Hüseyin YILMAZ
Bu Zât Benim Babam!
Tahir Paşa Konağının büyük salonu, akşam yemeğinden henüz kalkmış bir düzineyi aşkın misafiri ağırlıyordu. İçlerinde âlimler, muallimler, şeyh ve ağalar ile birkaç da memur ve asker vardı. Uzunlamasına Sıhke Caddesine bakan duvar boyunca, pencereler seviyesinde yerleştirilen divanın bir ucunda Tahir Paşa, diğerinde Bediüzzaman oturuyordu. Tahir Paşa, etrafındakilere düşük tonda bir şeyler anlatırken Molla Said, kendisini soru yağmuruna tutan bir kimya muallimine dil döküyordu. Yemek sonrasının bu rehavet deminde salon, kimsenin farkında olmadığı bir gürültühaneye dönmüştü.
Kapı çalınıp da içeriye hizmetlilerinden biri girdiğinde, dikkatler bir an olsun ona çevrildi. Hizmetli bir şey söyleyecekmiş gibi dikilince, Tahir Paşa, mahrem olabileceğini düşünüp yanına gelmesini işaret etti. Erkân adab bilen hizmetli, kıvrak hareketlerle oturanların arasından geçerek Tahir Paşa'ya sol tarafından yaklaşıp kulağına eğildikten sonra kısa bir şeyler söyledi. Akabinde aynı dikkatli tavırlarla salondan çıktı.
Tahir Paşa'nın bakışları Bediüzzaman'ı buldu, fakat o, hâlâ kimya muallimine bir şeyler anlatmakla meşguldü, Paşa'nın bakışlarını farketmedi. Vâli, dikkat çekmek için öksürünce hazirundan biri, Parmağı ile devletlüyü işaret ederek,
"Seyda, bakar mısın!" dedi.
Molla Said, parmağın hedefine döndüğünde Tahir Paşa ile göz göze geldi.
"Hayırdır Paşam!" dedi, konuşmasına geri dönmek ister gibi.
"Dışarıda bir misafirinin olduğu söyleniyor. İçeri girmek istememiş! Bir köylü."
Bediüzzaman, kimseyi beklemiyordu ama "bir köylü" denince heyecanlanır gibi oldu. Köyünden birilerinin gelmiş olma ihtimali vardı. Ebeveyni ve kardeşlerinden haber almayalı çok olmuştu. Çevik bir hareketle ayağa kalkıp salondan çıktı. Sofada ayakkabılarını ayaklarına geçirip topuklarıyla arkalarına bastı. Acelesinin olduğu vakitlerde yaptığı şeydi. Nedense acele ediyordu.
Konağın girişini aydınlatan sokak kandilinin altında, katırının yularını tutmuş şekilde kendisini bekleyen kişi oydu, babası Sôfî Mirzâ. Birden duygulandı, gözlerine yaşlar hücum etti, gırtlağını bir hıçkırık tıkadı. Bu yaz sıcağında, çok bildiği o meşakkatli yolları aşıp gelen babasının görüntüsü rikkatine dokunmuştu.
"Baba, babam!" diyerek bir hamlede yanına vardı.
Önce doğrudan boynuna sarıldı, sonra biraz geri çekilip yüzüne baktı, nihayet çömelip, ellerini çekmesine fırsat bırakmadan her iki elini defalarca öptü. Ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Tekrar ayağa kalkarken sağ eline ılık bir şey düştü: Sôfî Mirzâ, o koca adam ağlıyordu. Bir daha sarıldılar.
"Babam!" dedi inler gibi.
Sôfî Mirzâ;
"Oğlum, Said'im!" diye karşılık verdi.
Bir müddet sonra katırın yularını babasının elinden alan Bediüzzaman, hayvanı bağlayacak bir yer bakınırken bir nefer yanına yaklaştı.
"Seyda, o işi bana bırakınız, hallederim ben!"
Molla Said, dönüp bir daha babasına baktı. Sokak kandilinin soluk aydınlığı altında yaşlı ve yorgun görünüyordu. Sakalı iyiden iyiye ağarmış, kaşları uzamıştı. Alnını enine yaran çizgiler derinleşmiş, elmacık kemikleri daha bir öne çıkmıştı. Gençliğinde yuvarlak gibi duran çehresi, uzayıp sarkmış gibiydi. Sadece gözleri hâlâ çok parlak ve derindiler.
"İçeri girelim baba!" diyebildi.
Sôfî Mirzâ, etrafına baktı. Kimsenin işitmeyeceğinden emin olduktan sonra,
"Evladım, baban olduğumu söyleme!" dedi.
Molla Said, böğrüne öldürücü bir darbe almış gibi iki büklüm oldu. "Sen ne diyorsun baba!" deyip bir daha sarılmak geçti içinden ama daha iyisini yapma düşüncesi ile belli belirsiz gülümsedi. Babasının koluna girip, yol gösteriyormuş gibi yarım adım önde içeri girdiler. Ötede beride göze çarpan konak sakinleri Molla Said'in misafirine kaçamak ama meraklı gözlerle bakıyorlardı.
Salona adımlarını attıklarında içeridekilerin hemen tamamı ya ayağa kalktı ya da ayağa kalkacakmış gibi yapıp Bediüzzaman'ın divandaki yerine geçip oturmasını bekledi. Misafiri ise hemen kapı girişinde ilişip oturabileceği bir yer bakınıyordu. Daha fazla ayakta duramayacakmış gibi olduğu yere oturacakken kolunu sımsıkı tutan oğlu, oturmasına mâni oldu. Sonra gözlerini Cevdet'in babasına dikti:
"Paşam! Bu zât babam Sôfî Mirzâ!" dedi.
O âna kadar ayağa kalkmakla oturmak arasında kalan Tahir Paşa, çevik bir hareketle divandan inip birkaç adımda varıp Sôfî Mirzâ'nın önünde durdu. Sonra misafirin her iki elini tuttu. Sağ eline eğilip öpmek istedi fakat beriki sert bir hareketle geri çekti.
"Estağfurullah Paşam." dedi, yavaş bir sesle.
"Seyda'nın babası, babamız sayılır ve babaların eli öpülür!"
Molla Said,
"Babam o itiyadda değil, öptürmez." dedi.
Tahir Paşa, misafirin koluna girip divana sürükledi âdeta. Sağ tarafına Sôfî Mirzâ'yı, sol tarafına oğlunu oturttu. Sôfî Mirzâ'nın sıcak bir samimiyetle tuttuğu elini bırakmadan hal ve hatırını sordu. Misafirleriyle merhabalaşmasını bekledikten sonra yolculuğun nasıl geçtiğini, kaç günde gelebildiğini sordu. Beriki birkaç cümle ile anlattı. Dağ yolunu aşmış ve üç günde gelmişti.
Nihayet kapıda yeni vaziyete göre bir emrin olup olmayacağını öğrenmek için bekleyen hizmetliye,
"Üç kişilik bir sofra hazırlayınız!" dedi.
Sôfî Mirzâ, aç değilim, deyip itiraz etmek istedi fakat işe yaramayacağını anlayark vaz geçti. Aç olduğu da bir hakikatti. Bir suyun başında, öğle saatlerinde yediği birkaç lokmadan başka bir şey yememişti; aç ve yorgundu.
Sofraya Tahir Paşa ile Bediüzzaman da oturdular, lâkin bir şey yedikleri söylenemez; sadece yalnız bırakmak istememişlerdi. Nitekim yemekten sonra Bediüzzaman ile babası salona da dönmediler. Tahir Paşa'nın, Sôfî Mirzâ'nın konakta kalması için yaptığı ısrara da Molla Said kararlı bir ses tonu ile karşı çıktı:
"Babamla Horhor'a geçelim. Hem orada daha rahat eder hem de Abdulmecid'i özlemiştir, burada gözlerine uyku girmez!"
Tahir Paşa çaresizce kabullendi. Seyda'nın haklı olduğu açıktı. Hasretiyle kavrulduğu küçük oğlundan birkaç yüz metrede mesafede babasını uyutmaya çalışmak zulüm olurdu. Kabullendi.
"Tamam ama bir akşam konakta, baş başa kalalım: Abdulmeci, iki de Arvasî ve Cevdet yeter."
Bediüzzaman itiraz etmedi. Bir an önce babasını alıp gitmek istiyordu.
Not: Kutub Yıldızı II'den bir sahne.
www.kutubyildizi.com
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.