Prof. Dr. Musa Kazım YILMAZ
İmam Şafiî’nin Hikmetli Sözleri
Bu yazımda imam Şafiî’nin hikmetli sözlerinden bir demet sunmak istedim. Çoğuna yorum yapmadım. Umarım faydalı olur.
İmam Şafiî şöyle dedi: “Kim dünyayı isterse ilme sarılsın, kim ahireti isterse yine ilme sarılsın.”
Dedi ki: “Anahtar, sırrını kimseye söylemeyen kişinin elindedir.”
İmam Şafiî burada sırrı kilitli bir konağa benzetmiştir. Sırrını saklayan ve kimseye söylemeyen kimse, istediği zaman o konağa kendisi girebilir ama başkası giremez.
Talebesi Rebî b. Süleyman’a dedi ki: “İhtiyaçların çoğaldığı zaman en önemlisini ilk sıraya koy.” Evet, ihtiyaçlarımızın en önemlisini en başa koymadığımız zaman daha çok şeylere muhtaç olabiliriz.
Dedi ki: “İnsaf ve mürüvvet sahiplerinin işi kolay değildir. Eğer soğuk su içmek benim insafımı azaltacak olsaydı, sıcak su dışında hiç su içmezdim.” Gerçekten adil olmak ve mürüvvet sahibi olmak sanıldığı kadar kolay değildir.
Dedi ki: “Dinin hakkında sana fetva verecek bir âlim ve hastalığında seni tedavi edecek bir tabip bulunmayan memlekete yerleşme.”
Dedi ki: “Sabrın bir sınırı olduğu gibi aklın da bir sınırı vardır.”
Dedi ki: “Âlimlerin rütbesi takvadır, süsleri güzel ahlaktır, güzellikleri de nefsin kerim olmasıdır.”
Yunus b. Abu’l-‘Alâ dedi ki: Ben İmam Şafiî’ye, “Dostumuz Leys b. Sa’d, ‘Eğer bir adamın su üzerinde yürüdüğünü de görürseniz onun veli olduğuna aldanmayın’ diyor. Siz ne dersiniz?” dedim. İmam Şafiî, “Bırakın su üzerinde yürümesini, onun havada uçtuğunu dahi görseniz ona aldanmayın. Söylediklerinin ve amelinin Kur’an ve sünnete uygun olup olmadığına bakın. Ben, ilmiyle amel eden ihlas sahibi âlimlerden başka Allah’ın velilerini bilmiyorum” dedi.
Dedi ki: “Halifeler beştir. Ebû Bekir- Sıddîk, Ömer el-Farûk, Osman-ı Zi’n-Nureyn, Ali el-Murtedâ ve Ömer b. Abdülaziz (r.a. Ecmain)”
Dedi ki: “Büyüklenmek kötülerin ahlakındandır. Kim ki batıl bir işle süslenirse Allah onu mutlaka rezil-rüsva eder.”
Dedi ki: “Sana iyilik yapan seni esaret altına almış olur. Sana kötülük yapan ise seni özgürleştirir.”
Dedi ki: “Dostların sohbetine denk hiçbir sevinç olmadığı gibi onlardan ayrılığa denk olacak bir keder de yoktur.”
Dedi ki: “Dünya zevklerine müptela olan bir kimse ehl-i dünyaya ibadet etmeye mecbur kalır. Kim ki kanaate razı olursa zilletten kurtulur.”
Dedi ki: “İnsanları idare etmek hayvanlara çobanlık yapmaktan daha zordur.”
Dedi ki: “İlim elde etmek için üç şey lazımdır. Birincisi, ilim öğrenmeye arzulu olmak, ikincisi uzun ömür, üçüncüsü de zekâdır.”
Rebî b. Süleyman İmam Şafiî’nin şöyle dediğini rivayet etti: “En zor amel Üç tanedir. Bunları herkes beceremez: Az maldan cömertlik yapmak, kimsenin olmadığı yerde huşu ile Allah’a yalvarmak, bir de kendisinden korkulan bir kişinin yanında hakkı haykırmak.”
Dedi ki: “İnsanların bu ilmi öğrenmelerini fakat bana hiçbir şey isnat etmemelerini çok arzu ederdim.” İmam Şafiî’nin bu tevazuu ve ihlası hariku’l-adedir.
Bir gün talebesi Rebî b. Süleyman’a, “Sana ilim yedirmek mümkün olsaydı yedirirdim” dedi.
Dedi ki: “Birisini memnun edersen sende bulunmayan güzel hasletlerle seni metheder. Keza bir kişiyi öfkelendirirsen, bu kez sende bulunmayan kötü hasletlerle seni zemmeder.” İnsanın ne kadar zalim olduğunu gösteren bir hal…
Dedi ki: “Dört tane fazilet vardır. Birisi hikmettir; onun kıvamı tefekkürdür. Birisi, iffettir; onun kıvamı şehvettir. Birisi, kuvvettir; onun kıvamı öfkedir. Dördüncüsü de adalettir; onun kıvamı da nefsinin itidalde olmasıdır.”
Dedi ki: “Sizden birisi, ne kadar uğraşırsa uğraşsın bütün insanları kendisinden razı edemez. O halde kişi ihlasa yönelmeli ve amelini kendisiyle Rabbi arasında bırakmalı. Unutmayın, riyayı ancak muhlis insanlar fark edebilir.”
Dedi ki: “İlim olmadan hiç kimse ‘Şu helaldir, şu da haramdır’ diyemez. İlmin kaynağı ise dörttür: Allah’ın kitabı, Hz. Peygamber’in sünneti, ulemanın icmaı ve fukahanın kıyasıdır.”
Dedi ki: “Eğer bir kimse dünya muhabbeti ile yaratıcının muhabbetini kalbinde bir araya getirdim diyorsa o kimse yalan söylüyor. Çünkü iki zıttın bir araya gelmesi imkânsızdır.”
Bir gün İmam Şafiî’ye bir soru soruldu. Uzunca bekleyip cevap vermedi. Yanındakiler, “Neden cevap vermiyorsunuz hocam?” dediler. İmam, “Cevap vermem mi yoksa sükût etmem mi daha hayırlıdır, onu düşünüyordum” dedi. Cevap verirken nefsine bir haz gelmesinden korkuyordu. Şu inceliğe bakın!
Dedi ki: “Âlim olan kimseye bildikleri meseleler de bilmedikleri meseleler de sorulur. Âlim bildiklerini ortaya koyar, bilmediklerini de öğrenir. “لَاأَدْرِى =Bilmiyorum” demek ilmin yarısıdır. Cahil ise öğrenmeye karşı öfkelidir, öğretmeyi de hiç sevmez.”
Dedi ki: “Kitab ve sünnetten koşan kişi ciddiye alınmalıdır. Bunun dışındaki bütün konuşmalar hezeyandır.”
İmam Şafiî bir gün Harun Reşîd’in yanına girmek istedi. Bir konuda ondan izin isteyecekti. Hacib (kapıcı) Sirac onu bekleme odasına aldı. Orada da Harun Reşîd’in çocuklarına ders veren muallim Ebû Abdussamed vardı. Hacib, “Bu zatı tanır mısın hocam? Bu zat, halife Harun Reşid’in çocuklarına edep dersi veren muallim Ebû Abdussamed’tir. Ona bir tavsiyede bulunsan…” dedi.
İmam Şafiî Ona yöneldi ve şöyle dedi: “Ey Ebû Abdussamed, nefsini ıslah etmeden çocukları ıslah etmeye kalkma. Çünkü onların gözü senin gözüne bağlıdır. Senin güzel gördüğünü onlar da güzel görür, çirkin gördüğünü onlar da çirkin görür. Onlara Allah’ın kitabını öğret ama onları zorlama. Onları Kur’an’dan uzak tutma çünkü onu terk ederler. Onlara iffetli şiirleri ve en eşref hadisleri öğret. Bir ilmi öğrenmeden onlara diğer ilimleri öğretmeye kalkma. Çünkü sözlerin izdihamı anlamayı güçleştirir.” Gerçekten bu sözler, eğitim ve terbiye konusunda altın kurallardır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.