Mekke’deki ‘ev’den selam ile

Eski okunuşu ile Cedde, yani büyükanne. Hz. Havva’nın memleketi. Seylan’dan gelen Hz. Adem ile Arafat’ta buluştuklarında ilk o sormuş: “Bildin mi beni?” diye. Dünyadaki ilk soruyu bir kadın sormuştur. Erkekler hala o cevabı arıyor... Rahme Dağı’nın eteklerindeki Hürrem Sultan çeşmelerinin kalıntılarına koşuyorum. Sular kadar aziz ol ey ihtiyar sultan...

Mekke...

Dünya etrafında akıyor bu Ev’in... Sadece insanlar ve kuşlar ve gökler dönmüyor Mekke’deki Ev’in çevresinde. Herkes Ev’in kapısını çalıyor, Buyur Allahım, geldim sana buyur, buradayım derken... Allahım bizi Evine al, ne olur bize kapını aç... Çok yorgunuz, telaşlıyız, küçük ve endişeliyiz. Ne olur bizi bırakma, Evine geldik, ne olur bize kapıyı aç der gibi...

Beytullah’tayız... Yani Allah’ın Evi. Öyle bir ev ki; axis mundi gibi saplandığı göksel eksen çevresinde dönüyor yeryüzü. Zamanlar, insanlar, kuşlar, yıldızlar ve güneşler, gökler... Hepsi birer birer batıp, yeniden doğarken Beytullah’ın etrafında. Allah’ın Evi dışında, ne varsa hayat diye bildiğimiz; tüm renkler, kaygılar, nizalar, davalar, solup güçlerini yitiriveriyorlar... Veda’ya koşuyor burada fani olan her şey. Başka bir şey var. Sonsuz olan. Batmayan. Bitmeyen. Hafızaya ihtiyacı olmayan. Varlığı, diğer var olan her şeyi gelip geçici bir fısıltıya çeviren, başka bir şey... Krallar, sultanlar, şairler ve mimarlar, devletler, talihler, hepsi bir masala dönüşüp, deniz kıyısında kumdan kaleler yapan çocuk misaine çeviriyor EV’in kıyısında...

***

Tüm yolları yeryüzünün, aslında bu Ev’i arıyormuş gibi. Tüm katedilecek mesafeler, tavaf adı verilen ve daire şeklindeki bu son yakarışa akıyormuş gibi... Hani bütün nehirleri yeryüzünün özledikleri yere akarlarmış ve özlemin adresi hep okyanusa varırmış ya... Sanki dünyanın bütün nehirleri, Beytullah’ın altındaki ummana akıyormuş gibi... Nice değişik diller, nice değişik renkler ve nice değişik hikayelerden sonra, burada tavaf eden herkes birbirine benziyor. Çünkü hepsi de ağlıyor. Tıpkı birer nehir gibi, burada herkes ağlayarak anlatıyor başına gelenleri... İnsan olmak ne kadar da zor imiş! Telin ucuna bağlı bir yaprak gibi, hayatın rüzgarları onu her seferinde kırıp dökerken, bir kapıya varıyor yolu aynı insanın, bir Ev’e varıyor yolu. Aç kapıyı ne olur der gibi, Kabe’nin duvarlarına ellerini sürüyor insanlar. Sanki büyük bir selin üzerinde yüzüyormuş da Kabe, tutunmak için herkes duvarlarına koşuyor. Ve duvara geldiği vakit yolunuz, duvarın kalktığını, kendi kalbinize gelip dayandığınızı görüyorsunuz. Kabe’nin duvarına değip de alnımı dayama bahtiyarlığına eriştiğim dakikalarda hayretle fark ettim... Karşı duvarlara alnını dayayıp ağlayanların seslerine karıştı kısık sesim. Bu duvarlar taştan değildir anladım o dakikada, taştan değil, kalptendir bedeni Kabe’nin ve aslında duvarsızlıktır burada duvar sandığınız şey. Karşılık beklemeden çağlayan bir sevgi, ikram, hani annenizin sizi hep sevdiğini bilirsiniz ya öyle bir şey... Sanki sizi hep bekleyen, size hiç kıyamayan, size sabırla muamele eden, sizi hep düşünen, kollayıp koruyan, gözeten, sevgi ve rahmet dolu bir çağrı... Burada, size kalp sekinetidir asıl ikram. Kalplerin sükun bulacağı bir Evdir Beytullah... Sanki doğduğunuz günden beri aşina olduğunuz bir koku, bir dokunuş... Sanki, dışarıda oynamaktan çok yorulmuş, bazen arkadaşlarını yenmiş, çoğu kezse kaybetmiş, eve dönüş vaktini bir hayli geciktirmiş, hava karardığı halde oyundan kendini alamamış, suçluluğunun bilincinde, sırtı çok terli bir çocuk gibi... Ya Rabbi, Evi’ne geldim... Tık.Tık.Tık.... Ne olur beni de al içeri. Ne olur aç Kapıyı der gibi...

***

Ömrünüzde daha evvel yürüdüğünüz tüm yolların kaygısı silinirken içinizden, bir kapıya, bir eve varıyor yolların sonu... Rahmetli babaanneme benzettiğim Malezyalı bir nine, kısık sesle Yasin okurken, ben de ona eşlik ettim, güzel okuyup okumadığını sordu bana, birbirimiz sarıldık, onun o titrek ve kederli sesi, şehrin ta öteki ucundan koşup gelerek Allah var diyen kişinin sadakatini öğretti bana.

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın bünyesindeki kadın gazetecilerle çıktığımız bu kısa yolculukta bizlere mihmandarlık eden Cemal Uşak ve Müşerref Özer’e ve yol arkadaşlarıma hassaten şükranlarımı sunuyorum. Rastladığım tüm okuyucularımızla kulaklarınızı çınlattık. Sanmayın sizleri de götürmemişim. Hepinizi kalbimde taşımışım, iyilik dualarıyla...

Star
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.