28 Şubatçıların elinde dine ve din hizmeti yapanlara darbe vuran bu din kardeşlerine kamuoyu önünde, “kardeş burda dur, bu dava ucuz değil, üstünde akrep dolaşıyor” dedi? Risale-i Nur tarihçesi adına lütfen bunları bilelim ve kayda geçelim. Hafızasız insan olmazsa hafızasız bir iman ekolü, ehli sünnet kolu olur mu? Bu hizmet mesleği, dedi-dedimlere mi dayanacak? Üstad bile dedi-dediler kalıbını yıllar önce terk etmedi mi? Kim birçok dini kitapta yazılan dedi-dediler kiplerini Risalede gördüğünü söyleyebilir.

“Ahir zaman çilemizi safsatalara büründürdünüz ey mirasyediler, zorunda mıydınız” dendiğinde hangimizin cevabı hazır? Eğer, “zannederim cevabım hazır” diyen büyük adamlar varsa, diyoruz ki, zannın çoğundan kaçının, günahtır ayetinin tehdidine girmeyesin.

1972-75'de yollarını ayırıp nurculuktan çıktığını deklare eden fetöyle ilişkilerini, hükümetle kavga edene kadar sürdürenler, bugün ne diyorlar bakalım mı? “Mesleğimiz iman davası her cereyanın üstündedir, kainata da alet edilemez” derken Üstad ne söylemiş oldu? Bu izzetli duruş için makam, mevki, para ve şöhreti terkedip, yakıcı ve dondurucu ızdıraplara atılmadı mı?

İmam Hasan (r.a) niye hilafeti terk etmişti? Hz. Hüseyin (r.a) hak uğruna zulümle savaşırken şehit olmadı mı? İmam Azam başta dört büyük imamın hangisi ceza, hapis, sürgün yemedi? Zahmet-rahmet dengesi bir sünnetullah değil mi? Üstad “sahabeden sonra külli fazilette dört imam başı çeker” diye yazmadı mı kitabına?

İmam Buhari uzak diyarlarda el üstünde tutuldu, hadisi sünneti derledi ama kendi memleketinde bir nasipsiz valinin kahrından 50 yaşında rahmete kavuştu.

Siyasi fanatizm adına mağdur edebiyatı yapıp fetö saldırısına karşı çıkamayanlar, bu derin çatlağı nasıl izah edecekler? Zamanın ruhunu okuyarak zamanın güzeli ünvanını alan bir önderin talebeleri, kabuğa, kışıra takılıp şeytani algılara, nifak kokularına sebep oluyorsa, bunun sebebi de mi Kemalizm?

Kıyamete kadar bir bela başımıza musallat oldu ki geçen binbeşyüz yılda olmadı desek yanlış olmaz. Dinin, imanın, kitapların temelleri sarsıldı, camilere gidenler azaldı, açık saçıklık hayasız azgınlığa dönüştü, çıplaklık inat ve intikama dönüştü görmüyor musun ey müslüman?

Sünnet cadde-i kübrasının omurgası, canlı vücudu olan tarikat ve cemaatlerin mevkii, kredisi nerelerde? Faizsiz bankalarda mı? Cemaat ve tarikat yapılarındaki gençlerin sayısı, niteliği azaldı mı çoğaldı mı?

İslam’da görünürlük artmış yaşasın!
Bu gösteriş ve satıcılık olmasın? İçi boşaltılmışlık! Vicdanlara yüzyılda yerleştirilen dini, imani kalite, kaç yıllar sonra kazanılır düşündük mü hiç?

Cemaat ve tarikatların oluşturduğu denizde yüzen yönetim gemisi bu çukurları, yarları doldurabilir mi? Yoksa tarihte önce yönetimler sonra cemaat ve tarikatlar vardı da haberimiz mi olmadı?

Protestanlık aldı başını gidiyor. (Üstad prutluk diyor ve müslümana en büyük zararı vereceğini vurguluyor. Yüzde 30-40 zarar verebilir yazılı Emirdağ Lahikasında.)

Allah'ı ve dini peygamberden ayıran, yumuşak gevşek ideoloji deizm yalan mı, yok mu? Hayatın içinde olan ve kendini unutmayan, Rabbini de unutmayanlar görüyor ki bu acı gerçekler var.
Okunan risaleleri geçtim, basılanları on yıl öncesiyle kıyaslayacak bir babayiğit varsa öne çıksın. Yine tüm dini eserlerin satışını onbeş yıl öncesiyle kıyaslayacak aklı başında biri varsa beri gelsin.

Zahiri, aklı gördüğünde olanlara diyorum ki sebebi sadece siyaset demiyorum ey uyanık kardaşım sakın yanlış anlama. Çağ değişiyor, zihniyet, algı, idrak, şuur ve fehim başkalaşıyor görebiliyor muyuz?

Gelelim son büyük belaya. Hezeyanlı bir megolamanyak yıllarca ekranda risale okudu, Üstadın temiz adını kirli ağzıyla sakız gibi çiğnedi. Bu gün nurcuyum diyen hangi risale sözcüleri, kamuoyu önünde çıkıp bu adamı ve yaptıklarını tekzip etti? Bütün bunları bilmek insanımızın ve nur talebelerinin hakkıdır. 31 çeşit suçla sorgulanırken yazılanlar, açıklananlar geçerli olamaz. Dünyaya mı dalmıştık, büyülendik mi, sahte mason mehdisinden mi korktuk?

Ne oldu, neden, niçin, niye ortalığı birbirine katmadık? Çok mu kibardık? Az kusurlu çok hizmetli kardeşlerine babalananlar bunları niye görmedi? Yoksa görmemezlikten mi geldi? Bu İslam iman bozguncusunu niye sineye çekti? Kimse bizi ilgilendirmez, belasını buldu demesin. Kolay kolay aldanmaz, aldatılmaz denen basiretli kahramanlar kaçıncı kez bu fitneleri göremedi ve yarın da mı görmeyecek?

Birbiriyle uğraşanlar müsbet hareket edemez, öfke kalp gözlerini örter demedi mi büyükler. Akrabanın akrabaya yaptığını, akrep akrebe yapmaz dememiş mi atalar. İki sülale kavga ederken, dıştan bir aşiret saldırınca birleşirken, şu ehli iman aşiretine ne oluyor diyen Üstad değil mi? Ayrılığa, aykırılığa düşmeyin gücünüzü ve cesaretiniz kaybedersiniz diyen kitap kimin kitabı? Aynı memeden süt emen, aynı tefsirleri okuyan, aynı virdleri tekrarlayan nur kardeşler, din kardeşlerine örnek olabilir, birlik dirlik sözü söyleyebilir mi? Sen kendine bak şakirt, dallanıp budaklanıp gidiyorsun, nereye kadar deyince kimin ikna edici cevabı var?

Sayısız ayet, hadis dayanışmayı emrederken, kaçınılmaz ihtilafı hayra yoran, hüsnü zan esaslı bir savunma anlamındaki, “ümmetimin ihtilafında (muhalefetinde) rahmet vardır” hadisiyle savunma ve izah yapılabilir mi?

"Ey rabbimiz, bizi kafirler için imtihan vesilesi yapma, bizi mağlup ettirme ki bizim zayıflığımıza bakıp inkarlarını haklı bulmasınlar.” (Mümtehine 5)

Bu yakarış bizi bağlamaz, azalan namazcıları, çoğalan cami dışındakileri, protestanları, “tanrı varsa bana karışmasın” diyen deistleri, az okuyan, az anlayan tefsir okuyucularını mutlaka kapsam dışı tutar(!). 

Kasılan, şişinen, negatif enerji küpüne dönen, öfke dolu, dolu soğukluğundaki ülkemiz insanının gazını kim alacak, şişini kim indirecek? Doludan yağmura, sudan buhara kim dönüştürecek? Aklıma geldi utanmam lazım, bir buz parçası nevinden enaniyetimizi kevser havuzunda eritecektik hani? Bir zamanlar birileri eritmişti. Allah onlardan razı olsun.

1.Şuada geçen bir cümlede, 77/78 Rus saldırısından yüz sene sonra, mehdinin talebeleri deccal saldırılarını püskürtür der. Hakikaten öyle oldu. Sayıca az da olsalar, bir ordu kuvvetinde olan, 78 kuşağı nurcular bu saldırıyı püskürttüler. Şehitler verdiler. Tüm nur talebesi şehitler adına, 15 Temmuz nur talebesi (7-8 kadar) şehitleri adına, arkadaşım, Isparta Yurdu şehidi, rahmetli Yaşar Gültepe ve 15 Temmuz şehidi hemşerim rahmetli Mustafa Avcu'nun şahsında hepsini rahmetle anıyor, şerefli ve şanlı hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Yukardaki ifadeler bazılarına dert ve inat olsun ama söylemeye devam edeceğiz.

Kelam-ı Kadim ve Ezeli ne buyurdu:
"Allah ve Resuluna iman eder, mal ve canlarınızla cihad edersiniz. Eğer bilseniz sizin için ne kadar hayırlıdır." (Saf S.11) 

Üstad bunun için idamlara, mahkemelere, zehirlenmelere, hançerli, bıçaklı, tabancalı saldırılara uğradı. Hiç mecbur olmadığı halde, diğer alim ve hocaların yapmadığını yaptı, gönüllü albay olarak asker oldu. Savaştı, gazi oldu, esir oldu, üç seneye yakın esirlikten harika şekilde firar edip kurtuldu.

"Hiçbir musibet Allah’ın izni olmadan gelip çatmaz" (Teğabün, 11) buyurur Cenab-ı Hak.

Öyleyse tüm müslümanlara, konumuz olan nur talebesi iman kahramanlarına bu belalar niye? Dinin dibini, kitapların içini oyan, tanrıyı tatile gönderen, iman hizmetlerini sıfıra yaklaştıran, hayasız açıklığı mücadeleye döndüren fetö, Oktar, Evranoscu, burççu, paracı başçı, kurtçu adsızcı, sahte tüccar manasında ihlasçı, osmanlıyı fetiş gösteren ingilizci tarikleri, kürtçü nurlu ırkçıyı, din iman belası saymıyor musunuz yoksa? Bir delikanlı çıkıp hayat boşluk kaldırmaz, iyiler kovulunca kötüler yer tutar diyebiliyor mu? Üzülüyor mu? Mümin ve risale talebelerinin boşluğunu bu, gargat ağaçları doldurdu deyip gece ağlayanlar size selam olsun. Yoksa bunların esas sebebi dış güçler, deccal ve süfyanın adamları, istihbaratlar ve masonlar mı diyoruz? O zaman ayetteki musibet niye Allahın izniyle müslümanlara geliyor?
"Kafirlere ne oluyor ki sağdan soldan bölük bölük koşup etrafında birikerek seninle alay ediyorlar? (Mearic S.36-37)

Bu ayet yalnız peygamberimize mi hitap ediyor, bugünkü ezilen müslümanı ilgilendirmiyor öyle mi?

Birinci Şua’da geçen, müşir görevi üstlenen asker kahramanlar nerde? Sizler, gayet hatalı, sıradan müminler olarak da görünseniz, büyük makamlarda olan evliya, asfiya ve salihin de görünseniz, gözümdeki değeriniz değişmez manasındaki sözü Üstad neden demiştir? Enam 159’da "Dinlerini parça parça edenler bir ilgin olmaz" hitap edilen peygamber kimin peygamberi? Biz onun ümmeti olarak tehlike altında değil miyiz? Acaba dini bölüp bir parçasını sahiplenmek eski zamanlarda mı kaldı?

Ciltlere sığmaz, konuşmakla bitmez, ağlamakla gitmez, gözünü kapamakla yitmez bu acılı meseleyi, 88/98 kuşağı imanlı gençlere emanet ediyor, bunları umuyoruz.

Kimse çıkıp demesin karamsar, umutsuz birinin yazıları.
Bizim umudumuz soyuttur, balarısı vızıltısını kesse, sivrisinek vurkaç savaşını terketse de bizim ümidimiz bitmez bakidir.

Bizim ümidimiz somuttur. Üstadımız Bediüzzaman’ın yazdıkları, yaptıkları, sahabe misal kurmay talebelerinin yiğitlikleri bilindikçe bizim ümidimiz ezelidir, kıyamete kadar sürüp gider.

Biliriz ki yiğitler harmanı boş kalmaz. İsimsiz resimsiz kahramanlar hep var olacaklar. Güneşin önünü bulut kesmişse daha parlak doğması için. Bin yıldız batmadan bir güneş doğmaz. Karanlığın en koyu olduğu zaman, aydınlığa en yakın andır. Bizimkisi bir at sineği işi, dertlenmeyenin davası olmaz gerçeğine dokunma, su taşıyan karınca misali.

Hiç kimse yanlış anlamasın, yıllardır içten içe konuşulanların, az bir kısmını açıklamak suç değil, günah değil, açık yaraya kurt düşmez. Açık derdin devası kolay olur.

Eyyüp (as) gibi olduğuna inanıp, kurtları yarama geri korum, koyuyorum diyen varsa ilk taşı o atsın. Boynunu uzatmayan namert olsun.

Artık İttihad-ı İslamdan önce, ittihadı ihvan, ittihadı cemaat, ittihadı tarikat konuşulmalı. Kısaca Türkiyemin parçalanan kalbi, dağılan zihni, görmeyen gözü, duymayan kulağı konuşulmalı artık. Yoksa korkarım yaklaşan dehşetli bir bela, bir felaket parçalarımızı, toprağın derinliklerinden toplayıp bizi birleştirmesin, pahalıya mal olmasın.

Hiç olmazsa duyarlılık kutbu Yusuf Kaplan’ın üzüldüğünün bir parçası kadar üzülelim. Ne diyor bir videyda aziz Kaplan, “bu nurcular nasıl uyuyor, nasıl uyuyoruz, hayret ediyorum” diyor. İşte derdim bu videodaki sözlerde gömülü. Rahmetli H. Uslu abi gibi diyorum ki, arif olan anlar bizi.

Nur talebesi dava adamıyım diyen, dayanışma, birleşme yolunda çabalamıyorsa ittihadı İslam sözünü ağzını almamalı artık. Artan ve çoğalan ayrışmaları sorun görmeyen, kafa yormayan, İhlas, Uhuvvet risalelerini okurken kalbi ürpermeyen artık bu dersleri yapmamalı.

Konfederasyon benzeri bir çatı kurulmalı, düşünülmeli artık. Bu gerçek kaçınılmaz hale geldi. Nur meşrepleri birer temsilci gönderin dendiği zaman her meşrepten temsilciler harekete geçebilmeli. İnsanlar artık, “bu nurcular çok parçalandı, bir araya gelemiyor” diyemesin. Kimse tek parça olsun demiyor. Muhali (imkansızı) talep etmek kendine ve dostlarına kötülük etmektir. Ortak bir temsilcilik bir ittihad, bir dayanışma çatısı oluşturulmalı. İmana, İslama, vatan ve millete görünür ve devam eden bir tehlike anında, hiç olmazsa bir bildiriyle açıklama yapalım. Dilimizle mücadele edelim.

Fetö, oktar gibi vatan, millet, cemaat ve dinimize radyasyon saçan oluşumları kamuoyu önünde deşifre edelim. Kendi aramızda konuşmayı, ben demiştim ucuz kerametlerini terkedelim. Umulur ki af ve mağfirete uğrarız.

Üstad “hakiki musibet dine gelendir” diyor. Şahsımıza gelenlere aslan kesilirken, dinimize ve cemaate gelen musibete mazeret uydurmak, mazeretin suratımıza çarpılması demektir. Varsayalım cemaat ve dayanışma ruhu uçmuşsa çare nedir a kardeşler? Özür dileyip yeniden çağırmak değil mi?
Nisa Suresi 136 ayette emredildiği gibi yapalım.
"Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba, önceden indirdiği kitaplara iman ediniz." 

Kısaca,
Ey iman edenler iman ediniz!
Ey iman edenler imanınızı yenileyiniz.
Ey nur talebeleri imanımızı yenileyelim.
Ey iman davasını dava edinen, asrın müceddinin talebeleri imanınızı yenileyin.

Allah Resulu bir sahabenin, “İman eskir mi?” sorusuna şöyle cevap verdi:
“Elini gömleğinin üzerine koyup, İman bu gömleğin eskidiği gibi eskir” buyurdu.

İman haşa taştan topraktan değil.
İman ışık gibi zayıflar veya kuvvetlenir. Ağaç gibi beslenmeye, suya ihtiyaç duyar. Bazı süper mürşitlerin buyurduğu gibi eksilmez, artmaz, pörsümez bir şey değil.

Bu ayet ve hadisten ders çıkararak deriz ki, ey nur talebesi nurunu, nurculuğunu yenile. Allah en doğrusunu bilir. Kusurlarımı gafur, mağfur Rabbimin bağışlamasını dilerim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum