Mehmet Asıf IŞIK

Mehmet Asıf IŞIK

Dahile Gazel Okumak

(Azizü’n Nefs’e Dair Birkaç Kelâm)

Gerek şahsen çok değerli bulduğum bu sütunda, gerek daha önce muhtelif mevkute ve sanal mecralarda neşredilen kalem mahsûlatımızı okuyan bazı dostlarımız, bazen eksik bıraktığımız hususları tekmil, bazen hata ve kusurlarımızı tashih, tavzih ve ikaz, bazen de isabet edilen konularda tebrik, teşvik ve duâ için şahsen tanıdıklarımız bizzat temas kurarlar, yazılanlar hakkında fikir teatisi ederiz. Bazen de henüz tanışma veya görüşme imkânı bulamadığımız bazı okuyucular bir yol bulup yazılıp çizilenler hakkında kanaatlerini beyan ediyorlar. Bu teati okuyucu ile yazar arasında gıyaben de olsa hem güzel dostluğun başlamasına, hem de yazarın fikrî mahsûlünün okuyucu nezdinde nasıl karşılık bulduğunun anlaşılması bakımından yazar için de önemli bir miyar, modern tabirle parametredir. Seviyeli üslûpla ve insaf ölçüleriyle yapılan tenkit ve yol gösterici mahiyetteki değerlendirmelerin hepsini dikkate alır ve başımıza tac ederiz. (Bu vesileyle sevgili editörümüze de bir talebimizi iletelim. Sütunlarda yazarın e-posta adresleri konulabilir.)

Kendisiyle şahsen tanışma imkânı bulamadığım, ancak müşterek dostlarımız vesilesiyle bizimle temas kuran ilim ehli müdakkik bir dost, vaktiyle hac farizemize dair hatıratımızı tefrika ettiğimiz yazı dizisini takip ederken değindiğimiz, ancak pek çok eserde geçmeyen bazı bilgiler hakkında tafsilat istemiş, birkaç hususta eksik bıraktığımız bilgilerin de ikmal edilmesine vesile olmuştu. Bu dost ile ara sıra halen yazışırız.

Ömrünün ilimle ve salih amellerle geçmesini temennî ettiğim bu dost ve kardeş, edebiyat dehası olan merhûm Ali Nihad Tarlan’ın şaheser denilmeye sezâ bir gazelini üç-dört sene kadar önce mesaj yoluyla iletmiş, şiirin bir beyitindeki sırlarla dolu bir terkibin mânâsını sormuştu. Gerçi o vakit kısaca izah etmiştik fakat ya unuttu ya da izahtan tatmin olmamıştı ki aynı gazeli tekrar iletip yine izah istedi. Gazel tarzında yazılan şiiri tetkik ederek, meşhur deyimde ifade olunduğu üzere, gazeli “Hariçten” değil, birlikte “Dahilden” çok hoş ve manidar bir gazel okuyalım:

GAZEL

Bulmadım yâr-i vefâ-perver gam-ı hasret gibi,
Bir ömürdür geldi geçti neşve-i vuslat gibi.

(Hasret elemi gibi vefalı bir dost bulmadım. Ömrüm bir kavuşma sevinci gibi gelip geçti)

Bezm-i nûşânûş imiş âlem, bulunduk bir zaman,
Gâlibâ bir şeyler içtik bâde-i firkat gibi.

(Bu alem içildikçe içilip gaflete düşülen bir meclis imiş. Galiba bizi haktan uzaklaştıran ayrılık şarabı gibi şeyler içtik.)

Bir azîzü'n-nefse icâbında dâr-ı ibtilâ,
Gelmeli mi'râc için bir pâye-i devlet gibi.

(Azizü’n Nefs olan değerli ve üstün biri için imtihan yeri olmalı ki, gerektiğinde kazanacak olana Mi’rac’a yükseliş için bir basamak olsun.)

Izdırâb-ı dehrden bîzâr olan insân için,
Kûşe-i râhat bulunmaz kûşe-i vahdet gibi.

(Şu zamanda dünyada olan-bitenlerden bıkıp usanan ve rahatsızlık duyan insan için uzlete çekilir gibi yalnız yaşamaktan daha rahat yer bulunmaz.)

Yâr zannettiklerim hep bî-vefâ çıktı Nihâd,
Bulmadım yâr-i vefâ-perver gam-ı hasret gibi.

(Dost ve sevgili sandıklarımın hepsi vefasız çıktı Nihad. (İnsanın kalbine yerleşip peşini bırakmayan) hasret elemi gibi vefalı bir dost ve sevgili bulmadım.)

Çalışkanlığıyla ve edebi dehasıyla bilinen, tanınmış yüzlerce ilim adamı yetiştirmiş ve 1978 senesinde vefat etmiş olan Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan hoca vefadan mahrum bu talihsiz günleri görüp el’an alemde yaşananları görseydi değil vahdet köşesine (uzlete) çekilmeyi belki de ins u cin olmayan dağlara, yerin yedi kat dibindeki mağaralara kaçardı. Gazele dönelim.

Belki de Tarlan Hoca gibi alemde yaşananlardan ızdıraplar çeken dostum, her beyiti çok derin manalar taşıyan bu şaheser şiirin belki de şah beyitinde geçen “Azizu’n Nefs” tabirini tekrar soruyordu. Lisanımız ifade kudreti zayıflamış, anlam vüs’ati daralıp fakirleşmiş bir dile, tefekkür kabiliyetimiz ise körelerek kuş dili konuşan bir nesle dönmüşüz. Sorulan değil bir makale, belki de bir kitap konusu olabilecek genişliği sahiptir. Sabah namazını eda edip tesbihatın ardından Yüce Yaradan’dan istimdad eyledik. İnsanın azizliğine dair hatıra şu manalar geldi:

Sad 75.Âyet meali: "Allah: Ey İblis! Ellerimle yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin? dedi."

Gökleri, yeri, altındakileri, üstündekileri ve içindekileri yaratan Allah-u Te’âlâ, Kur’an-ı Hakim’de sadece insan için "ellerimle yarattım" tabirini kullanmış. Bu tabir insanın hem Allah katında aziz oluşunun hem de "biricikliğinin" ifadesidir.

Bakara 30.Âyet meali: "Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi."

İnsanın yeryüzündeki halifeliği Allah'ın kâinatta tecelli eden bütün esmâ ve sıfatlarına en ileri ve en yüksek seviyede mazhar olması sebebiyledir. İnsanın fıtratına dair bazı bilgiler meleklere ilham edilince, “Yeryüzünde fesad çıkarıp kan dökecek birini mi yaratacaksın?” sorusuna Cenâb-ı Zülcelâl’in “Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim.” cevabı insanın Hak katındaki azizliğinin ve mazhariyetin meleklerin bilemeyeceği ve idrak edemeyeceği mertebede olacağıdır. Bunun sebebi de bir sonraki Âyette açıklanmıştır:

Bakara 31.Âyet meali: "Allah Âdem´e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere yöneltip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi."

İnsanın tâlim-i esmaya mazhar olması; Kevnde yaratılan eşyaların, göğün, yerin, dağın, taşın, toprağın, kayanın, denizlerin, nehirlerin, ağaçların, bitkilerin ve hayvanların isimleri (veya sadece isimleri) değildir. Allah’ın insana bildirdiği esmâ ve sıfatlarının hem mânâlarını, hem kâinattaki tecellilerini ve işleyişini, hem kâinatı kuşatan kudretini, ilmini, hikmetini vs. anlayıp idrak etmektir. Bu da kâinatın yaratılış maksadıdır. Zaten bu maksat da insan ile tahakkuk edip kemâl bulmuştur.

Bakara 34.Âyet meali: … "Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem´e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. ...."

Sınırlı bir idrak ile yaradılış gayeleri tesbih, tahmid, ta’zim, tekbir ve envâ-ı çeşidiyle Allah'a ibadet halinde bulunan meleklerin insana secde ettirilmesi insanın Hak nezdindeki bir başka mazhariyetidir ve “Azizü’n Nefs” oluşunun meleklere kabul ettirilmesidir.

Çünkü, Allah’ın yeryüzündeki halifesi sıfatıyla meleklere secde ettirilen ve insan sıfatını hakkıyla ve lâyıkıyla taşıyan “Emânet-i Kübra” nın h3amili olan hakiki insan olan bu aziz varlık;

Tin 4.Âyet meali: "Biz insanı en güzel biçimde yarattık." âyetinin mazharı ve muhatabıdır. En azından o âyette buyurulan yüksek mânânın nüvesini taşır. İblis’in iğfaline, insî ve cinnî şeytanların idlâline, nefis ve hevasının rağmına, iman ve ihsan sahibi olarak takva derecesine göre bu âyetteki muhteşem ve harika sırra mazhar olmaya çalışır.

Mâdem insan hem bunca harikalıklarla, hem de aziz ve mükerrem olarak yaratılmıştır, o halde İlâhi hikmet “Azizü’n Nefs” olan bu varlığa yeryüzündeki her şeyin tasarrufunu verip ona hizmet ettirecektir. Aziz ve Celil olan Allah, katında aziz olandan neyi esirger ki!..

İsra 70.Âyet meali: "Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık." Ve daha nice âyetler…

***

Üstteki âyette de beyan edildiği üzere, Allah’ın öğrettiği esma ve sıfatlara hem mazhar hem de muzhir olan insana, varlığın, yaratılışın ve var oluşun sırları, sebebi, Yaratıcının maksadı ve isteklerini anlaması ikram ve ihsan edilip bunu beyan etmesi öğretilmiş. Sıralanan bu üstün özellikleri itibariyle, Bediüzzaman Said Nursî’nin veciz ifadesiyle insandan şu vazife istenmiş; "İşte ey âciz insan ve ey fakir beşer! Duâ gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medârı olan bir vesileyi elden bırakma, ona yapış, a'lâ-yı illiyyîn-i insaniyete çık. Bir sultan gibi bütün kâinatın duâlarını, kendi duân içine al. Bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumî gibi اِيَّاكَ نَسْتَعِينُ de. Kâinatın güzel bir takvimi ol." (Sözler, 23.Söz, 1.Mebhas)

A’lâ-yı illiyyîn-i insaniyet makamı, Aliyy’ul A’lâ Zât-ı Zülcelâl-i vel İkram’ın izzet ve şeref bahşettiği insan için takdir ettiği, insanlığın en yüksek derecesidir. İşte o makama çıkmak için gaflet perdelerinden sıyrılıp dünyevî ağırlıklardan kurtulmak suretiyle, ihlâs ve samimiyetle, kayd-ı hayat ile azimle, cehd-u gayret sarfederek mertebeler kat’ederek yükselinir.

Mi'rac-ı Ekber-i Muhammedî dünyada tekrarı olmayacak azim bir teşrif, tarifi imkânsız bir şereflenmedir. Ancak, o büyük lütfun özü, nüvesi, hakikati ve mânâsı ise “Zikirlerin en büyüğü” (Ankebut/45) diye tarif edilen namazdadır. İzzet ve azamet sahibi Hakim-i Zülcelâl, kulunu her vakit huzur-u İlâhi’ye davet etmektedir. Kendisini dâimâ Aziz ve Celil’in huzurunda hissedene, ihsan halimde olmak hassasiyetle yaşayana izzet verilmez mi? Hazret kelimesi de emr-i İlâhi’ye boyun eğip her dâim huzurda olana denir. Bu itibarla, huzura kabul edilişin en şereflisi olan mi'racın mânâsını ve muhtevasını içinde taşıyan namaz ibadeti insan için bir teklif (külfet, angarya, yük) değil bir tekrim (ikrama nâil olmak), teşrif (şereflenme), tahsin (iyilik) ve taltiftir (Allah’ın büyük lütfu). Bu mi'racı yaşamış olan seçkin kul Hazreti Muhammed Mustafa (sav) nezd-i İlâhi'de en aziz kuldur. Onun yolunda olan ve onun izini takip eden insan da ona bağlılığı nisbetinde Allah katında değerlidir ve nasiplenebildiği ölçüde azizdir.

***

İzahatı yapılan “Azizü’n Nefs” ve “Mi’raç” hususlarına bir başka yönden şöyle de bakılabilir:

Mülk 2.Âyet meali: “O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır."

Aziz ve şerif bir kimse, musibet ve imtihan evi olan dünyayı ve dünya hayatını, burada başına gelebilecek varlığıyla yokluğuyla, zorluğuyla kolaylığıyla, acısıyla tatlısıyla, neşesiyle kederiyle çeşitli halleri, istikamet üzere, rıza dairesinde ve razı olunacak “ahsen’ul amel” olan takva ile ve salih amellerle süslenip en güzel kulluk göreviyle, rıza makamına yükseliş için bir nevi Miraç yolculuğunda bir basamak gibi görmelidir.

Çünkü insanı “Azizün’ Nefs”, yâni çok değerli ve üstün varlık mertebesine çıkarıp ona izzet ve yücelik kazandıracak olan belâlar ve imtihanlar birer vesiledir. Bunları bilâ itiraz, sabırla ve rızayla karşıladığında, her bir musibet âdetâ Mi’raç gibi bir derece yükselişe nâil olacaktır.

Mevzuya Bediüzzaman’ın şu çok tatlı bir meyve mesabesindeki cümlesiyle devam edelim “İşte ey tembel nefsim! Bir nevi mi’rac hükmünde olan namazın hakikati; sâbık temsilde bir nefer, mahz-ı lütuf olarak huzur-u şahaneye kabulü gibi; mahz-ı rahmet olarak Zât-ı Celil-i Zülcemâl ve Ma’bud-u Cemil-i Zülcelal’in huzuruna kabulündür.

“Allah-u Ekber” deyip, manen ve hayâlen veya niyeten iki cihandan geçip, kayd-ı maddiyattan tecerrüd edip bir mertebe-i külliye-i ubûdiyete veya küllînin bir gölgesine veya bir suretine çıkıp, bir nevi huzura müşerref olup اِيَّاكَ نَعْبُدُ hitabına, herkesin kabiliyeti nisbetinde bir mazhariyet-i azîmedir.

“Âdeta, harekât-ı salâtiyede tekrarla “Allah-u Ekber, Allah-u Ekber” demekle kat’-ı meratibe ve terakkiyat-ı mâneviyeye ve cüz’iyattan devair-i külliyeye çıkmasına bir işarettir ve marifetimiz haricindeki kemalât-ı kibriyasının mücmel bir unvanıdır.”

Hülâsa-i kelâm, kim bunca müjdeden, İlâhî ihsan ve ikramdan, tarifi mümkün olmayan güzelliklerden istifade edip nasiplenmek, izzet ve şerefe nail olmak istemez ki? O halde onları verecek olanın beyanına kulak verelim: Fatır 10.Ayet meali: … “Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah´ındır. O´na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır). Onları da Allah´a amel-i sâlih ulaştırır….” Aziz olan aziz eder. İzzet ve şeref isteyen onu verecek olanı râzı ve memnûn etmelidir vesselâm.

Her bir mü’minin Rabbi katında birer “Azizü’n Nefs” olması duâ ve temennîsiyle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum