Namdar ve alemdarlar

Zaman zaman sıla-i rahim yapmak ve dostları görmek için Sakarya istikametinde seyrediyoruz. Belki ölmeden evvel son dostlukları da yad ediyoruz. Nitekim Karakalpak semtinden hocam Küçük Hafız’ın talebe arkadaşı Prof. Yusuf Ziya Kavakçı, ‘Göçüp Giderken’ başlıklı hatıratını kaleme almış. İslam tarihinde fitneler Hazreti Ömer devrinde ortaya çıkmış ve halen devam ediyor. İnsanın hayata vedası da doğduğu andan itibaren başlıyor. Hayat sayacı ya da kilometresi sektirmeden çalışıyor. Kimin ne zaman gideceği, hazan gibi yere düşeceği belli değil. Sakarya’ya sık gitmediğim için nabzını pek tutamıyorum. En son Milli Gazete eski İzmit-Sakarya sorumlusu Ömer Yaşar’ın gıyabında vefat haberini aldık. Pandemi ve yaşlılık aşina simaları aramızdan çekip alıyor. Onları mumyalar dünyasındaki gibi hatıralar dünyasına kaldırıyoruz.

Kimselere haber vermeden yine Sakarya’ya yollandım. Sere serpe gezmek istedim. Mutat olarak Aziziye Camii’nin karşısındaki gittiğim ve günlük gazeteleri göz gezdirdiğim kahveye uğradım. Kahveciler beni tanıdılar ve ‘geldiğinde senin yanında hep ikinci bir arkadaş olurdu, o nerede, bugün yanında görünmüyor’ dedi. Adeta gölge gibi birbirimizden ayrılmadığımızı hissettirdi. Bekir Uysal Hocayı kastettiklerini anladım. Dedim ‘bugün yalnızım.’ Bekir Hocanın yaşayıp yaşamadığını sual ettiler. Yaşadığını haber verdim. Yine hem yerel Sakarya hem de ulusal gazeteleri devirdim ve sonrasında yoluma devam ettim. Semerkand Radyodan aramışlardı. Cadde kenarında uğultu olabileceği ihtimaline binaen biraz sokak içlerine çekildim. Uğultudan biraz kurtuldum ve radyo bağlantısını tamamlayınca yeniden ana caddeye çıktım. Girişteki kahveden işaret ettiler. Baktım beni çağıyorlardı. Kendimi Ashab-i Kehf gibi zaman dışında ararken ya da zaman içinde kaybolmuş biri olarak görürken tek tük tanıdıklar çıkıyordu. Bu beni sevindirdi. Meğerse bana işaret edenler, eski ismiyle Tavuklar veya sonraki ismiyle Bekir Paşa hocaları imiş. Hasbilhal ettik. Günlük ahvalden ve Gazze meselesinden sual ettiler. Dilim döndüğünce anlattım.

Biraz sonra Sakarya’da Risale-i Nur talebelerinin uğrak ya da buluşma mekanlarından Kurukahveci Nuri abinin dükkanına daldım. Nuri Berk ile Musa Alemdaroğlu ortaktılar. Her ikisi de kıdemli nurcular olarak bilinirlerdi. Zafer Dergisi ile de fahri olarak ilgilenirlerdi. Sakarya’nın sayılı eşrafından sayılırlardı. Mehmet Kaplan modern dervişleri veya dervişlerin zamana göre şekil ve tarz değişikliklerini anlatır. Değişen sadece dervişler değil tekkeler de değişmiştir. Tekkeler iç kaleye çekildiler. Esasında bir kurum olarak tekke kalmadı sadece ruhu kaldı. Şekli gitti ya da değişti. Bir yerde derviş varsa tekke ruhu da yaşıyor ve oraya sinmiş demektir. Merhum Mahmut Sami Efendi anlatılanlara göre muhasebe dükkanı görünümünde bir mekanda dervişlerini ve severlerini karşılar ve kabul edermiş. Mekanlar ve insanlar tebeddüle uğradı. Muhasebe dükkanı da görünmeyen bir tekke hüviyeti kazanmıştır. Nitekim, merhum Ersin Nazif Gürdoğan da İskender Paşa Camii ve postnişini Mehmet Zahid Kotku hazretlerini görünmeyen üniversite olarak tasvir etmiştir.

Hacı Musa Alemdaroğlu ve Nuri Berk de özellikle de Musa Alemdaroğlu kuru kahve dükkanının camekanlı bölümünde misafirlerini ve dostlarını ağırlardı. Ben de Uzun Çarşı ya da Orhan Camiine uğradığımda mutlaka onları ziyaret eder ve hasbihal ederdim. Hepsi rahmeti rahmana kavuştu. Dünya çilesini tamamladılar. Onlardan sonra mekan eski sıcaklığını kaybetti. Müdavimleri de azaldı. İbrahim Berk gibi eski ocağı tüttürmeye çalışanlar da yok değil elbet! Misafirlerin ağırlandığı camekanlı bölme kaldırıldı. Ben de sadece Bekir Uysal hocanın eşliğinde ve gölgesinde kurukahve dükkanına uğrar oldum. Bu defa tek başıma gitmiştim. Rahatsızlık vermek istemedim. Tanıdık bir arkadaş mesaisini bitiriyordu. Geridekiler ise beni tanımıyorlardı. Zira Sakarya’ya sık uğramıyor ve alaka tazelemiyorduk. Rehberim Bekir Hoca da yanımda değildi. İçimden şöyle geçirdim: Tanımaması gerekenler beni tanıdı, tanıması gerekenler de tanımadılar! Devran değişmiş. Musa Alemdaroğlu ağabeylerden kalma o sıcak günlerin hatırası hala burnumda tütüyor. Aşina simalara hasretiz.

Geride iz bırakanlardan birisi Hacı Musa Alemdaroğlu ve ortağı Kurukahveci Nuri Berk abi idi. Bu karmaşık duygular ve ihtilaçlar içinde iken İttihad Gazetes'inde Musa Alemdaroğlu’nun bir ilanına denk geldim. Duygularımı daha da kamçıladı! Yazma nedenim bir iken ikiye çıkmış oldu. İlanında Musa Amemdaroğlu şöyle yazmış: Alem-i İslamın ve mü’min kardeşlerimin Mevlid Kandillerini tebrik ile, gelecek gün ve gecelerin hayırlı ve bereketli olmasını Erhemürrahimin’den niyaz ederim. (İttihad Gazetesi 11 Haziran 1968)

Önden gidenlere selam olsun…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum