O heykel kendilerine hiçbir sözle karşılık veremiyordu

O heykel kendilerine hiçbir sözle karşılık veremiyordu

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Tâ-Hâ 83-91. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

83 . Ve (Allah buyurdu ki:) “Seni kavminden (ayırıp) acele ettiren nedir, ey Mûsâ!” (*)

84 . (Mûsâ) dedi ki: “İşte onlar da arkamdalar; Rabbim! Râzı olman için sana (gelmekte) acele ettim.”

85 . (Allah:) “Fakat muhakkak ki biz, senden (yola çıkmandan) sonra kavmini gerçekten imtihân ettik; Sâmirî onları dalâlete düşürdü” buyurdu.

86 . Bunun üzerine Mûsâ kızgın ve üzgün olarak kavmine geri döndü dedi ki: “Ey kavmim! Rabbiniz size (Tevrât’ı vermek için) güzel bir va‘d ile va‘dde bulunmamış mıydı? Yoksa (sizden ayrıldığım) müddet size uzun mu geldi? Yâhut Rabbinizden üzerinize bir gazabın vâcib olmasını mı istediniz ki (îmanda sebât edeceğinize dâir) banaverdiğiniz sözden döndünüz?”

87 . (Onlar) şöyle dediler: “Sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik; fakat biz, o kavmin (Mısırlıların) ziynet eşyâsından birtakım ağırlıklar yüklenmiştik; sonra onları (eritmek üzere ateşe) attık; işte aynı şekilde Sâmirî de attı.”

88 . Derken (Sâmirî) onlara, böğürmesi olan bir buzağı heykeli (ortaya) çıkardı; Bunun üzerine (Sâmirî ve adamları): “İşte sizin de ilâhınız, Mûsâ’nın da ilâhı budur; fakat (o bunu) unuttu” dediler.

89 . Hâlbuki (onlar) görmüyorlar mıydı ki, (o buzağı) kendilerine hiçbir sözle karşılık veremiyor ve onlar için ne bir zarara, ne de bir faydaya mâlik olamıyordu.

90 . And olsun ki, Hârûn daha önce onlara: “Ey kavmim! (Siz) bununla (bu heykelle) sâdece imtihân edildiniz. Şübhesiz ki sizin Rabbiniz, Rahmândır; öyle ise bana tâbi‘ olun ve emrime itâat edin!” demişti.

91 . (Onlar ise:) “Mûsâ bize dönünceye kadar, buna tapan kimseler olmaktan aslâ vazgeçmeyeceğiz” dediler.

(*) Cenâb-ı Hakk’ın inâyetiyle Mısırlı Fir‘avunların azab pençesinden kavmini kurtaran Mûsâ (AS), daha sonra Sînâ’ya geçmişti. Kardeşi Hârûn (AS)’ı kendi yerine kavminin başına reis bırakan Hz. Mûsâ (AS), kavminden seçtiği yetmiş kadar kişi ile Tûr dağına gitmek üzere yolda yürürken, Rabbine olan şevk ve muhabbetinden acele ederek bir parça ilerlemiş ve cemâatini geride bırakmıştı. (Celâleyn Şerhi, c. 5, 93)