Nur Talebelerinin vasıfları-3

*İhlâsla hizmetin neticelerine kanaat gösterirler. Mesleklerinin kanaat, daima şükür ve metanet ve sebat olduğunu inanırlar; ihlâs dairesinde hizmetlerinin neticelerine ve semeratına karşı kanaatle mükellef olduklarını bilirler.

* Vazife güzarlığa kalkmaz; tembelliğe düşmezler. Ehl-i dalaletin kendilerindeki tembellik, tenperverlik ve vazifedarlık damarlarından istifade edeceğini bilirler. İşimize sekte vurmak ve hizmetimize fütur vermek için çalışanların desiselerine karşı vazifelerinin kudsiye, hizmetlerinin uviye, bir saatlerinin bir gün ibadet yerine geçecek kıymette olduğunu bilirler ve bunu kaçırmamaya çalışırlar. 

* Keramet ve keşfiyat aramazlar. ’mal-i uhreviye ile dünyevî maksatların aranmayacağını, zevkler ve keşfiyatların aranmasının ihlâsı bozacağını bilirler. Dünyada muvakkat zevkler ve kerametlerin tam nefsini öldürmeyen insanlara bir maksat olacağını ve uhrevi ameline bir maksat teşkil edip böylece ihlâsın kırılacağını bilirler.

* İman hizmetini her şeyin üstünde tutarlar. Hatta kendilerine hizmet-i imaniyede kutbiyet de verilse sırr-ı ihlâs için hizmetkârlığı tercih ederler. Sadece Allah rızası için halisen, muhlisen çalışırlar,”Vazifemiz hizmettir, o yeter” derler.

* Dünyanın ücret yeri değil, hizmet yeri olduğunu bilirler. ’mal-i salihanın ücretinin ve nurlarının berzahta ve ahirette olduğunu bilirler. Bu dünya için onları istemezler ve ihlâsı kırmazlar. O meyvelerin istenilmeyeceğini, onlara niyet edilmeyeceğini; istenilmeden verilse teşvik için verildiğini düşünürler ve şükrederler.

* Dünya rahatına ehemmiyet vermez ve onu istemezler. Mecazi nefs-i emmare ve kör hissiyatın hizmetten kaçarak rahata düşkün olduğunu bilirler. Ancak nefse, hizmet vaktinde iş vererek dünya rahatında ona iş vermezler. Üstad ve ağabeylerinin hem malını, hem istirahatını, hem dünya zevklerini, hem lüzum olsa hayatını Nurun hizmetine feda ettiğini okurlar. Böylece Üstadları gibi,”Sen ey nefsim, neden fedakârlıkta en geride kalmak istersin?” derler.

* Diğer dindarlarla münakaşaya girmezler. Çünkü Üstadın“Kardeşlerim, çok dikkat ve ihtiyat ediniz. Sakın, sakın hocalarla münakaşa etmeyiniz. Mümkün olduğu kadar musalâhakârane davranınız.” tavsiyesine uyarlar. Dindarlarla yapılan münakaşalardan ehl-i ilhadın istifade edeceğini ve bize büyük zarar vereceğini bilirler.

* Sair âlimlerin eserlerine karşı tavır almazlar. Bu tür iddialara karşı Üstadın,”Hâşâ,yüz defa hâşâ! Risale-i Nur ve şakirtlerinin bir üstadı olan Hüccetü'l-İslâm İmam-ı Gazalî ve beni Hazret-i Ali ile bağlayan yegâne üstadımı beğenmemek değil, belki bütün kuvvetleriyle onların takip ettiği mesleği ehl-i dalâletin hücumundan kurtarmak ve muhafaza etmektir.” düsturuna uyarak bununla mukabele ederler.

*Vazifelerinin hizmet; neticenin ise Allah'a ait olduğunu bilirler. Kendi vazifelerini yapıp, Cenaba-ı Hakkın vazifesine karışmazlar. İnsanlara dinlettirmek ve hidayet vermek, Cenab-ı Hakkın vazifesidir derler ve kendilerine ait olmayan vazifeye harekâtlarını bina etmezler, Hâlık’larına karşı tecrübe vaziyeti almazlar.

*Dine hizmette nefislerine hisse vermezler. Bu manada “İmanın kuvvetlenmesi için bu zamanda ve bu zeminde gayet şiddetli bir ihtiyac-ı kat'î ile ders-i dinde bazı şahıslar lâzımdır ki, hakikati hiçbir şeye feda etmesin, hiçbir şeye âlet etmesin, nefsine hiçbir hisse vermesin. Tâ ki, imana dair dersinden istifade edilsin ve muhtaç müteredditlere kanaat-i kat'iye gelsin.” dersini bilirler ve imtisal ederler.

* Kusur ve rekabete karşı saffet ve ihlâsı kullanırlar. “İnsan kusursuz ve rakipsiz olmaz” olduğunu bilirler. Her müşkülâta galebe ederek, bu ehemmiyetli ve dehşetli zamanda metanetle galebe ederler. Saffet ve ihlâslarını bozmazlar ve hizmetlerine fütur getirmezler.

*Risale-i Nur'a hizmeti en birinci vazife bilirler. İman hakikatlerine hizmeti bu zamanda en birinci hizmet, sair şeyleri ikinci, üçüncü, dördüncü derecede bilirler. Risale-i Nurlarla hakaik-i imaniyeye hizmet etmeyi en birinci vazife ve medar-ı merak ve maksut-u bizzat kabul ederler.

* Hizmetteki sıkıntılara tahammül ve sabır gösterirler. Çünkü bu ağır şartlar altında her bir saati yirmi saat ibadet hükmünde ve o yirmi saat ise Kur’ân ve iman hizmetindeki mücahede-i maneviye hasiyetiyle yüz saat kadar kıymettar kabul ederler ve meşakkatli sıkıntılara sabır ve tahammül gösterirler.

* Her türlü meşguliyet ve zarara rağmen hizmetten geri durmazlar. Risale-i Nur’un hizmet ettiği hakaik-i imaniyenin her şeyin fevkinde olduğunu kabul ederler ve bu zamanda her şeyden ziyade onlara ihtiyaç olduğuna inanırlar. Bu nedenle “Dünyanın en mühim meşgaleleri, belki büyük zararları, onların hakaik-i imaniyeye olan ihtiyaçlarını susturmuyor” bilirler.

* Hizmette nefsi öne sürer, ücrette unuturlar. İbadet, tefekkür zamanlarda nefse iş vermek ve onu unutmamayı, hizmetlerden sonra ise nefsi unutmayı unutmazlar. Hizmet, sa’y, tefekkür zamanlarında nefse iş verirler. Hizmetler görüldükten sonra, neticede, mükâfat zamanlarında nefsin unutulmasının kemal olduğunu bilirler.

*Sarsılmaz metanet sahibidirler. Kendilerinin “Böyle sarsılmaz ve en yüksek ve en büyük ve en ehemmiyetli ve fiyat takdir edilmez derecede kıymettar ve bütün dünyası ve canı ve cânânı pahasına verilse yine ucuz düşen bir hakikatin uğrunda ve yolunda çalıştıklarını” bilirler. Bu nedenle “Elbette bütün musibetlere ve sıkıntılara ve düşmanlara kemâl-i metanetle mukabele etmemiz gerektir” diye metanetle davranırlar.

* Sadâkat, sebat ve sıkı irtibat içinde olurlar. Cenab-ı Hakkın ihsan ve keremiyle gayet kudsi, ehemmiyetli ve kıymettar ve her ehl-i imana menfaatli bir hizmette iş bölümü tarzında çalışırlar. Fevkalâde sadâkat ve sebat ve mürfitâne irtibat ve ihlâsta terakki etmeye çalışırlar.

* Sadakatle sabır gösterirler. Hizmetlerini bir imtihan vesilesi görürler. Musibetlerden sarsılmazlar. “Vazifelerimizde bütün âlem-i İslamı alâkadar edecek bir keyfiyet ve kıymet vardır “ derler ve sabır gösterirler.

* Manevi fırtınalara karşı dikkatli ve ihtiyatlı olurlar. Çok ihtiyat ve dikkat ve temkinde bulunurlar. Çünkü manevi fırtınalar olduğunu ve devam ettiğini bilirler. Bazı dessaslara karşı dikkatli ve müteyakkız davranırlar.


* İman hizmetkârlığını gizlemezler. Cennet ucuz olmadığı gibi, cehennemin de lüzumsuz olmadığını; ihfânın riyadan olduğunu bilirler. Hizmet-i Nuriyelerini lüzumsuz yere setretmezler. Setretmenin çirkin bir davranış olduğuna inanırlar.

* Mümkün oldukça namahreme bakmazlar. “”Haram-ı nazar, nisyan verir.” Hakikatine göre hareket ederler ve “Mümkün oldukça nâmahreme nazar etme.” tavsiyesine azami derecede hassas davranırlar. Harama nazarın unutkanlık hastalığını tezayüt ettirdiğini bilirler.

*İmana hizmetlerini hiç bir şeye alet etmezler. Çünkü Nurda öyle bir hakikat bulmuşlardır ki; hiçbir şeye alet olmaz, hiç bir garaz ve maksat içine giremez, hiçbir şüphe ve vesveseye meydan vermez, hiçbir düşman ona bahane bulup çürütemez bilirler ve yalnız hak ve hakikat için ona çalışırlar.

* Şer'i meşvereti esas tutarlar. Meşveret-i şer’iye ile reylerini teşettütten muhafaza ederler. Devamlı kardeşleri ile meşverete muhtaç olduklarını bilirler. Meşveretle ne lazımsa yapılacağını bilir ve ihtiyatla, telâşsız, velvele vermeden çalışırlar.

* Başkalarının da imanını kurtarmayı vazife bilirler. Vazifelerinin yalnız kendi imanlarını kurtarmak olmadığını bilip; belki başkalarının da imanını muhafaza etmeye mükellef olduklarını bilirler. Onun da hizmete ciddi devam ile olacağına inanırlar.

* Namaz tesbihatını terk etmemeye çalışırlar. “Namazdan sonraki tesbihatlar tarikat-ı Muhammediyedir (a.s.m.) ve Velâyet-i Ahmediyenin (a.s.m.) bir evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür.” bilirler ve tesbihatı  terk etmezler.

* Risale-i Nur derslerini terk etmezler. Bahar, yaz meşgaleleri ve gecelerin kısa olması bir derece neşeli kış derslerine benzemediği için fütur gelebilir. Dersler, ulûm-u imaniyeden olduğu için yalnız kendi nefislerine dinletilse yeteceğini bilirler ve terk etmezler. Hem o dersleri dinleyenlerin yalnız insanlar olmadığını bilirler.

* Başka mesleklere düşmanlık değil, kendi mesleğine muhabbet ederler.”Mesleğim haktır veya daha güzeldir” demeye haklarının olduğunu; fakat “Yalnız hak benim mesleğimdir ” demeye haklarının olmadığını bilirler. İnsafsız nazarlarını ve düşkün fikirlerini hakem yapmazlar.

* Fiilleri sözlerini tasdik eder. Ne söylediyseler yaşamaya ve ne yaşadılarsa söylemeye çalışırlar. Çünkü,” Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef'âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt'aları ve devletleri de İslâmiyete dehâlet edecekler.” hakikatine sadâkatle inanırlar.

* Kemiyete değil, keyfiyete bakarlar. “Cenâb-ı Hakkın rızası ihlâs ile kazanılır; kesret-i etbâ' ile ve fazla muvaffakiyetle değildir. Çünkü onlar, vazife-i İlâhiyeye ait olduğu için, istenilmez, belki bazan verilir.” sırrına muttalidirler. Hem,” Kemiyetin ehemmiyeti o kadar medar-ı nazar olmamalı. Çünkü bazan birtek adamın irşadı, bin adamın irşadı kadar rıza-yı İlâhîye medar olur.” diye inanırlar.

* Şahsa değil şahs-ı meneviyeye dayanır ve ehemmiyet verirler. “Zaman cemaat zamanıdır. Cemaatın ruhu olan şahs-ı mânevî daha metindir. Şahıs ne kadar da harika olsa, şahs-ı mânevîye karşı mağlûp olmak kabildir. Umum esma-i hüsna, âzâmi mertebesiyle Risale-i Nurun şahs-ı mânevisinde tecelli ettiği”  hakikatlerine inanırlar.

* Sünnete azami derecede dikkat ederek yaşarlar. “Risaletü'n-Nur, gerçi umuma teşmil suretiyle değil, fakat herhalde hakikat-i İslâmiyenin içinde cereyan edip gelen esas-ı velâyet ve esas-ı takvâ ve esas-ı azimet ve esâsât-ı Sünnet-i Seniye gibi ince, fakat ehemmiyetli esasları muhafaza etmek bir vazife-i asliyesidir. Sevk-i zaruretle, hâdisâtın fetvalarıyla onlar terk edilmez.” prensiplerine bağlıdırlar.

* Güzel görüp güzel düşünürler. Çünkü” Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen güzel rüya görür. Güzel rüya gören hayatından lezzet alır.” hayatlarında pozitif bir davranıştır.

*Müsbet hareket ederler. Çünkü “Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler âsâyişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.” derler ve sabrederler.

Dipnot:
1.Risale-i Nur Külliyatı
2.Hizmet Rehberinden yararlanılmıştır.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.