Prof. Dr. Musa Kazım YILMAZ

Prof. Dr. Musa Kazım YILMAZ

Hoşgörünün Kısımları (2)

Halk arasında bir insanı kötülemek ve ayıplamak istedikleri zaman “mutaassıptır” derler. Fakat birisinden övgüyle söz etmek istediklerinde “müsamahalıdır” ya da “hoşgörülüdür” derler. Halkın basit bir söylemle hoşgörü ve taassuba atfettiği değer budur. Biz burada konunun daha çok din ile olan ilişkisi üzerinde durmak istiyoruz. Müslümanlar iki türlü hoşgörülü olmak zorundadırlar. Birincisi; yabancı din mensuplarına karşı gösterecekleri hoşgörüdür. Diğeri de Müslümanların birbirilerine gösterecekleri hoşgörüdür.

1) Farklı Din Mensuplarına Gösterilen Hoşgörü

Birlikte yaşamanın bir gereği olarak, Farklı inançlara mensup olan insanları hoşgörü ile karşılamak İslam’ın evrensel oluşunun bir gereğidir. “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik[1] ayeti bunu açıkça ifade eder. Eğer İslamiyet baştan beri geniş bir hoşgörü esasına dayanmasaydı, dünyayı istila etmiş olan mütaasıp Hıristiyanlara, kendilerinden başkasını insan yerine koymayan Yahudilere ve bağnaz putperestlere rağmen bu kadar geniş kitlelere ulaşabilir miydi? İslam’ı hoşgörüden ayırmak, başka bir ifade ile farklılıkları kin ve düşmanlığa vesile kabul ederek diğer din mensuplarına karşı sert ve acımasız olmak, İslam’ın evrensel bir din olma özelliğine aykırıdır. Zira hoşgörüden yoksun bırakılan bir din, kabile dini olmaya mahkûmdur. Tıpkı Museviliğin zamanla, sadece İsrail oğullarına münhasır bir dine dönüşmesi gibi. Oysa İslam’ı dünyanın beşte birine hâkim kılan temel etken, farklılıkları hoş görme özelliğidir. Müslümanları asırlarca İspanya’da durduran ve dünyanın en büyük hadiselerinden biri olan İstanbul’un fethiyle Avrupa’nın kapılarını Müslümanlara açan özellik de budur.

Birlikte yaşama kültürüne sahip toplulukları görmek isteyenler, Hz. Peygamber (s) döneminden başlayarak Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlıların dönemini inceleyebilirler. İslam’ın bu dönemlerinde farklı dinlere ve inanışlara mensup olan insanlar, canlarından, mallarından ve dinlerini yaşamaktan emin bir şekilde Müslümanlarla aynı okullarda okumuşlar ve aynı mahallede, birlikte ve hoşgörü içinde yaşamışlardır. Müslümanların farklı dinlere mensup olanlara gösterecekleri hoşgörü çerçevesinde şunları söyleyebiliriz:

a) Bütün insanların bir tek dine mensup olmaları

Her şeyden önce Kur’an-ı Kerim, insanların farklı din ve inanışlara bağlı oluşlarını tabii hayatın temel bir dayanağı olarak kabul eder. Kur’an-ı Kerim şöyle der: (وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلاَ يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ إِلاَّ مَن رَّحِمَ رَبُّكَ وَلِذَلِكَ خَلَقَهُمْ) Eğer Rabbin dileseydi, bütün insanları hak dinde ittifak eden bir tek ümmet yapardı. Fakat Allah bunu istemediğinden ittifak etmemişler, böylece ihtilaf etmeye devam edeceklerdir. Ancak Rabbinin lütfederek hakta birleşmeyi nasip ettiği kimseler müstesnadır. Esasen Allah insanları bunun için yaratmıştır.[2] Bu ayet, bütün insanların bir tek dine mensup olmalarının Allah tarafından istenen bir şey olmadığını ifade ediyor. Allah insanların doğru yola gelmelerini istiyor, fakat Allah’ın iradesi insanların seçim özgürlüğünden yanadır. Allah insanların özgür seçimlerine müdahale ederek cehennemin yolunu tümüyle kapatacak olursa imtihan sırrı tamamen kaybolmuş olur. Allah, inanıp inanmamakta kulunu serbest bırakmış, onun iradesine ipotek koymamıştır. Kur’an-ı Kerim’deki,(وَقُلِ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ ۖ فَمَن شَاءَ فَلْيُؤْمِن وَمَن شَاءَ فَلْيَكْفُرْ) “De ki: Gerçek Rabbinizden gelendir. İsteyen inansın, isteyen de inkâr etsin[3] ayeti, insanın inanç konusunda özgür bir iradeye sahip olduğunu ifade eder.

b) Dinde Zorlama

İslam’ın akide sisteminde zorlama yoktur. (لا إكراه في الدين) “Dinde zorlama yoktur[4] ayeti ile (وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَآمَنَ مَن فِي الْأَرْضِ كُلُّهُمْ جَمِيعًا ۚ أَفَأَنتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتَّىٰ يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ)Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanları hepsi elbette topyekûn iman ederlerdi. Böyle iken, sen mi mümin olsunlar diye insanları zorlayacaksın?[5] ayeti bunu apaçık bir şekilde dile getiriyor. Demek ki, sonucuna katlanmayı göze alarak isteyen kendi hür iradesiyle iman eder, isteyen de yine kendi hür iradesiyle küfürde kalır. Diğer taraftan, Kur’an’ın birçok ayetinde,[6] peygamberlerin asıl görevinin sadece tebliğ etmek olduğunun vurgulanması, tebliğ etmek ve insanları doğru yola getirmeye muvaffak olmanın, Allah tarafından hassas bir dengede tutulduğunun açık bir ifadesidir.

c) Tüm Mabetler Kutsalllığı

İslam’da bütün mabetler kutsal kabul edilmiştir. Bu yüzden Müslümanların tarih boyunca mabetlere gösterdikleri saygı benzeri görülmemiş bir boyuttadır. Allah şöyle buyuruyor: (وَلَوْلَا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُم بِبَعْضٍ لَّهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ فِيهَا اسْمُ اللَّهِ كَثِيرًا) Eğer Allah insanların bir kısmının zararını diğer bir kısmı ile savmasaydı manastırlar, kiliseler, havralar ve Allah’ın adının çokça zikredildiği mescitler yıkılıp giderdi.[7] Allah bu dünyada bir tek millete veya topluluğa mutlak iktidar nasip etmiyor. Eğer bir tek topluluğa veya millete daimi bir iktidar verilmiş olsaydı, sadece kaleler, saraylar ve ticaret merkezleri yerle bir olmaz; aynı zamanda ibadet yerlerinin kutsallığı da zedelenirdi. Başka bir ayette ifade edildiği gibi yeryüzü fesada uğrardı[8]

d) Resûlüllah’ın (S) Gayri Müslimlere Gösterdiği Hoşgörü

Rasulüllah (s) Medine’de yaşayan Yahudilere ve çevrede yaşayan Hıristiyanlara karşı son derece hoşgörülü davranmıştır. Ancak bu geniş hoşgörüyü su-i istimal etmek isteyenler de olmuştur. Nitekim Hayber’in fethinde Zeynep adındaki bir Yahudi kadınının, bir koyunu zehirleyip Rasulüllah ve arkadaşlarını öldürmek maksadıyla onları yemeğe davet etmesi bunun açık bir örneğidir.[9] Yine Medine’de Resûlüllah (s) birkaç kez su-i kasta uğramış, fakat zarar görmemişti. Gerek Hayber’deki gerek de su-i kasta yönelik diğer olaylar, Rasulüllah (s) ve arkadaşlarını gayri müslimlere karşı hoşgörü prensibinden ayıramadı. Dersini Rasulüllah’tan alan Abdullah b. Ömer’in (ra) Yahudi bir komşusu vardı. Abdullah b. Ömer ona her zaman iyilikte bulunur, ona hediyeler gönderir ve onun gönderdiği hediyeleri alırdı.[10]

Bir defasında Yemen’den gelen Necran Hıristiyanlarından bir heyet Medine’de Rasulüllah’ı (s) ziyaret ettiler. Rasulüllah (s) misafirlerini mescitte ağırlamıştı. Hatta Beyhakî’nin ifadesine göre Hıristiyanlar mescid-i nebevide doğuya yönelerek kendi dinlerine göre ibadet etmişlerdi.[11] Kuşkusuz bu hadise, Rasulüllah’ın döneminde yabancı din mensuplarına gösterilen en manidar bir hoşgörü örneğidir.

Diğer taraftan Müslümanların farklı din mensuplarıyla birlikte yaşamalarını emreden Hz. Peygamber Hıristiyanların korunması için bir ferman yayınlamıştı. Fermanın özünde dört madde vardı: 1) Hiçbir mabede (kiliseye) müdahale edilmeyecektir. 2) Din adamlarının ibadetlerine karışılmayacaktır. 3) Hiçbir Hıristiyan zorla İslam’a sokulmayacaktır. 4) Hıristiyanlarla komşuluk ilişkileri eskiden olduğu gibi aynen devam edecektir.[12]

Hz. Peygamber’in bu anlayışı, Müslümanların muhtelif kıtalarda kurdukları medeniyete ışık tutmuş, her safhada hoşgörü esas alınmış ve farklı inanışlara rağmen birlikte yaşama geleneği günümüze kadar devam etmiştir. Rasulüllah’tan sonra da bu gelenek devam ettirilmiştir. İspanya’yı fetheden Müslümanlar hiçbir din mensubuna ya da ibadet yerlerine karışmamışlardır. Yine Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde Hıristiyanların ibadetlerine ve mabetlerine karışmamıştır.

(Devam edecek)

[1] Enbiya, 21/107.

[2] Hud, 11/118.

[3] Kehf, 17/29.

[4] Bakara, 2/256.

[5] Yunus, 10/99.

[6] Maide, 5/99.

[7] Hac, 22/ 40.

[8] Bakara, 2/251.

[9] Buhari, Mağazi, 41, Hibe, 38; Müslim, Selam, 42.

[10] Ebu Davud, Edeb, 132; Tirmizi, Birr, 28.

[11] Beyhakî, Delailü’n-Nübüvve, V, 382, Beyrut, 1985.

[12] Beyhakî, Delailü’n-Nübüvve, V, 383.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum