ODTÜ'den öğrencisi, Prof. Mustafa Yılmaz Kılınç'ı yazdı: Bermuda Üçgeni mi? Zincirlikuyu Dörtgeni mi?
Geçtiğimiz gün vefat eden Prof. Mustafa Yılmaz Kılınç'ın Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde (ODTÜ) öğrencilerle yaşadığı diyaloglardan bir kaç örnek. (Fotoğraf: Temsili)
Geçtiğimiz gün vefat eden Prof. Mustafa Yılmaz Kılınç'ı o dönem öğrenci olan Ahmet Yaşar Demir anlattı.
Prof. Kılınç'ın başarılı bir bilim adamı olduğuna dikkat çeken Demir, "aynı zamanda Allah, ahiret, peygamberlik, niye geldik, neden ölüyoruz, kader nedir" gibi konuları da öğrencilerine anlattığını hatırlattı.
Demir'in ODTÜ'lü arkadaşlarından dinlediği Prof. Kılınç'ın öğrencilerle iletişimlerine dair bir kaç örnek:
1975-1980 arası, anarşinin zirvede olduğu yıllardı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi sol fraksiyonların kontrolünde idi. Solun bütün nüansları vardı fakat, sol dışında hiç bir renge tahammül yoktu. Bir çeşit Sosyalist değilseniz, karşı devrimci damgasını yerdiniz.
Muhafazakarlık, milliyetçilik, dindarlık gibi bir kusurunuz! varsa ODTÜ'nün önünden bile geçmeniz tavsiye edilmezdi. “Ben siyasete karışmıyorum, kendi halimde tarafsız biriyim, bana dokunmayın” şeklindeki naif savunmalara müsamaha gösterilmiyordu. Tarafsızlık da suçtu. Hele namaz kılan, inancını gizlemeyen gençler ise tartaklanıyor, mescit olarak kullandıkları merdiven altı odacıklar zorla kapatılıyordu.
Mustafa Yılmaz Kılınç böyle bir ortamda İnşaat Fakültesinde hocalık yapıyordu. Her ortamda 90 desibellik sesiyle konuşan, konusuna hakim, öğrencileriyle samimi diyalog içindeki hocanın Cuma namazlarını hiç kaçırmadığı biliniyor, hatta vakit namazlarını da kıldığı söyleniyordu.
Teorik olarak bir karşı devrimci olması gereken hocayı, militan öğrenciler, ders ortasında kışkırtıyor, provokatif sorular soruyorlardı:
-Hocam sosyalist devrim için ne düşünüyorsunuz?"
Hoca güleç yüzüyle, gür sesiyle amfiyi çınlatıyor:
-Ben sizin gibi genç değilim oğlum, benim ilgilendiğim tek bi devrim var, kendi devrimim. Her an ölmesi mümkün, kabir çukuruna devrilmesi muhtemel bir adamım. Devrildiğim o çukurdan nasıl kalkacağım? Ben bunu düşünüyorum, aklım bununla meşgul, diğer devrimlerle ilgilenme lüksüm yok.
- Ama hocam, sizin gibi aydın bir hocaya yakışıyor mu? Oraya devrildiğimiz zaman çürüyüp gideceğiz. Kalkmak ne demek?
- Asıl sizin gibi ODTÜ gençlerine böyle düşünmek yakışmıyor. Her yıl toprağa devrilen milyarlarca tohumlar, çekirdekler daha da değerlenip kalkarken, insan mı bu evrenin en değersiz varlığı? Toprağa düşsün ve hiç kalkmasın?
- Hocam yoksa siz Tanrı’ya da mı inanıyorsunuz?
- Evet, elbette Allah’a inanıyorum.
- Ama hocam, bu bütün bütün bilimsellikten uzak bir düşünce, nasıl olur, bilimsel kimliğinizle bunu nasıl bağdaştırıyorsunuz?
- Bak oğlum, şu amfiye girseniz ve tahtaya baksanız, tebeşirle yazılmış şöyle bir yazı görseniz “kahrolsun sosyalizm, yaşasın faşizm” merak etmez misiniz? Kim yazdı bunu, demez misiniz?
- Deriz hocam, bu okulda bunu kimse yazamaz. Yazılırsa yazanı buluruz hocam.
- Ben desem ki “bunu kimse yazmadı, suçlusu bu kara tahta ve beyaz tebeşirdir” inanır mısınız?
- Amfide gülüşmeler, kahkahalar...
Ve hoca aynı güleç yüz ve aynı 90 desibellik sesiyle devam ediyor:
- Ulan oğlum, bi aynaya bakın, aynaya. Şu kara tahtaya yazılan iki satır yazıdan daha basit mi şu yüzleriniz? Vücudunuza bakın, kromozomlardan, hücrelerinizden, beyninizden, gözünüze kadar her bir organdaki harikulade yazılıma bakın. İki satır yazının yazanını buluruz diyosunuz, insan denen kitabın yazanını merak etmiyor musunuz? Tamam, dersi kaynatmayalım, mevzuya devam edelim. İlave soruları olan odama gelsin.
Mustafa hoca, öğrencilere en ters gelen, en can yakıcı konuları dahi, öyle tatlı bir üslupla, öyle güleç bir yüzle anlatırdı ki, en muhalif militanlar bile ona düşmanlık edemezlerdi.
Birgün bir amfiye giriyor, bakıyor ki öğrencilerin bir kısmı tahta başında, bir kısmı sıralarda, hararetli bir tartışma içindeler. Tahtada kocaman bir üçgen çizili. Üç köşesinde çeşitli şehir isimleri yazılı. Hoca sorar;
- Hayırdır gençler, neyi tartışıyordunuz?
- Bermuda Şeytan Üçgeni hakkında tartıştık hocam.
- Ben size daha ilginç bir şey söyleyeyim mi?
- Söyleyin hocam
Hoca tahtaya geçer, o üçgenin yanına bir dikdörtgen çizer, yerine geçer. Öğrenciler merak eder;
- Nedir bu hocam?
- Sizinki Bermuda Üçgeniydi. Bu da Zincirlikuyu Dörtgeni.
- O nedir hocam?
- Bakın gençler, içinizden belki hiç birinizin yolu Bermuda Üçgeninden geçmeyecek. Ama hepimizin yolu Zincirlikuyu Dörtgeninden geçecek. Birgün hepimiz öleceğiz. Ve bizi bu dörtgen şeklindeki kabrin içine koyacaklar. Siz siz olun, vakit varken, bu dörtgenin içinde sonsuza kadar kaybolmaktan kurtaracak formüllere kafa yorun. Bakın, sizi çok sevdiğim için söylüyorum, bu dörtgeni kafasında çözmeyen adam, hakiki mutluluğa erişemez. Ben sizin mutlu olmanızı istiyorum. Bakın, aramızda sonsuz yaşamı istemeyen var mı? Yok. Gençlik, güzellik yok olmasın ve hep yaşayalım istiyoruz. Bu istek bütün insanların ortak isteği. Düşündünüz mü hiç? Bu istek neden var?
Amfide her ağızdan sorular yükselir. Hoca gür sesiyle hepsini bastırır:
- Evet kaynatmayalım, merak edenler odama gelsin, dersimize dönüyoruz.
Mustafa hocanın odası arı kovanı gibi daima hareketliydi. Allah, ahiret, peygamberlik, niye geldik, neden ölüyoruz, kader nedir? Ve daha nice suallere cevap verir, her öğrenciyle tek tek ilgilenirdi.
Mesleki yaşamı başarılarla dolu olan bu bilim insanı, yaşamı boyunca sayısız insanın sadece aklında değil, kalbinde de unutulmaz izler bıraktı. Binlerce gencin iç huzuruna vesile oldu. Onu tanıyan ve seven, hayırla, minnettarlıkla anan insanlar, son yolculuğunda onu yalnız bırakmadılar. Mekanı cennet olsun. Allah rahmet eylesin.
Prof. Dr. Mustafa Yılmaz Kılınç dualarla ebedi aleme uğurlandı
Prof. Mustafa Yılmaz Kılınç: Gerçek Aleviliği Risale-i Nur’dan öğrendim
Kırıkkale Risale-i Nur talebelerinden Prof. Dr. Mustafa Yılmaz Kılınç vefat etti

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.