Kur’an’da korona var mı?

İki husus var ki, insanlar o konuda ahkam kesmeyi, bilgisizce konuşmayı seviyorlar. Bunlardan birisi tıp, diğeri de din konusu. Tıp konusunda cahil olan insanların her gün neler uydurduğunu görüyoruz. Konumuz bu değil. Bugün din konusunda ileri geri konuşan, bilgisizliğine bakmadan Kur’an ile ilgili yalan yanlış bilgiler paylaşan insanların fikirlerine değinmek istiyorum.

Dünyada büyük panik meydana getiren, insanların psikolojilerinin bozulmasına sebep olan koronavirüs, ya da covid 19 ile ilgili aklına gelen bir şeyler söylüyor. Gerçeğe dayalı sözlere bir şey demek mümkün değil. Ama bilgisi eksik olduğuna bakmadan Kur’an ile ilgili iddialı cümleler kuran insanlara da bir çift sözümüz olacak.

Sosyal medya üzerinden ve bazı internet sitelerinden yayılan bu tür yanlış bilgilerin başında korona kelimesinin Kur’anda geçtiği iddiası geliyor.

Geçenlerde bunlardan birisinin bir sosyal medya paylaşımına rastladım. Birkaç cümle yazmış ama Kur’an hakkında ve Arapça hakkında bir bilgisi olmayan binlerce insanın yanlış bilgilenmesine sebep olacak birkaç cümle.

Bu iddiaya göre paylaşılan ayette korona kelimesi geçiyor ve “evlerinizde oturun” diyor. Yani kendisine göre, koronanın bulaşmaması için Kur’an’da korona kelimesinin geçtiği ayette evde oturmayı tavsiye ediyor.

Bir kere şununla başlayalım: korona kelimesi, Latinceden gelme bir kelimedir. Onun da kökü eski Yunancadır. Kelime, taç anlamına gelmektedir. Bu virüs, elektron mikroskobunda büyütülüp incelendiği zaman taç gibi gözüktüğü için ona bu isim verilmiştir. Şimdi Latince olan ve eski Yunancadan gelen bu kelimenin zaten Kur’an’da bulunma şansı yok.

Şimdi “evde oturun” diye ifade edilen ayete bir bakalım:

Bu, Ahzab suresi 33. Ayette zikredilen ayettir.

32. ayette, yüce Allah, Peygamberimizin (asm) eşlerine hitap ediyor. Onların diğer insanlardan birisi gibi olmadığını hatırlatıyor. Onlara şöyle diyor: “Konuşurken sözü yumuşatarak söylemeyin. Sonra kalpleri bozuk olanlar umuda kapılır.”

33. ayette ise “evlerinizde oturun. Ve daha önce cahiliye döneminde olduğu gibi açılıp saçılmayın” buyruluyor. Ayette geçen “Vekarne” ifadesini almış, kelimenin aslından olan “vav” harfini görmezden gelmiş, kelimenin aslını bozarak, ‘karne’nin korona olduğunu ve herkese evlerinde oturmayı emrettiğini ileri sürmüş.

Bir kere, kelimenin aslında nun harfi yok. Kelimenin sonundaki “ne” sadece bayanlar için kullanılan “nun-u nisve”dir. Yani, bayanlar için kullanılan bir zamirdir. Konu da peygamber hanımlarının dışarda başkaları tarafından rahatsız edilme ihtimallere karşı onlara verilen bir emir niteliğindedir. Bu tür kişiler, Arapça bilmeseler de, eğer iyi niyetli kimseler ise, ayetin manasını Türkçe tefsirlerden de araştırıp doğruyu görebilirler. Ve ne kadar anlamsız bir şey yaptıklarını fark ederler.

Sosyal medyada yayılan ve Kur’an’ın mucize yönlerine kendilerince dikkat çekmeye çalışan bazı kimseler de Kur’an’da korona kelimesinin var olduğunu iddia etmektedir. Efendim bunlara göre, Kur’an bütün dünya dillerinde olan bir kitapmış. Şöyle deniliyor: “Kur’an, dünyanın tüm milletlerine ve tüm dillere hitap eden bir harf sistemi ile yazılmıştır. Onda sesli harfler bulunmaz böylece farklı anlamlarda yorumlanarak bir ayet birden çok anlama ulaşılabilir.” Bir kere bunlar tamamen uydurulmuş, hiçbir dayanağı olmayan iddialardır.

Her şeyden önce Kur’an’ın Arapça indirildiği Kur’an’da bazı ayetlerde zikredilmektedir.  Şura suresi 7. Ayet: “Ve Kezelike evhayne ileyke Kur’anen arabiyyen.” “Sana böylece Arapça bir Kur’an indirdik.”

Allah, Kur’an’ın Arapça indirildiğini söylerken, bunlar nasıl oluyor da, Kur’an’ın bütün dillere hitap eden bir harf sitemi ile indirildiğini iddia edebiliyorlar. Amaç, Kur’an’ı asıl amacından saptırmaktır. İnsanları böyle şeylerle meşgul edip asıl amaçtan uzaklaştırmaktır.

İkinci olarak Kur’an’da sesli harfler bulunmadığından istenildiği gibi yorumlanacağı iddiası. Bu da çok eksik bir bilgi. Ve asla insanı kendi heva ve arzusuna göre Kur’an’ı konuşturmayı haklı kılamaz.

Kur’an’ın harekelenmesi bir zaruretten doğmuştur. Bu zaruretin başlangıcı ayetlerin anlamını değiştirecek şekilde yanlış okunmasına dayanır. Arap olmayan birisinin harekesiz ayetleri yanlış okuması üzerine, anlamın tamamen değiştiği görülmüş, vahim bir durum olduğu değerlendirilerek Kur’an’a bir hizmet olarak harekelenmesine karar verilmiştir.

Tevbe Suresi 3. ayeti "Ve Rasuluhu" yerine "Ve Rasuluhi" şeklinde okununca anlam "Allah ve Rasülü müşriklerden beridir" şeklinde iken "Allah, müşriklerden ve Rasülü'nden de beridir" şekline dönüşür. Harekelemeye göre değişen bu okuyuş hatalarını, Arap olmayanların veya Arapça'yı bilmeyenlerin farketmesi imkansızdır. Harekeleme, bu gibi hayati öneme sahip yanlışlıkları önlemek için yapılmıştır.

Yüce Allah, Kur’an dışında hiçbir kutsal kitap için koruma sözü vermemiştir. Kur’an için, Hicr Suresi, 9. Ayette, “Muhakkak ki Biz Kur’an’ı indirdik ve biz onu koruyacağız” buyurur. Bu yüzden bütün kutsal kitapların orijinal dilleriyle yazılmış asılları yoktur. Şu anda elimizde tahrife uğramış tercümeleri vardır. Ama Kur’an’ın indiği Arapça ile orijinal metni elimizde bulunmaktadır. Üstelik hem yazılı olarak, hem de milyonlarca hafızlarının hafızalarında ezberlenmiş olarak bulunmaktadır. Yüce Allah, Kur’an’ın korunması için Peygamberimiz (asm) vasıtasıyla Kur’an indirildikçe yazılmasını temin etmiştir. Sonra Hz. Ebu Bekir döneminde cem’ edilmiş, Hz. Osman döneminde de Mushaf haline getirilmiş, iki kapak arasında kitap olarak yazılmış, çoğaltılmış ve İslam beldelerinin merkezlerine gönderilmiştir. Kur’an’a hizmet bununla da bitmemiştir.

Kur’an’ın ilk yazıldığı, toplandığı ve çoğaltıldığı nüshalar gerçekten de harekeli değildir. Hatta harflerdeki noktalar da mevcut değildir. Araplar asırlardır hitapları, şiirleri bu şekilde okuyup ezberliyorlardı. Aslen Arap olanlar için böyle okunması da bir sorun teşkil etmiyordu. Ancak, Arap olmayan Müslümanların da çoğalmasıyla Kur’an’ın bu şekilde okunması çok zorlaştı ve yanlış okuyarak anlamı bozma gibi durumlar ortaya çıktı. Bunun üzerine noktalama ve harekeleme çalışmaları başladı.

Önce Hicri 69, Miladi 688’de Ebu’l-Esved ed-Düeli renkli bir mürekkeble harflerin üstüne, altına, önüne birer nokta koydu. Üstteki a, alttaki i, yandaki u sesini veriyordu. Tenvin içinde iki nokta kullanıldı. Harekeleme ilk önce böyle oldu.

Daha sonra Esved'in öğrencisi Nasr ibnu Asım (89/708)’de harfleri harekeledi. Kimi tarihçiler bunu yapanın Basralı Yahya ibnu Ma'mer (129/746) olduğunu söylemektedir.

Kur'an imlasında son düzenleme Halil ibnu Ahmed (175/791) tarafından gerçekleştirildi. Hemze, şedde, sila, revm, işmam belirlendi. Bu hareket başlangıçta bir muhalefetle karşılaştı ise de sonunda genel kabul görmüştür.

Bu harekelerin koyulması, rast gele olmamıştır, o güne kadar Kur’an Peygamberimiz (s.a.v.) zamanından beri nasıl okunmuşsa, o şekilde harekelenmiştir.

Bugün kalkıp da, Kur’an’daki her hangi bir kelimeyi, bir kimse rast gele hareke koyup okuyamaz. Kelimelerin bazılarının farklı okunuşları da varsa bunlar da Peygamberimiz (s.a.v.) zamanından kalmadır, onun farklı okuyuşudur. Mesela, Malik kelimesi, melik tarzında da okunmaktadır. Malik sahib anlamına gelirken, melik kral, idareci anlamına gelir. Çok nadir kelimelerde bulunan bu tarz kıraat farklılıkların da hepsinin dayanağı Peygamberimizdir (s.a.v.)

Ama hiç kimse kafasına göre, Kur’an-ı kendi heva ve hevesine göre harekeleyemez ona uyduruk sesleri uygulayamaz. Kur’an’da Rab geçer. Bu Rab olarak okunur. Cahiliye döneminden beri de Araplar Rab kelimesini bu şekilde kullanırlar. Siz bunu bugün tutup da, Rib ya da Rub diye okuyamazsınız çünkü kelime Rab kelimesidir.

Korona kelimesinin Kur’an’da geçtiğini iddia edenler işte böyle bir yanlışlığa düşüyorlar. Bunun bilerek yapıldığı kanaatindeyim.

Zikrettikleri ayetlerden birisi şudur: Enam suresi 6. Ayet: “Elem yerav kem ehlekna min kablihim min karnin…” “Görmediler mi, kendilerinden önce nice nesli helak ettik.”

Ayette geçen karn kelimesi, nesil anlamına gelir. Aslında karn asır anlamına gelir. Burada o asırda yaşayan insanlar, ehli karn olarak tefsir edilmiştir. Bu kelimeyi, “korona” diye okumak, akıllara ziyan bir okumadır. Böyle bir kelime Arapçada yoktur. Kur’an’da Arapça ya da çok az arapçalaşmış kelimeler kullanmaktadır. Kur’an’da aslı Arapça olmayan bazı kelimeler olmakla birlikte, bunların hepsi de arapçalaşmıştır. Araplar tarafından kullanılmaktadır. Çünkü Kur’an Arapların kullandığı dil ile indirilmiştir. Araplar ticaret yapan kimseler oldukları için zamanla bazı kelimeleri almışlar ve bunları kendilerine mal etmişlerdir, arapçalaştırmışlardır. Arapçalaşmış kelimeler arasında korona diye bir kelime de yoktur zaten.

Buna benzer karn kelimesinin çeşitli formlarda kullanımlarında da benzer iddialar yer almaktadır.

Kur’an’ın asrımıza bakan, bütün insanlara hitap eden, herkesi ilgilendiren evrensel mesajları çoktur. Kur’an en büyük mucize yönü ise onun belağat ve fesahatidir. Kur’an ile ilgili yapılan açıklamaların, yorumların Arapça kurallarına, belağat kurallarına ve akla da uygun olması gerekir. Yeni çıkmış, kökü eski Yunancada olan bir kelimeyi getirip Kur’an’a yamamaya çalışmak iyi niyetle bağdaşacak bir durum değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
7 Yorum