Mevlânâ aralığından Bakmak-II

Dİnsan bedeninin yapı malzemesi, Dünya; yapım yurduysa cennettir. O bedene can olan ruh da yücelikler yurdunun sırrıdır. Ana rahmi cennetti, orada doğdu Hz. Âdem. İkinci yurdu da vücudunun anayurdu olan dünya idi. Ve âdemoğullarının gövdelerinin üretim yurdu ise - cennetin, ayakları altında olduğu söylenen- anaların karnı kılındı. Bu eşsiz sanat hârikalarının bedenlerinin sılası Dünya; ruhlarının sılası da yücelikler yurdu olan öbür âlem yani ukbâ iklimidir.

Dünyevî gövdemizin malzemesinde Azrail aleyhisselamın parmak izleri vardı. Bu yüzden bedenimiz ölümle mayalıdır ve onu her dem tatmaktadır. Çünkü Yüce Sanatkâr'ın emriyle toprağımızı Dünyadan Cennete ölüm meleği götürdü. Ruhlarımızı da dünyadan yine o götürüyor. Ruhumuzun geldiği kaynak ölümsüzlük kaynağı olduğu için hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaktayız. Farkında olarak veya olmayarak hep o kaynağa doğru elsiz ayaksız akmaktayız.

Ana Söz:

“Hz. Mevlânâ'nın ney'i, “neyistân-ı ezelden, yani a'yân-ı sâbite âleminden, daha açığı âlem-i ilâhîdeki mevkiinden kader sevkiyle şu dünyaya getirilmiş, beşeriyet kaydına ve anâsır-ı tabiat bendine vurulmuş, ayrılık ateşiyle bağrı şerha şerha olmuş, makâm-ı kadîmindeki feyizden mahrum kalmış, kalbini nefsin heveslerinden, zihnini hestî-i mevhûm yani şu vehimden ibaret varlıktan tahliye etmiş, kendini Allah'ın kudret ve düzenine terk etmiş, Müessir-i hakîkî'nin iradesine vasıta olmaktan başka bir vazifesi kalmamış, nefha-i ilâhiye hangi perdeden zuhur eylerse, o nağmeyi icra ediyor.

Mahlukattan her birinin aslî vatanına karşı muhabbeti olması ve onun hasretiyle ağlayıp inlemesi ve şikâyette bulunması tabiîdir.” (Tâhirü'l-Mevlevî)

Ara Ses:

(Bu yüzden beden kaydımız asli vatanı dünyadan kolay kolay kopmak istemez. Ruhumuz ise bu dünyaya tahammül eylemez. O da asli yurdu olan yücelikler ikliminde kanat çırpmak, esip geldiği kaynak olan Mutlak Cemal'i görmek, O'na dönmek, O'na kavuşmak ister.)

Ana Söz:

“Neyden maksat, bildiğimiz ney olsa da, mecazen insan-ı kâmil bulunsa da, her ikisinde de bu vatan hasreti bulunduğundan, hikâyelerinin dinlenilmesi faydalıdır.” (Tâhirü'l-Mevlevî)

Ara Ses:

(Beden kaydından kurtulamayan ruh, dünya'ya bulandığı, battığı için öz yurdunu pek hatırlamaz. Ruha öz yurdunu hatırlatanlar, o yurdun şanlı süvarileri nebiler, resuller ve onların kutlu çırakları velilerdir; yani insan-ı kâmiller… Onlar bu boş dünyadan o hoş sevdaya ulaşmak için sürekli seferdedirler. O sevdanın sonu yok. Sonu olmayan o sevdanın, o Aşk'ın yolcuları her dem yeni bir doğumda, yeni bir terakkidedirler.)

Ana Söz:

“Kurbiyyet-i ilâhiyyenin had ü payanı yoktur. Ne kadar takarrüb hasıl olursa olsun, ondan ilerisi, hem pek çok ilerisi vardır. Hz. Mevlânâ, “Ey birâder! Harîm-i ilâhî nihâyetsiz bir dergâhtır. O dergahta her nereye vâsıl olursan oyalanma; Allah rızası için ileri git.” Demiştir. Efdalü'l-kâmilin ve ekmelü'l-vâsılin olan Hz. Peygamber aleyhisselâm Efendimizin günde yetmiş yahut yüz defa istiğfar eylediği hadis kitaplarının hepsinde rivayet edilmiştir. Nebiyy-i ma'sum olan aleyhisselam Efendimizden günah suduruna ihtimal yoktu ki Zât-ı akdesi istiğfara mecbur olsun. Her gün, kendisi için o kadar derece kurbiyyet-i ilâhiye husule gelirdi ki terakkiden önce bulunduğu makam, terakkiden sonraki bulunduğu makamın dûnunda olduğu için, evvelce orada bulunuşundan istiğfar eder. Bazen de keşke anam beni doğurmasaydı diye vuslat ve kurbiyetin derece-i ulyâsında iken bitip tükenmeyen firkatlerden şikâyet eylerdi.” (Tâhirü'l-Mevlevî)

Tanrı elçisi, o önüne ön bulunmayan âlemin tercemanı, o Arabın, Acemin en fasihi, o ilim ve kerem mâdeni, o davulsuz, bayraksız padişahlar padişahı, o kâinatın ulusu, varlıkların ve var olanların Sultanı Hz. Muhammed Mustafa aleyhisselamın hayranı ve âşıkı Mevlânâ, bakın, daha neler diyor:

“Aslından, vatanından uzaklaşmış olan kimse, orada geçirmiş olduğu zamanı tekrar arar./ Ben, her cemiyette, her mecliste inledim durdum. Bed-hâl yani kötü huylu olanlarla da hoş-hâl yani iyi huylu olanlarla da düşüp kalktım./ Herkes kendi anlayışına göre benim yârim oldu. İçimdeki esrarı araştırmadı./ Benim sırrım, feryadımdan uzak değildir. Lâkin her gözde onu görecek nur, her kulakta onu işitecek kudret yoktur./ Beden ruhtan, ruh bedenden gizli değildir. Lâkin herkesin ruhu görmesine ruhsat yoktur./ Şu neyin sesi ateştir, hava değildir. Her kimde bu ateş yoksa o kimse yok olsun.” (Tâhirü'l-Mevlevî)

Yeni Şafak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.