Muhammed Numan ÖZEL
Adalet ve Kainatın Terazisi: İnsan, Sorumluluk ve Mükâfat İlişkisi
İnsanoğlu, varoluşundan bu yana adalet kavramını sorgulamış, evrenin işleyişi içinde kendi yerini ve sorumluluklarını anlamaya çalışmıştır. Bu derin arayış, pek çok düşünür ve filozofun eserlerinde yankı bulmuş, adalet ve mükâfat/cezalandırma ilişkisi üzerinde yoğunlaşan önemli metinler ortaya konmuştur.
Bediüzzaman Said Nursi'nin "Haşir Risalesi" eserindeki "Hakikî adâlet ister ki: Şu küçücük insan, şu küçüklüğü nisbetinde değil, belki cinayetinin büyüklüğü, mahiyetinin ehemmiyeti ve vazifesinin azâmeti nisbetinde mükâfat ve mücâzat görsün"[1] ifadesi, bu konuya dair evrensel ve derin bir bakış açısı sunar.
Bu söz, adâletin yalnızca yüzeysel bir denge kurma eylemi olmadığını, aksine, varlığın özüne, mahiyetine ve üstlendiği vazifeye göre şekillenmesi gerektiğini vurgular. "Küçücük insan" tabiri, insanın fiziksel olarak kainat karşısındaki zayıflığını ve sınırlılığını ifade ederken, "cinayetinin büyüklüğü, mahiyetinin ehemmiyeti ve vazifesinin azâmeti" ifadeleri, insanın eylemlerinin ve yaratılış programı ve konumunun ve sorumluluklarının büyüklüğüne işaret eder.
İnsanın Küçüklüğü ve Büyük Sorumlulukları
Kainatın sonsuzluğu ve ihtişamı karşısında insan, fiziksel olarak bir kum tanesi gibidir. Ancak bu fiziksel küçüklük, onun potansiyelini, fıtratını ve taşıdığı sorumluluğu asla sınırlamaz.
İnsan, akıl, irade ve vicdan gibi özellikleriyle donatılmış, kainatın bir aynası, hatta bir özeti gibidir.
Bu özellikler ona, sadece kendi varoluşu için değil, aynı zamanda çevresi ve tüm kainatla olan ilişkisi için de büyük sorumluluklar yükler. Yaptığı en küçük bir eylem bile, domino etkisiyle geniş çaplı sonuçlar doğurabilir. Mesela, tabiatı tahrip eden küçük bir karar, tüm ekosistemi etkileyebilir; ya da bir insanın iyi niyeti ve çabası, toplumda büyük değişimlere yol açabilir.
Adaletin Derin Anlamı: Niyet ve Mahiyet
Gerçek adâlet, yalnızca eylemin sonucuna odaklanmaz; eylemin altında yatan niyeti, kişinin mahiyetini ve üstlendiği vazifeyi de değerlendirir.
Bir cinayetin büyüklüğü, sadece verdiği fiziksel zararla değil, aynı zamanda o eylemin arkasındaki niyetle, ihlâl edilen değerlerin kutsallığıyla ve mağdurun konumunun ehemmiyetiyle ölçülür.
Bir liderin veya bir öğretmenin hatası, sıradan bir insanın hatasından daha geniş kitleleri etkileyebileceği için, bu vazifelerin azameti de cezanın veya mükâfatın büyüklüğünde bir rol oynar.
Bu bağlamda, adâletin terazisi, sadece kuru bir muhasebe değil, aynı zamanda varoluşun derinliklerine inen, niyetleri ve mahiyetleri tartabilen bir hassasiyete sahip olmalıdır.
Bir iyilik, küçük bir dokunuşla yapılmış gibi görünse de, eğer ardında büyük bir fedakârlık, samimi bir niyet ve başkalarına karşı sonsuz bir şefkât varsa, bu iyiliğin mükâfatı da o oranda büyük olacaktır. Aynı şekilde, küçücük görünen bir hata, eğer büyük bir gafletin, sorumsuzluğun veya kötü niyetin eseri ise, cezası da sadece eylemin sonucuna göre değil, bu derin sebeplerin ağırlığına göre şekillenmelidir.
Kainatın Dengesi ve İlahî Adâlet
Aynı zamanda kâinatın işleyişindeki ilahi adâlete de bir gönderme yapar. Kainat, mükemmel bir denge ve düzen içinde hareket eder. Her varlık, kendi vazifesini yerine getirir ve bu düzen içinde bir amaca hizmet eder.
İnsan da bu büyük düzenin bir parçası olarak, kendi iradesiyle yaptığı seçimlerin sonuçlarına katlanır. İyi veya kötü her eylem, kainatın hassas dengesinde bir dalganın içindedir ve er ya da geç karşılığını bulur. Bu karşılık, bazen bu dünyada, bazen de ahirette tecelli eden ilâhî adâletin bir tezahürüdür.
Netice itibariyle, küçücük insanın cinayetlerinin büyüklüğü ve vazifesinin azâmeti nispetinde mükâfat ve mücazat görmesi gerektiği düşüncesi, adâlete dair yüzeysel bir yaklaşımdan öte, derin bir varoluşsal anlayışı ifade eder.
Adâlet, sadece görünen eylemleri değil, eylemlerin kökenindeki niyetleri, kişinin mahiyetini ve üstlendiği sorumlulukların ağırlığını da dikkate alarak, evrensel bir dengeyi ve hakkaniyeti sağlamayı hedefler.
Bu perspektif, insanı eylemleri konusunda daha bilinçli ve sorumlu olmaya teşvik ederken, kâinatın ve ilâhî adâletin büyüklüğünü de gözler önüne serer.
Selâm ve duâ ile.
[1] Sözler (67)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.