O, yerin içine gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve orada yükseleni bilir

O, yerin içine gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve orada yükseleni bilir

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Hadid Sûresi 4-6. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

4-O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa hükmedendir. Yerin içine gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve orada yükseleni bilir. Ve nerede olsanız, O sizinle berâberdir. Çünki Allah, yapmakta olduklarınızı hakkıyla görendir.

5-Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Ve (bütün) işler ancak Allah’a döndürülür.

6-(O,) geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar. (*) Ve O, sînelerin içinde olanı hakkıyla bilendir.

(*)“*يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهاَرِ وَيُولِجُ النَّهاَرِ فِي الَّيْلِ**[(O,) geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar] âyetinin sarâhatıyla (açık ifâdesiyle) zemîni döndürüp, gece ve gündüz sahîfelerini yapan ve çeviren ve yevmiye hâdisâtıyla (günlük hâdiseleriyle) yazan ve değiştiren aynı Zât, aynı anda, en gizli ve en cüz’î olan kalblerin hâtırâtlarını (kalblerden geçenleri) dahi bilir ve irâdesiyle idâre eder. Ve mezkûr (bahsedilen) fiillerin herbiri bir tek fiil olduğundan, zarûrî (mecbûri) olarak, onların fâili dahi bir tek Vâhid (bir) ve Kadîr (sonsuz kudret sâhibi) olan Fâil-i zü’l-Celâl’lerinin (o fiilleri yapan celâl sâhibi Allah’ın), bedâhetle (açıkça) öyle bir kibriyâ ve azameti (büyüklüğü) var ki, hiçbir yerde, hiçbir şeyde, hiçbir cihetle, hiçbir şirkin (Allah’a ortak koşmanın) hiçbir imkânını, hiçbir ihtimâlini bırakmıyor, köküyle kesiyor. Mâdem böyle bir kibriyâ (büyüklük) ve azamet-i kudret (kudretin büyüklüğü) var ve mâdem o kibriyâ nihâyet kemâldedir (sonsuz mükemmelliktedir) ve ihâta ediyor (herşeyi kuşatıyor). Elbette o kudrete acz veya ihtiyaç ve o kibriyâya kusur ve o kemâle (mükemmelliğe) noksâniyet (eksiklik) ve o ihâtaya (kuşatmaya) kayıd (sınır) ve o nihâyetsizliğe nihâyet veren bir şirke meydan vermesi ve müsâade etmesi, hiçbir vecihle mümkün değildir. Fıtratını (yaratılışını) bozmayan hiçbir akıl kabûl etmez.” (Şuâ‘lar, 7. Şuâ‘, 141-142)