Senai DEMİRCİ

Senai DEMİRCİ

Mutlak vekilin mutlak vekil adaylarına acil hatırlatmalar

Birincisi, Risale-i Nur’un her satırı şahittir ki, Hazreti Üstad, şifahi/sözel irşad silsilesi yerine yazılı irşad silsilesini ikame etmiştir. Üstad’ın hizmetkârları ve saff-ı evvel talebeleri, ümmetin yüz akı, Kur’ân’ın diri tercümanı bu metinlerin sağ salim bize ulaşması için kelle koltukta savaşmışlardır. Üstad’a ve hizmetkârlarına hürmet, onların uğrunda ter döktükleri, gaza yaptıkları, yoruldukları asıl emanete hürmetle olur. Kişi üzerinden değil, metin üzerinden yürüyen Üstad’ın hizmetinin omurgası sözdür. Ve Söz herkese açıktır. Üstad’ın ‘bizim anlayamayacağımız’ ancak ağabeylerin anlayabileceği bir metin yazdığını söylemek, Hazreti Üstad’ın sarih tefekkürünü bulanıklaştırmak, ayan beyan belagatini tahkir etmek demeye gelir. Açık ve sarih, duru ve berrak metni bize ulaştırma hizmetinde ön almış ağabeylerin emeğine de vefasızlıktır bu.

İkincisi, mademki ağabeyler anlıyor Risale-i Nur’u, mademki siz onlarsız anlayamadığınızı söylüyorsunuz, bırakın da, ‘mutlak vekil’ kendisini ‘mutlak vekil’ ilan etsin. Siz niye araya giriyorsunuz? Neden onun yanında poz vermek için, her fotoğraf karesine başınızı sokmak için uzak yollardan geliyorsunuz? Yurtdışı uçak biletleri ucuz değil ki! İlle de birine intisap ederek, var olmak istiyorsanız, memleketimizde Risale-i Nur’u ana metin yapmış tarikat ehli kardeşlerimiz var. Onlarla beraber yürüyün, mani olan yok ki… Haftalık derslerinizi alın, rabıta kurun. Cehri zikir meclislerine buyurun!

Üçüncüsü, bu kardeşinizi türlü hakaretlerinize reva gördüğünüz makalesinde dediği sadece şudur: “Bediüzzaman’a ‘mutlak vekil’ arayışı içinde olmak, onu ‘şeyh-mürid’ silsilesi içine sokma çabasıdır. Risale-i Nur herkese açıktır, herkesin anlayabileceği berraklıktadır. Risale metni ile kişi arasına ne abi ne vekil ne ‘hoca’ ne ‘efendi’ hatta ne Üstad’ın kendisi girer. Olsa olsa ders arkadaşı olunur.” Bu sözleri söyleyene, bu sözleri söyledi diye hakaret ediyorsanız; şunu sorma hakkım var:  “Risale-i Nur’un öne çıkarılmasından niye rahatsız oluyorsunuz?” Hayırdır; siz de İslamoğlu müridi mi oldunuz?

Dördüncüsü, Emirdağ Lahikası’nda yazılan o not, benim de anlayabileceğim kadar ayan beyandır. Elbette ki Hüsnü Ağabeyin adı da, Üstad’ın ‘mutlak vekil’im dediği cümle içinde yer alır. Biz mutlak vekil’liğin nasıl anlaşılması gerektiğini tartışıyoruz, muhterem Hüsnü ağabeyin nasıl biri olduğunu değil. Niye öfkelendiniz ki? Kaybedeceğiniz bir şey mi var yoksa? Merakımı bağışlayın ama sormak zorundayım: “Mutlak vekil sonrası planınız ne? Mutlak vekil’in mutlak vekili kadrosunu alma telaşı olmasın bu? Yoksa Risale-i Nur’un mirasını paylaşma kavgası var da, biz mi duymadık? Yok, yok; biz bu filmi daha önce seyrettik:)

Beşincisi, ‘mutlak vekil’, adı üzerinde, Risale-i Nur’a vekildir; aslolan Risale-i Nur’dur. Vekili aslının yerine geçirmeye kalkarsanız, vekile asıl o vakit hakaret etmiş olursunuz, vekili vekaletten düşürürsünüz. Tam üç yıldır Risale-i Nur’un Diyanet’çe basımı konusu sürüncemede; unuttunuz mu? Risale’yi Fetö’nün tasallutundan kurtarmak için bulunan formülü, yine Fetö’nün uydusu haline gelen kardeşlerimiz bir halk partili milletvekilinin ardına düşüp bozdular; hatırlasanıza! Sonra da ‘risale devletleştiriyor’ kampanyasıyla sistematik iftirada bulundular. İpini koparan, kafası esen, Gülen örgütünün küstahça yaptığı gibi sahte risale basabilir şu anda, görmüyor musunuz? Keşke kafanızı mutlak vekilli fotoğraf karelerine sokmaktan vakit bulabilseniz…

Altıncısı, ‘mutlak vekil’in mutlak vekilliğini tekrarlamaktan, Risale-i Nur hakikatlerini anlatmaya, anlamaya fırsat bulamıyorsunuz. Meşguliyetlerinizin azalması için duacıyım. Ancak lüzumsuz meşguliyetleriniz var; hatırlatayım. Yaklaşık iki yıldır “Üstadın mutlak vekili Risale-i Nur’dur” dediğim her defasında, aleyhimde hakaret dolu ısmarlama yazılar yayınlattınız; sustum. Muhterem Hüsnü ağabeyin adını bile zikretmeden, tamamen Risale aşkıyla yazdıklarıma, açıktan ve mertçe karşı çıkmak yerine, bel altı vurdunuz, sözüm ona ‘İslamoğlu’nun müridi bu...” yollu itibar suikastları yaptınız, “… bak o da Hazreti Âdem’in babası var diyor” yollu videolar yayınlattınız; gülüp geçtim. Sitenizde, ulu orta, dengesiz, insafsız, vicdansız makaleler aylarca kaldı ama diyalog çağrılarımı reddettiniz; bekledim. Mesajlarım cevapsız kaldı; yine bekledim. Açıkça, “hayır kardeşim, yanlış düşünüyorsun, Risale-i Nur Üstadın mutlak vekili değildir!” diyebilirdiniz; demediniz. Anladığım kadarıyla şimdi, sizin gibi düşünmeyen kardeşlerinizi, mutlak vekilin ağzına söz koyarak hizaya sokmaya kalkıyorsunuz. Bu ‘mutlak vekil’e hakaret değil mi, bu mutlak vekili kullanmak değil mi?

Yedincisi, acelemiz var, siz de acele etmelisiniz. Yeryüzü ateş içinde. Ümmet ağlıyor. ‘Nur talebeleri’nin asil yürüyüşüne hakaret eden edene… “Said Nursi’yi peygamber yerine, Risale’yi Kur’ân yerine koyuyorlar…” küstahlığı almış başını gidiyor. Mutlak vekil davasının başladığı süre boyunca, hangisine fikri ya da fiilî müdahalede bulundunuz? Neredeyse yirmi yıldır Risale-i Nur’un itibarı Gülen örgütü tarafından yağmalanırken, ‘nur cemaati’ markası gasp edilirken, Risale metni sahteleştirilirken mutlak vekillik müessesini niye işletmediniz? Sesimizi niye kısık bıraktınız? Daha önemlisi, Hüsnü Ağabeyden önce gelip geçmiş ‘mutlak vekil’ ağabeylerin mutlak vekilliğini niye onaylamadınız? Hadi ben bir ‘mutlak vekil’e hakaret ettim, siz yok sayarak kaç mutlak vekile hakaret ettiniz?

Sekizincisi, sözüm meclisten içeridir. Herkesin sustuğu, iyi niyetle de olsa, itirazsız kaldığı dönemde, ‘Said Nursi kim, sen kimsin!” diye Pensilvanyalı nifak başına meydan okuyan Tayyip Erdoğan’ın yaptığını yapmakta niye geciktik?  Neden hâlâ ‘biz Fetö değiliz!’ savunmasıyla oyalanıyoruz. Bu savunma bile utandırıyor beni. Risale-i Nur’un kimsenin hesabına hizmet edemeyeceğini, Nur Cemaatinin siyasi bir örgüt değil sivil bir gönüllülük hareketi olduğunu, Bediüzzaman’ın Kur’ân mesajı mirasının fani şahıslara bağlanamayacağını yüksek sesle söyleyin. Farkında değilsiniz sanıyorum: Hâlâ şahsi hesaplaşmalar peşinde koşturuyorsunuz muhterem ağabeyimizi. Sırası gelmişken, o metinde Üstad’ın ‘birkaç adam’ diye açıkta bıraktığı kadroya Fetullah Gülen gibi nifakçıların aday olmasına izin vermeyin. Nöbette uyumayın.

Dokuzuncusu, şimdi fitne ateşi siyasi güçle söndürülmüşken, kokuşmuş Gülen ikiyüzlülüğü açığa çıkmışken, elimizi vicdanımıza koyup düşünelim. Sakince. Darılmadan. Kızmadan. Küsmeden. Risale-i Nur, bir örgütleşme projesinin malzemesi midir? Üstad’ın yürüyüşü, birilerinin laboratuvar malzemesi gibi göreceği pasif bir hareket midir? İnsanları nur talebesi kabul etme yetkisi birilerinin elinde mi olmalıdır? En az beş kez, fail-i meçhul odaklar tarafından, ‘aforoz edilmiş’ biri olarak konuşuyorum. Üstad’a ve muhterem ağabeylerin hizmetine hürmeti, evsiz kalmak, harçlıksız kalmak, işsiz kalmak, sokağa atılmak gibi bedellerle ödemiş biri olarak sesleniyorum: Haydi hep beraber hesap verelim. Gençlere ulaşamadık. Risale-i Nur’un diri söylemini seslendirenleri tehlike görüyoruz. Milli eğitime teklif edeceğimiz bir müfredatımız bile yok. Kur’ân için yazılmış Risale-i Nur okuyucuları olarak, adam-akıllı bir Kur’ân mealimiz yok. Çocukların cıvıltısına dokunamamışız. Ümmetin iyi niyetli garibanlarına kendimizi anlatamamışız. Hiç durmayalım, istiğfar edelim. Üstad’dan özür dileyelim. Risale-i Nur’u sadece tekrarlanan, sadece alıntılanan bir folklorik metne çevirdiğimiz için yüzümüz kızarsın. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
40 Yorum