Kürt meselesi ve çözümün gizli mimarı Bediüzzaman!

Bugün Kürt meselesinde bir çözüm ümidi belirmişse, bir yumuşama varsa ve ortak noktada bir buluşmadan bahsediliyorsa; suret-i katiyede bunda en büyük pay, kendisi de o toprakların çocuğu olan büyük din alimi Üstad Bediüzzaman Said Nursi hazretlerine aittir.

Eğer bugün; Türkiye’nin doğusunda-batısında, şehrinde- köyünde bir “kardeşlik ve uhuvvet” temeli atılmışsa, şüphesiz bu pay Said Nursi’nindir.

Eğer, bütün şer güçlerin oyun ve tuzaklarına rağmen halkta menfi bir hareket meydana gelmemişse, hiç kuşkusuz bu Üstadın “Açık Öğretim Üniversitesi” dediğimiz şarkta “medrese” diye adlandırılan ve bir fakülte şubesi gibi her evde haftada en az bir defa yapılan “İman ve Kur’an sohbetleri”nin kalplerde oluşturduğu “ilahi muhabet ve heybettendir.

Eğer bugün; Kürt-Türk çatışması her tahrike rağmen bu topraklarda olmuyorsa, “Nur Derslerinde” diz dize oturup, Kur’an’ın bu asra bakan manevi bir mucizesi olan, ”Nur Çeşmesi”nden kana kana içen ve “Kur’an sofrası”ndan beslenerek yetişen, birbirine kenetlenerek kopmaz hablül metin gibi çelikten bir “İman bağı”nı inşa eden “Nur Tefsirleri” sayesindedir.

Eğer bu sözlerime kuru bir iddia diyerek burun bükenler varsa, eğer bu devasa hizmeti görmemekte hala ısrar ediyorlarsa ve kendilerinin de medeni ve ilerici olduklarından dem vuruyorlarsa; bilişim çağı olan bu zamanda toplumların istek, talep, düşünce ve fikirlerinin rahatlıkla ölçülebildiği anket ve benzeri araştırmalarla, ülkemizin şehir şehir, köy köy ve mahalle mahalle “İnanç ve düşünce” haritasını çıkarsınlar da ne demek istediğimizi somut bir şekilde o zaman anlarlar.

Üstadın başlattığı “İman ve Kur’an Davası”na talebe, kardeş ve dost bağı ile bağlananların, kıştan sonra bahar mevsiminde nebatatın bayramı olan “Nevruz” misali ülkenin dört bir tarafında rengarenk açan milyonlarca çiçeklerin “Anadolu”yu nasıl sereserpe zinetlendirdikleri inkar edilmez bir hakikat olarak karşımızda durmaktadır.

Bakınız kasemle söylüyorum ki; değil ülkemizde dünyada en fazla okuyanlar, ne Amerikalı ne de Japonlardır; şüphesiz en çok okuyanlar ”Nur talebeleridir”. En çok okunan da, ne Batı’nın hikâyeleri ve ne de romanlarıdır; kuşkusuz en çok okunanlar da (bestseller) “Nur Risaleleri”dirler. Kişileri iman bağı ile birbirine bağlayan bu eserlerin bu kadar yoğun bir şekilde okunmasının elbette tezahürleri olacaktır. İşte “Kürt Meselesinde” de Müslüman ırkların arasına bir tefrika sokulamamışsa bu yoğun okumanın, “iman ve  Kur’an hakikatleri”nin kalplerdeki oluşturduğu şu “uhuvvet“ bağında aramak lazımdır.

Bugün “Türk Toplumunda” Osmanlılık bilinci ana hatlarıyla yer almışsa, yine bu eserlerin verdiği “Vizyon” sayesindedir.

Eğer, hedef ilerlemek ve yükselmek ise, adeta bu eserlerin ana fikri haline gelmiş olan şu “Misyon”da özetlenmiştir: “bütün kuvvetimle derim ki; hakiki medeniyetin hiçbir iyiliği ve güzelliği yoktur ki, İslamiyet apaçık veya zımnen veya izin vererek onu veya daha da iyisini (ötesini) mütekeffil olmasın”, diyerek muassır medeniyete ulaşmaya teşvik ve terğip etmiştir.

Bizi maddeten ve manen gerileten bu terörün ana kaynağının, cehalet ve fakirlik olduğunu veciz bir şekilde ifade eden ; “bizim en büyük düşmanımız; cehalet, fakirlik ve ihtilaftır; bu üç düşmana karşı Eğitim, Çalışma ve ittifak silahı ile mücadele edeceğiz”, Türk, Kürt vb. bu vatan çocuklarına refah ve huzura ulaşmanın ana yolunun nereden geçtiğini akıllara ve vicdanlara kazıyarak bugün hükümetin üstünde yürümeye başladığı  “ana cadde”yi bir asır önceden inşa eden “Nur Risaleleri”dir.

Eğer okullarımızda yeniden “Kur’an, Siyer Dersleri ve Kürtçe, Zazaca, Arapça” gibi bu toprakların dilleri okutulmaya başlanmışsa, bunu yine Üstadın; ”Arapça vacip, Kürtçe caiz, Türkçe lazım”dır sözünde ve tavsiyesinde aramak gerekir.

Eğer bugün okullarımızda “Bilim, Sanat ve Fen Dersleri ile beraber Dini İlimler de verilmeye başlanmışsa, elbette bunda şu tavsiyeleri payını gözardı edemeyiz: “Fünun-u cedideyi, ulum-u medaris ile mezc ve derc…etmeliyiz.”

Eğer bugün Kürt meselesinde “Akil İnsanlar” devreye girsin diye bir görüş uygulama aşamasına gelmişse, yine Üstadın şu fikir ve düşüncesine baktığımızda: “…Zülcenaheyn Türkler ve Kürdlerin mutemedi olan Ekrad uleması ve Müderrislerinin (Kürt alimleri ve bilginleri)  “ seçilip irtibata geçilmesi elzemdir, sözünün hissesi mutlaka vardır.

Ve hatta eğer, dış politikada hükümet bugün komşularla sıfır problem parolasından hareket ediyorsa, elbette Bediüzzaman’ın şu tavsiyesinin: “ Size bunu katiyyen söylüyorum ki; şu memleketin saadeti ve selameti Ermenilerle ittifak ve dost olmağa vabestedir…” tesiri vardır. 

Eğer…

Eğer…

Ve yine iddia ediyorum ki; insanı kemalata sevkeden, gerçek medeniyete götüren, müspet manada değiştirip dönüştüren; ne Batı’nın futbolu, tiyatrosu, ne de cazı diskosudur; “Nurların” nakış nakış, ilmek ilmek işlediği [Huluku’h ul Kur’an] “Kur’an ahlakı”dır. 

Batı’da keramet ve mucize arayanlar, basiret gözlerini açıp bu topraklarda doğan ve bugün dünyayı aydınlatan Kur’an’ın manevi bir güneşi olan “Sözler”e baksınlar. Aksi halde gözünü Kur’an güneşinden kapayanlar kendilerini karanlığa mahkum ediyorlar.

Heyhat! Heyhat! Bu topraklardan doğup da dünyayı aydınlatan “Güneşi” göremeyenler ve karanlığa mahkum olanlar “Aydınlık” davasını nasıl güderler?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum