Mehmet Görmez: Alimler Bediüzzaman’ın sözünü levha yapıp duvara asmalı

Mehmet Görmez: Alimler Bediüzzaman’ın sözünü levha yapıp duvara asmalı

Üstad Bediüzzaman’ın bu sözünü hepimizin levha yapması lazım; keşke olsa, her âlimin duvarına asacağı bir levhadır bu

İslam Düşünce Enstitüsü Başkanı ve eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, alimlerin tekçi, “hakikat benim avucumda” üslubunun insanları hakikate değil “şahsa” davet ettiğini belirterek, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin sözlerini hatırlattı ve bu sözün her âlimin duvarına asacağı bir levha olduğunu söyledi.

SEVGİSİZ BİR DİN DİLİ GİTTİKÇE ARTIYOR

Açıkdeniz Dergisi’nin 3. Sayısındaki röportajında Mehmet Görmez, Asya’dan Afrika’ya, Orta Doğu’ya, bütünüyle İslam coğrafyasına bakıldığında sevgisiz bir din dilinin gittikçe arttığına dikkat çekti. Bunda dinden çok, harici sebeplerin göründüğünü belirten Görmez, “Coğrafyanın içinden geçtiği siyasî, sosyal, ekonomik, kültürel krizler aslında İslam coğrafyasında rahmet dilinin yerini bir başka dilin almaya başladığını gösteriyor. Bunu açıkça görüyoruz” dedi.

DİN DİLİNDE EN BÜYÜK ÖRNEĞİMİZ KUR’AN HZ. PEYGAMBERDİR (ASM)

Din dili dendiğinde, Kur’an’ın dili ve Hz. Peygamber’in (asm) kullandığı dilin en büyük örnek olduğuna dikkat çeken Görmez, şöyle konuştu:

“Kur’an’ın dili ve Resul-i Ekrem aleyhisselamın kullandığı dile baktığınızda, Kur’an’ın dilinde muhteşem bir celal ve cemal bütünlüğü vardır. Ve rahmet dili egemendir. Bir tebşir ve inzar, yani müjde ve uyarı birliktedir ve esasen müjde ağırlıklıdır. Aynı şekilde havf ve reca ikilemi dikkate alınarak, bir celal ve cemal dilinin nasıl kullanıldığının en güzel örneğini Kur’an ortaya koyuyor. O açıdan mevcut durumun sebeplerini birileri Kur’an’da ararsa Kur’an’a büyük bir haksızlık yapmış olur.

acikdeniz.jpgResul-i Ekrem aleyhisselamın dili de bir cemal dilidir. Hatta Allah Resulü Kur’an’da onaltı yerde ikaz edilmiştir, ikazların çoğu rahmetinin ağır basmasından kaynaklanmıştır. Mesela İbn Ümmü Mektum hadisesinde ve Velid ibn Muğire ile yaşanan başka bazı hadiselerde Resul-i Ekrem aleyhisselam celali az gösterdiği için ikaz edilmiştir. Resul-i Ekrem’in (asm) her sözünde ve her davranışında, bir ayeti nasıl hayata tatbik ettiğine şahit oluyoruz: “Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” Biz onun bütün âlemlere rahmet olduğunu her sözünde ve her davranışında görüyoruz. Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz Resulüne (asm) şöyle buyurur: “Eğer kaba birisi olsaydın ve kalbi katı olsaydın, insanlar etrafından dağılır giderlerdi.”

Dolayısıyla din dili dendiğinde, Kur’an’ın dili ve Hz. Peygamber’in (asm) kullandığı dil en büyük örneğimizdir.

KENDİLERİNİ DİNİN JANDARMASI GİBİ GÖRENLER

Dinin bir tartışma malzemesine, bir çekişme ve tefrika aracı haline getirilmesinin herkesin dilini sertleştirdiğini hatırlatan Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Mürşidlerin veya kendisini mürşid konumunda gören insanların dine davet etmek, dini tebliğ etmek yerine taraftar toplama hevesine kapılmaları; kendilerini dinin hamisi ve jandarması gibi görmeleri; kendisini hak, öteki addettikleri herkesi bâtıl konumunda görmeleri; kendisini indirilmiş dinin mümessili, bütün toplumu da uydurulmuş dinin müntesibi gibi görmeleri, aslında içinde bulunduğumuz halin en büyük sebeplerinden biridir.

Bunu okuduklarında âlimler bana kızacaklardır ama ben ihtilaf ahlakından vazgeçtim, ulemanın kendi aralarındaki tartışmalarda dahi mü’min kardeşler arasındaki temel ahlak zedelendi, o dahi yok. Normalde herhangi bir mü’minin bir mü’minle konuşurken gerçekleştirdiği bir ahlak var. Biz o ahlakı sağlamadan ihtilaf ahlakına geçemeyiz. Biz emr-i bi’l-ma’rufu ancak maruf bir sözle yapabiliriz. Dilimiz maruf olmazsa, münker bir yöntemle bu nasıl yerine getirilebilir?

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN’IN SÖZÜ HER ÂLİMİN DUVARINA ASACAĞI BİR LEVHADIR

Üzülerek belirteyim, bu mesele bence sadece Türkiye’de değil, İslam coğrafyasının her tarafında da aynı. Özellikle televizyonun ve dijital dünyanın, sosyal medyanın marifetiyle herkes bir hesap sahibi olunca hasbîlik bitti. Herkes bir hesap peşinde olmaya başladı. Bu başlı başına hepimizin bir musibetle karşı karşıya olduğunu gösteriyor.

Alimlerimizin tekçi, mutlakçı, hakikat bende, hakikat benim avucumda üslubu... Bunu diyen hiç kimse hakikate davet etmez; kendisine davet eder. “Baki hakikatler, fani şahsiyetler üzerine bina edilmez.” Üstad Bediüzzaman’ın bu sözünü hepimizin levha yapması lazım; keşke olsa, her âlimin duvarına asacağı bir levhadır bu: “Baki hakikatler, fani şahsiyetler üzerine bina edilmez. Edilse hakikate zulümdür.” Hz. Ali’nin (ra) sözüdür: “A’rifu’r-ricâle bi’l-hakk. Lâ ta’rifu’l-hakka bi’r-ricâl.” Yani adamı hakka göre tanıyın, hakkı adama göre tanımayın.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum