Ne zaman bir ümmete peygamberi geldiyse, onu yalanladılar

Ne zaman bir ümmete peygamberi geldiyse, onu yalanladılar

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Mü’minûn Sûresi 44-50. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

44 . Sonra ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Ne zaman bir ümmete peygamberi geldiyse, onu yalanladılar; bunun üzerine (biz de) onları birbiri ardına takarak (helâk edip) onları(n başlarına geleni) ibretli hikâyeler yaptık. (*) O hâlde îmân etmeyecek bir kavim, helâk olsun!

45,46 . Sonra Mûsâ’yı ve kardeşi Hârûn’u, âyetlerimizle ve apaçık bir delil ile Fir‘avun’a ve onun ileri gelenlerine gönderdik, fakat (onlar) kibirlendiler; zâten büyüklük taslayan bir kavim idiler.

47 . Bu yüzden: “Kavimleri bize kölelik edip duran kimseler iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız?” dediler.

48 . Böylece o ikisini yalanladılar da helâk edilenlerden oldular.

49 . And olsun ki Mûsâ’ya da Kitâb’ı verdik. Tâ ki onlar (o İsrâîloğulları), doğru yolu bulabilsinler.

50 . Meryemoğlunu (Îsâ’yı) da, annesini de bir mu‘cize kıldık ve onları barınmaya elverişli ve suyu akan bir tepeye yerleştirdik.

(*) “Neden insan, sergüzeşt-i hayâtında (hayâtı boyunca başından geçen) hâdisât-ı âlemden (âlemde cereyân eden hâdiselerden) tahattur ve tefekkür etmiyor (hatırlamıyor ve düşünmüyor) ki, istikāmet yolunu bulsun? Neden tefekkür ve tedebbür (düşünüb tedbîr almıyor) ve aklen muhâkeme etmiyorlar, dalâlete düşüyorlar (haktan sapıyorlar)? ‘Ey insanlar, ibret alınız! Geçmiş kurûnlardan (asırlardan) ibret alıp, gelecek ma‘nevî belâlardan kurtulmağa çalışınız!’ ma‘nâsında gelen âyetlerin bu cümlelerine kıyâsen, çok âyetlerde beşeri (insanı) aklına ve fikriyle meşverete (istişâre etmeye) havâle ediyor.” (Mektûbât, Hutbe-i Şâmiye, 404)